Gerçek Gündem Haberleri

Kanal İstanbul'un Karanlık Gölgesinde Yükselen Kaçak TOKİ Konutları

İstanbul’un su kaynakları tehlikede! Kanal İstanbul’un gölgesinde yükselen kaçak TOKİ konutları, şehri susuz bırakabilir mi? Gizemli inşaatların sır perdesini aralayın!

İstanbul'un devasa büyüme hamleleri, kentin su kaynaklarını tehdit eden bir drama dönüşüyor – peki bu gizemli inşaatlar, milyonlarca insanı susuz bırakacak mı? Detaylar için okumaya devam edin!

İstanbul, yıllardır mega projelerle anılan bir şehir; gökdelenler, köprüler ve tünellerle dolu bir skyline'a sahip. Ancak son dönemde, şehrin kuzeyinde sessizce ilerleyen bir inşaat furyası, herkesin dikkatini çekmeye başladı. Bu yapılar, sadece beton yığınları değil, aynı zamanda bir felaketin habercisi gibi duruyor.

Kanal İstanbul projesinin güzergahı üzerinde, Sazlıdere Barajı Havzası'nda TOKİ tarafından hızla yükselen konutlar, tam bir kaosun ortasında. Bu bölge, İstanbul'un içme suyu kaynaklarından biri olarak kritik öneme sahipken, burada yapılan inşaatlar Su Havzalarını Koruma Yönetmeliği'ne tamamen aykırı düşüyor. Yetkililer, bu yapıları "kaçak yapılaşma" olarak nitelendirerek, bağlantı taleplerini reddediyor. İnşaatlar, Nisan ayından beri hız kesmeden devam ediyor; bazı etaplar altıncı kata ulaşmış, viyadükler 110 metre yüksekliğe varmış durumda. TOKİ'nin bu hamlesi, iktidarın milyarlarca liralık yatırımıyla destekleniyor, ancak yasal engeller bir türlü aşılmıyor.

İşin en çarpıcı yanı, bu binaların temel altyapıdan yoksun olması. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), kaçak statüsü nedeniyle su ve kanalizasyon bağlantısı yapmayı mevzuat gereği imkansız görüyor. Mayıs ayında gönderilen tebligatta, TOKİ'ye 25 Mayıs 2025'e kadar yapılaşmayı kaldırma uyarısı yapılmış; aksi takdirde yıkım kararı uygulanacağı ve masrafların TOKİ'den tahsil edileceği belirtilmiş. Buna rağmen, inşaatlar dur durak bilmeden ilerliyor. TOKİ'nin başvurusu üzerine İstanbul 14. İdare Mahkemesi, yıkım kararını yürütmeyi durdurma kararıyla askıya almış, böylece betonlaşma hızı daha da artmış. Konutların birçoğunun kaba inşaatı tamamlanmış olsa da, hâlâ temiz su ve atık su sistemleri yok – bu, tam bir altyapı kâbusu yaratıyor.

Peki, bu inşaatlar ne kadar büyük bir ölçekte? Planlanan proje, yaklaşık 75 bin konuta ev sahipliği yapacak şekilde tasarlanmış. Bu rakam, İstanbul'un nüfusuna ekleyeceği devasa bir yük demek. İSKİ yetkilileri, bölgedeki mevcut arıtma tesislerinin bu kadar büyük bir atık su yükünü kaldıramayacağını vurguluyor. Yeni bir arıtma tesisi inşa etmek için ihale süreçleri, planlamalar ve inşaatlar gerekiyor – bunlar da yıllarca sürebilecek bürokratik bir labirent. Temiz su kapasitesi de aynı şekilde yetersiz; 75 bin konut, şehrin su kaynaklarını aşırı zorlayacak. Yetkililer, "Bu yapılar kaçak olmasaydı bile, bağlantı için uzun bir ihale süreci şarttı. Şimdi ise tamamen imkansız," diyor. İnşaat işçileri için bile su, tankerlerle taşınıyor – günlük hayatın ne kadar zorlaştığını hayal edin.

Tarihe bir göz atarsak, Kanal İstanbul fikri 2011'de gündeme gelmişti; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vizyonu olarak sunulan bu proje, Boğaz trafiğini rahatlatmayı vaat ediyordu. Ancak çevre örgütleri ve uzmanlar yıllardır uyarıyor: Proje, İstanbul'un su havzalarını yok edecek, deprem riskini artıracak ve ekosistemi mahvedecek. Sazlıdere Barajı, özellikle 750 bin kişiye içme suyu sağlayan hayati bir kaynak. Nisan 2025'te başlayan TOKİ inşaatları, bu havzayı doğrudan tehdit ediyor. DSİ'nin barajı içme suyu havzası olmaktan çıkarma kararı, tartışmaları alevlendirmişti. Nisan'da İSKİ'nin yıkım tebligatı göndermesiyle gerilim zirveye çıkmış, hatta bazı raporlara göre İSKİ yetkililerine yönelik soruşturmalar bile başlamış. Ağustos'a gelindiğinde, Arnavutköy'deki üç TOKİ projesi 12 bin konuta ulaşmış, yapılaşma itirazlara rağmen hız kesmemiş.

Şimdi ise durum daha da kritik. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, TOKİ ve DSİ yetkilileri defalarca toplanmış, ancak kaçak statüsü nedeniyle somut bir çözüm üretilememiş. İSKİ'den gelen net uyarılar var: "Kaçak yapılara hizmet verirsek suç işleriz. Temiz su hatlarımıza müdahale ederlerse, binlerce mahalle susuz kalır – bu, yeni bir kriz doğurur. Atık su için kanalizasyon hatlarına dokunmak ise tamamen imkansız." Bu sözler, bir domino etkisini işaret ediyor; eğer bağlantılar zorla yapılırsa, mevcut su şebekesi çökebilir, mahalleler susuz kalabilir. Yeni arıtma tesisi için ihaleler çıksa bile, tamamlanması en az bir-iki yıl alır. Projenin bazı etaplarının yıl sonuna kadar bitirileceği iddiaları dolaşıyor, ama altyapı olmadan bu konutlar nasıl yaşanabilir hale gelecek?

Geleceğe dair yorumum: Bu inşaatlar, İstanbul'un su krizini derinleştirecek bir felakete dönüşebilir. Şehir zaten kuraklık ve nüfus artışı baskısı altında; Sazlıdere'nin kaybı, Melen Çayı gibi alternatif kaynaklara bağımlılığı artıracak. Eğer hükümet yasal engelleri aşmak için yeni düzenlemeler getirirse –ki mahkeme kararları bunu işaret ediyor– 75 bin konutluk bir semt, altyapısız bir hayalet şehir gibi yükselecek. Çevre aktivistleri ve muhalif sesler, "Ya Kanal ya İstanbul" sloganıyla direniyor, ancak betonun hızı her şeyi gölgeliyor. Bu proje, sadece bir inşaat değil; şehrin geleceğini belirleyecek bir kumar. Susuz bir İstanbul'u hayal etmek bile ürpertici – peki ya gerçek olursa?

Bu drama, daha da büyüyecek gibi. TOKİ'nin hızı, İSKİ'nin direnci ve mahkemelerin kararları arasında sıkışan süreç, her an yeni bir gelişmeye gebe. İnşaatlar yükselirken, İstanbul'un su damlaları azalıyor. Bu binalar tamamlandığında, kentin kaderi ne olacak? Heyecanla bekliyoruz, ama umarım felaket değil, çözüm getirir.