İstanbul'un siyasi ve idari yapısını sarsacak gelişme, bugün öğleden sonra patlak verdi. Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, aylardır kamuoyunun nefesini tutarak beklediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) soruşturmasının iddianamesini resmen tamamladığını duyurdu. Bu devasa dosya, tam 3 bin 900 sayfa uzunluğunda ve tam 402 şüphelinin yer aldığı bir suç ağına işaret ediyor. İddianame, doğrudan 40. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edilirken, soruşturmanın ek iddianamelerle devam edeceği ve yargılamaların Silivri Cezaevi'nde ivedilikle gerçekleştirileceği vurgulandı. Bu açıklama, sadece bir hukuki adım değil; Türkiye'nin gündemini kökten değiştirebilecek bir dönüm noktası olarak görülüyor.

Gürlek'in basın açıklamasında kullandığı ifadeler, olayın ciddiyetini net bir şekilde ortaya koyuyor. Savcılık kaynaklarına göre, iddianame giriş bölümünde suç örgütünün hiyerarşik yapısı ve şeması detaylı bir şekilde betimlenmiş. Bu şema, örgütün nasıl işlediğini, kimlerin hangi rolleri üstlendiğini ve kaynak akışını görselleştirerek mahkeme heyetine sunuyor. Özellikle, İBB'nin üst düzey yöneticileri ve bağlantılı iş insanları arasında kurulan bu ağ, kamu kaynaklarının sistematik olarak kötüye kullanıldığını iddia ediyor. Soruşturma, Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından yürütüldüğü için, her bir suçlama titiz bir delil zinciriyle destekleniyor – tanık beyanlarından mali kayıtlara, gizli ses kayıtlarından ihale belgelerine kadar uzanan bir yelpaze.

İddianamenin en çarpıcı unsuru, hiç şüphesiz tutuklu İBB Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'na yönelik talepler. Savcılık, İmamoğlu'nu doğrudan "suç örgütü kurma ve yönetme"nin lideri olarak konumlandırıyor. Toplamda 142 farklı eylemle ilişkilendirilen İmamoğlu hakkında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarından başlayarak binlerce yıllık cezalar öngörülüyor. Hesaplamalara göre, bu eylemler bir araya getirildiğinde 2 bin 352 yıla varan bir hapis cezası talep ediliyor. Bu rakam, sadece bir sayı değil; rüşvet zincirleri, ihalelerde fesat karıştırma operasyonları ve kamu malına zarar verme vakalarının toplamı. İmamoğlu'nun doğrudan işlediği suçlar arasında 12 kez rüşvet alma, 7 kez suç gelirlerini aklama ve 6 kez kamu kurumlarını dolandırıcılık öne çıkıyor. Ayrıca, örgüt üyeleriyle iştirak iradesi taşıyan 5 kez ihaleye fesat karıştırma, 2 kez resmi belgede sahtecilik gibi suçlar da dosyaya eklenmiş.

Bu suçlamaların detayına inmek, örgütün nasıl bir makine gibi çalıştığını anlamak için kritik. Örneğin, rüşvet iddiaları, İBB'nin büyük altyapı projelerinde devletin kasasından milyonlarca liranın aktarıldığını öne sürüyor. Savcılık belgelerine göre, bu paralar ya doğrudan ceplere indirilmiş ya da bağlantılı şirketler üzerinden aklandırmış. İhaleye fesat karıştırma suçlamaları ise, belediyenin ihale süreçlerinde önceden belirlenmiş kazananların nasıl garanti altına alındığını anlatıyor – rekabetin yok sayıldığı, tekliflerin manipüle edildiği bir sistem. Kamu malına zarar verme iddiaları, belediye araçlarının zimmete geçirilmesi ve orman arazilerinin usulsüz tahsislerini kapsıyor. Çevrenin kasten kirletilmesi ve orman kanununa muhalefet gibi çevresel suçlar da dosyada yer alıyor; örneğin, yeşil alanların inşaat lobilerine peşkeş çekildiği, kaçak yapılaşmaların göz yumulduğu belirtiliyor.

