Yargıdaki Siyasi Deprem: Başsavcı İddiaları, Anayasa İhlali ve Türkiye'nin Hukuk Devleti Sınavı

Türkiye, son dönemde siyaset ve yargı üçgeninde yaşanan ve ülkenin geleceğini belirleyecek kritik tartışmalarla çalkalanıyor. Liberal Demokrat Sosyalist kimliğiyle tanınan usta yorumcu Memduh Bayraktaroğlu, canlı yayınında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın temel direklerini sarsan iki ana konuyu derinlemesine inceledi: İstanbul Başsavcısı'na yönelik görev dışı ücret alma iddiaları ve Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) kesin kararına rağmen yerel mahkemenin direnci. Bayraktaroğlu, bu olayların sadece birer hukuk meselesi değil, aynı zamanda Türkiye'nin "Hukuk Devleti" mi yoksa "Yargı Ülkesi" mi olduğu sorununun da turnusol kâğıdı olduğunu vurguluyor.

Ülkenin En Büyük Partisi Konuştu: Başsavcı İddiaları Gazetecilik Ahlakının Gereği

Memduh Bayraktaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel'in, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı hakkında ortaya attığı ve kanunlara aykırı olduğunu iddia ettiği eylemlerin mutlaka haberleştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Bayraktaroğlu, bu konuyu ele almanın gazetecilik ahlakının bir gereği olduğunu, zira son yerel seçim sonuçlarına göre (İstanbul meclis üyelikleri dahil) CHP'nin Türkiye'nin en büyük siyasi partisi konumunda olduğunu ifade ediyor. Bayraktaroğlu, "Cumhuriyet Halk Partisi halihazırda Türkiye'nin en büyük partisi olduğuna göre, siz Türkiye'nin en büyük siyasi partisinin genel başkanının verdiği bir haberi görmezden gelemeyiz," diyerek konunun önemine dikkat çekiyor.

Başsavcıya yönelik iddiaların odak noktası, Türkiye Varlık Fonu'na bağlı şirketlerden biri olan Eti Maden’den görev dışı ücret alındığı iddiası. Bayraktaroğlu, Hakimler Savcılar Kurulu Kanununa göre, hakim ve savcılara kendi görevlerinin dışında ücret alarak bir başka kurumda çalışmalarının yasaklanmış olduğunu hatırlatıyor. Konuşmasında, bu durumun bir kamu üniversitesinde ders vermekten farklı olduğunu, zira Eti Maden’in ticari bir şirket olduğunu vurguluyor. Bayraktaroğlu, "O maden şirketi ticari bir şirket. Ticari para kazanıyor, para kazanacak," diyerek, bir yargı mensubunun bu tür ticari bir şirketten ücret almasının, o şirketin yargı işlerini etkileme potansiyeli taşıdığı tehlikesini dile getiriyor.

İddia ve Suç Arasındaki İnce Çizgi: CHP'li Başkanlarla Başsavcı Kıyaslaması

Bayraktaroğlu, ortaya atılan bu durumun henüz bir suç olmadığını, yargılama yapılmadığı için sadece bir iddia olduğunu defalarca tekrarlıyor. Ancak bu noktada, görevden alınan veya tutuklu yargılanan Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları ve mesai arkadaşlarıyla bir kıyaslama yapıyor. Bayraktaroğlu'na göre, eğer o belediye başkanlarına uygulanan (iddialar üzerine görevden alma ve tutukluluk) hukuki bir uygulama ise, İstanbul Başsavcısı hakkında da soruşturma başlatılması, görevinden alınması ve hatta tutuklu yargılanması gerekiyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "Siyasi Amaçlı Tutuklama" Kararının Ardından Demirtaş ve Kavala İçin Neler Olacak?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "Siyasi Amaçlı Tutuklama" Kararının Ardından Demirtaş ve Kavala İçin Neler Olacak?
İçeriği Görüntüle

