Gerçek Gündem Haberleri

Türkiye'nin Stratejik Oyununda Yeni Dönem

Türkiye'nin coğrafi avantajını nasıl küresel güce çevirdiğini, bölgesel dengeleri nasıl yeniden şekillendirdiğini gözler önüne seren çarpıcı gelişmeler sizi bekliyor.sd

Türkiye, Avrasya'nın tam kalbinde, Avrupa, Asya ve Afrika'nın kesişim noktasında konumlanan benzersiz coğrafi yapısıyla, yalnızca sınırları içinde değil, dış politikada da yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Bu eşsiz jeopolitik konumunu avantaja çevirmek, Ankara'nın son yıllarda izlediği en önemli stratejilerden biri oldu. Türkiye sadece kendi sınırlarında değil, Orta Doğu’dan Afrika’ya, Güney Kafkaslar’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir alanda nüfuzunu artırma çabasında.

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Mustafa Aydın’ın ifadesiyle, Türkiye’nin politikası “Doğu’ya sırtını dönmeden Batı ile bağlarını koparmamak” üzerine kurulu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bu anlayış, “stratejik özerklik” prensibiyle somutlaşıyor. Erdoğan, 2002’den beri iktidarda olmasının yanı sıra, dış politikada farklı aktörlerle dengeli ilişki kurmayı hedefliyor. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen Rusya’ya yaptırım uygulamıyor, Ukrayna’ya ise askeri destek sağlıyor. Aynı zamanda BRICS grubuna katılmak için girişimlerde bulunuyor, böylece bağımsız bir rota çiziyor.

Orta Doğu’da özellikle Suriye’de ciddi değişimler yaşandı. İran ve Rusya’nın desteklediği Esad rejimi çökerken, Türkiye desteklediği gruplar sayesinde sahada kuvvet kazandı. Erdoğan’ın “Türkiye’nin sınırlarının ötesinde güvenliği sağlama” stratejisi, İdlib ve Suriye’nin kuzeyinde etkinliğini artırıyor. Ancak İsrail’in bölgedeki hava saldırıları, Türkiye’nin Suriye’deki hava üslerini geliştirme planlarını zorlaştırıyor. Dışişleri uzmanı Hürcan Aslı Aksoy’un belirttiği gibi, Türkiye finansal kısıtlamalar nedeniyle bölgesel müttefikleri, özellikle Körfez ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor.

Afrika kıtasında ise Türkiye, diplomatik ilişkilerini ve ekonomik varlığını hızla genişletiyor. Erdoğan’ın Afrika’ya yönelik ziyaretleri, Türkiye'nin kıtada açtığı yeni temsilciliklerle yankı buldu. Türk Hava Yolları’nın kıtadaki uçuş noktalarını artırması, altyapı yatırımları ve insani yardım projeleri Türkiye’nin sahada görünürlüğünü artırıyor. Somali’de kurulan askeri üs, Türk-Somalı iş birliğinin en somut simgelerinden biri oldu. Türkiye, burada güvenlik desteklerinin yanı sıra bölgesel deniz yollarını korumaya yönelik stratejik hamleler yapıyor.

Güney Kafkasya ve Orta Asya’da ise Türkiye-Azerbaycan “Bir millet, iki devlet” yaklaşımı ile siyasi ve askeri destek sağlıyor. Türkiye, Sovyet sonrası bölgelerde güçlü etnik ve dilsel bağlarıyla bölgesel nüfuzunu artırırken, Kremlin’in dikkatinin Ukrayna savaşı nedeniyle başka alanlara kayması bu fırsatı Türkiye’ye sundu.

Türkiye’nin yakın gelecekteki planları arasında, özellikle Suriye’nin kuzeyindeki kritik hava üslerinde kontrolü artırmak ve Somali kıyılarında deniz gücünü geliştirmek yer alıyor. Bu hamleler, Türkiye’nin hem askeri kapasitesini hem de siyasi nüfuzunu artırmaya yönelik adımlar olarak dikkat çekiyor. Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin geleneksel müttefikleriyle olan karmaşık ilişkilerini de yeni bir boyuta taşıyor. Ankara, hem Batı hem de Doğu arasındaki ince dengede esnekliğini koruyarak, çok kutuplu bir dünyada stratejik bir aktör olma yolunda ilerliyor.

Türk dış politikasının temelinde yatan “stratejik özerklik” yaklaşımı, Türkiye’nin jeopolitik avantajını en iyi şekilde kullanmaya çalıştığını gösteriyor. Hem ekonomik hem askeri hem de diplomatik alanda aldığı riskler ve kurduğu ittifaklar, Erdoğan yönetiminin bölgesel güçten küresel aktöre yükselişinin en önemli göstergeleri. Bu strateji, Türkiye’nin sadece coğrafi bir köprü değil, kültürel ve politik açıdan da birçok bölgeyle köprüler kuran bir nitelik kazanmasına ön ayak oluyor.

Sonuç olarak, Türkiye’nin dünya sahnesindeki yükselişi, bölgesel sorunlara yönelik yaratıcı ve bazen de cesur çözümler arayışıyla şekilleniyor. Bu süreçte Türkiye, hem uluslararası müttefiklerinin dikkatini çekiyor hem de yeni dostluklar ve iş birlikleri kurarak etki alanını genişletiyor. Erdoğan’ın “Türkiye’nin sınırlarını genişletme” hedefi, şimdiye dek nadiren gördüğümüz bir diplomatik hareketlilik ve dinamizmle devam ediyor, bu da küresel dengeleri önemli ölçüde değiştirme potansiyeli taşıyor.

Türkiye’nin bu çok katmanlı diplomasi ve güç stratejisi, önümüzdeki yıllarda dünya jeopolitiğinde daha sık ve güçlü şekilde karşımıza çıkacağının habercisi. Kendi yolunu çizebilmek ve dengeleri kendi lehine çevirmek isteyen Türkiye’nin hamleleri, küresel aktörler tarafından dikkatle izlenmeye devam edecek.

Bu büyük ve iddialı stratejik oyunun en etkileyici sonuçları ise önümüzdeki dönemde net olarak ortaya çıkacak. Beklentiler, Türkiye’nin sadece bölgesel değil, küresel bir güç adayı olarak kalıcı izler bırakacağı yönünde yoğunlaşıyor.