İddianamede, İmamoğlu'nun yanı sıra örgüt kurucusu ve lideri olarak tanımlanan diğer isimler de dikkat çekiyor. Bunlar arasında Fatih Keleş, Murat Ongun, Ertan Yıldız, Murat Gülbihari, Adem Soytekin gibi İBB'nin üst düzey bürokratları başı çekiyor. Bu kişiler, örgütün "99 mensubu lider ve yönetici" kadrosunda yer alıyor. Ayrıca, bağlantılı iş insanları, kamu görevlileri ve siyasetçiler de listede – bazıları yakalama emriyle aranıyor. Toplam şüpheli sayısı 402'ye ulaşırken, 105'i tutuklu, 170'i adli kontrol altında ve 7'si firari durumda. Bu geniş ağ, sadece İBB'yi değil, ulusal çapta bağlantıları olan bir yapıya işaret ediyor. Savcılık, bu şüphelilerin "suç örgütü kurma ve yönetme, suç örgütüne üye olma, rüşvet alma-verme, irtikap, ihaleye fesat karıştırma, kamu görevlilerini dolandırıcılık, vergi usul kanununa muhalefet, kişisel verilerin kaydedilmesi ve yayımı, evrakta sahtecilik, resmi belgede sahtecilik, kaçakçılık kanununa muhalefet, çevrenin kasten kirletilmesi, orman kanununa muhalefet, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma, kamu malına zarar verme, adeta mahkemesine itina etmeme ve kamu araçlarını zimmetleme" gibi tam 143 farklı eylemle suçlandığını belirtiyor.

Gürlek'in açıklamasında vurgulanan bir diğer nokta, soruşturmanın bitmediği. "Soruşturma sürecek, ek iddianameler ile genişleyecek," diye ifade eden savcı, bu dosyanın sadece bir başlangıç olduğunu ima ediyor. Yargılamaların Silivri'de yapılması talebi ise, olayın ölçeğini yansıtıyor – dev bir salon, yüzlerce avukat ve tanık koruma önlemleri gerektiren bir süreç. Bu, İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığını da doğrudan etkileyecek; zira tutuklu yargılanması, siyasi kariyerine darbe vurabilir. Kamuoyunda ise tepkiler çığ gibi büyüyor: Destekçiler bunu "siyasi intikam" olarak nitelendirirken, eleştirmenler "yolsuzluk zincirinin kırılması" olarak görüyor.

Türkiye'de Sığınak Devrimi: Yeni Binalarda Zorunlu Yeraltı Koruma!
Türkiye'de Sığınak Devrimi: Yeni Binalarda Zorunlu Yeraltı Koruma!
İçeriği Görüntüle

İddianamenin hazırlanma süreci de bir o kadar karmaşık. Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu, aylardır saha çalışmaları, mali incelemeler ve dijital delil taramalarıyla uğraştı. 3 bin 900 sayfalık hacim, her suçlamanın arkasında yatan delillerin derinliğini gösteriyor. Örneğin, kişisel verilerin hukuka aykırı kaydedilmesi ve yayılması suçları, belediye veritabanlarının nasıl siyasi amaçlarla kullanıldığını ortaya koyuyor – muhaliflerin fişlendiği, ihalelerde rakiplerin elendiği bir sistem. Mali Suçları Araştırma Kurulu'na bildirimde bulunmama iddiaları ise, kara para aklamanın boyutunu artırıyor: 4 kez kaçakçılıkla mal varlığı değerlerini aklama suçu, offshore hesaplar ve sahte faturalarla ilişkilendiriliyor.

Bu gelişme, İBB iddianamesi bağlamında Türkiye'nin yolsuzlukla mücadelesinde yeni bir sayfa açıyor. Ekrem İmamoğlu soruşturması, sadece bir belediye başkanını değil, tüm sistemin çarklarını sorgulatıyor. Halkı yanıltıcı bilgi yayma suçlamaları, sosyal medya kampanyalarının ve basın açıklamalarının nasıl manipüle edildiğini iddia ediyor – 3 kez bu suçla İmamoğlu'nun doğrudan bağlantılı gösterildiği. Medeni kanuna muhalefet ise, aile şirketleri üzerinden yapılan usulsüzlükleri kapsıyor. Tüm bunlar, iddianamenin sadece hukuki değil, toplumsal bir ayna olduğunu kanıtlıyor.

Sonuç olarak, Başsavcı Akın Gürlek'in bu açıklaması, İstanbul'un kaderini belirleyecek bir davanın kapılarını araladı. 402 şüphelinin kaderi, 143 eylemin delilleri ve 2352 yıllık hapis talebinin ağırlığı altında, mahkeme süreci nefes kesen bir maratona dönüşecek. Kamu vicdanı, bu iddiaların aydınlatılmasını beklerken, İBB'nin yönetim boşluğu da gündemin bir başka sıcak maddesi haline geliyor. Bu dosya, sadece bir iddianame değil; şeffaflık ve hesap verebilirlik mücadelesinin simgesi. Gelişmeleri takip etmek, Türkiye'nin demokrasi sınavını izlemek anlamına geliyor.