Ancak Memduh Bayraktaroğlu, kişisel hukuk görüşünü açıklarken, her iki durum için de adaletin "tutuksuz yargılama" olması gerektiğini savunuyor. Bayraktaroğlu, "Ortada sadece bir iddia var. Böyle durumlarda, suçüstü olmadığı için, savcının delilleri karartma ihtimali de olmadığı için, cezaevine atılmayı ise hiç gerektirmez," diyerek asıl beklentinin hukukun gereklerinin herkes için eşit ve görevden almaksızın yerine getirilmesi olduğunu belirtiyor. Bayraktaroğlu, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde ise bu durumu insanın temel değerleri üzerinden değerlendiriyor. Günah, Ayıp ve Suç kavramlarını detaylıca açıklayarak, bu iddiaların tanrı ile kişi arasındaki günah değil, devletle kişi arasındaki bir suç iddiası olduğunu, ancak toplum nazarında bir ayıp olarak da görülebileceğini ifade ediyor.

Yargı Ülkesi Mi Hukuk Devleti Mi? AYM Kararını Tanımayan Mahkeme

Bayraktaroğlu, asıl önemli tehlikenin ise Cumhurbaşkanı'nın kullandığı "Yargı Ülkesi" ibaresinde saklı olduğunu iddia ediyor. Hukuk Devleti'nin yerini Yargı Ülkesi'ne bırakmasının bir "facia" olduğunu dile getiriyor. Bayraktaroğlu, "Yargı ülkesi demek bir kişinin yönettiği bir ülkede yargının da o kişiye bağlanması demektir ki bu bir faciadır," diyerek, Anayasa'nın açıkça tanımladığı "Hukuk Devleti" ilkesinden sapmanın tehlikelerine dikkat çekiyor.

Bu tehlikenin somut örneği ise Gezi davası hükümlülerinden Tayfun Kahraman hakkında yaşananlar. Anayasa Mahkemesi (AYM), Tayfun Kahraman lehine, yerel mahkeme yargılamasında hak ihlali yapıldığına ve yeniden yargılanması gerektiğine karar vermesine rağmen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu karara uymadığını belirtiyor. Bayraktaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 153. maddesine göre AYM kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğunu hatırlatarak, "Anayasa Mahkemesi kararları kesindir, uygulanmalıdır," diyor.

Bayraktaroğlu, yerel mahkemenin AYM kararını tanımamasının, "doğrudan anayasayı ihlal suçu" olduğunu vurguluyor ve bu tür bir eylemin geçmişte Türkiye tarihinde üç başbakanın idamına varan sonuçlar doğurduğunu hatırlatıyor. Bu durumun gelecekte kesinlikle hukuki sonuçları olacağını savunan Bayraktaroğlu, "Bu duruma sebep olan sorumlular anayasayı ihlalden mahkum olacaklardır," diyerek yargı bağımsızlığının yeniden tesis edileceği bir döneme olan inancını dile getiriyor.

Kaçınılmaz Sonuç: Hukuka Dönüş ve Refah

Memduh Bayraktaroğlu, tüm bu hukuk ve siyaset krizlerinin geçici olduğunu, Anayasaya tam uyum sağlandığı takdirde Türkiye’nin geleceğinin parlak olduğunu belirterek sözlerini tamamlıyor. Ülkenin sadece siyasi istikrarla değil, aynı zamanda adaletine olan güvenle ayakta kalabileceğini belirten Bayraktaroğlu, yurttaşlara umutlu olmaları çağrısında bulunuyor: "Türkiye harika bir ülke olacak... Dünyanın bu bölgedeki en gelişmiş ülkelerinden biri, en müreffeh ülkelerinden biri Türkiye olacak." Bu nedenle, yurttaşların ne günahtan ne ayıptan ne de suç işlemekten kaçınarak, sadece hukuk devleti ilkesini savunmaya odaklanmaları gerektiğini ifade ediyor. Bayraktaroğlu, günah, ayıp ve suçtan uzak durulmasını, zira Türkiye'nin nihayetinde Anayasa'sındaki "demokratik laik sosyal hukuk devleti" ilkesine döneceğine olan kesin inancını tekrar vurguluyor.