Gerçek Gündem Haberleri

Erdoğan Uçağında Köstebek Krizi Patladı!

Havada dönen gizli oyunlar, sızan sırlar ve öfke dolu bir hesaplaşma... Bu uçak yolculuğu, iktidarın en karanlık köşelerini aydınlatıyor. Ne oldu da deneyimli gazeteciler birbirine girdi? Detaylar sizi şok edecek, okumadan geçmeyin!

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun yankıları henüz dinmemişken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika dönüşü uçağı, beklenmedik bir fırtınaya sahne oldu. Basın mensuplarının eşlik ettiği o sıradan görünen yolculuk, aniden bir entrika yumağına dönüştü. Gökyüzünde, yerde konuşulmayan gerçekler konuşulmaya başlandı; ama bu kez, sadece sohbetle sınırlı kalmadı. Uçak, adeta bir tiyatro sahnesine evrildi, oyuncular ise kendi repliklerini unutmuş gibiydi.

Olayın fitilini ateşleyen, Erdoğan'ın ABD ziyaretinde Trump ailesiyle yaptığı gizli temaslar oldu. Kulislerde fısıldananlara göre, Erdoğan, Donald Trump'ın oğluyla Dolmabahçe'de bir araya gelmiş ve masada Boeing uçak alımı gibi devasa anlaşmalar dönmüştü. "Babanıza söyleyin, bize randevu verirse 300 Boeing alacağız, F-16'ları da konuşacağız" sözleri, uçakta yankılanan bir iddia olarak havada asılı kaldı. Bu görüşme, Türk kamuoyuna yansımamışken, birden bire muhalif çevrelerde dolaşmaya başladı. Peki, bu sır nasıl sızdı? Erdoğan'ın ekibi, geceleri uyku tutmayan bir arayışa girdi: Köstebek kim?

Uçaktaki gazetecilere özel kurulan WhatsApp grubu, krizin merkezindeydi. Sorular, önceden hazırlanmış bir liste halinde dağıtılmıştı; F-35'ler, F-16'lar, THY'nin Boeing anlaşması gibi hassas başlıklar, sanki bir senaryo gereği sorulacaktı. Ama işte tam burada işler karıştı. Bu liste, muhalif medyaya ulaştı ve anında kamuoyunda patladı. Gazeteciler arasında fısıltılar başladı: "Kim sızdırdı?" Şüpheler, uçaktaki meslektaşlara yöneldi. Deneyimli gazeteci İsmail Saymaz, o anki öfkesini saklamadı. "Bu utanç verici bir rezillik!" diye haykırdı, sesi uçağın koridorlarında yankılandı. Saymaz, doğrudan isim vermese de, bakışlarıyla ve sözleriyle diğer gazetecileri işaret etti: "Sizler mi? Yoksa İletişim Başkanlığı'ndaki o eski ekibin parmak izi mi?"

Saymaz'ın tepkisi, sadece bir anlık öfke değildi; yılların birikimiydi. Programında, "Padişahım sen çok yaşa gazeteciliği yapılıyor burada!" diyerek, uçaktaki diyalogları tiye aldı. Erdoğan, gazetecilerin sorduğu "sipariş sorulara" yanıt verirken, Saymaz kenarda köpürüyordu. "Türkiye'nin merak ettiği başlıklar sorulmuyor: KAAN uçağının motor sorunu ne olacak? Boeing anlaşması nasıl imzalandı? F-16'lar için Trump'la pazarlık ne aşamada?" diye sordu Saymaz, ses tonu giderek yükselerek. O sırada, bir başka gazeteci araya girmeye çalıştı ama Saymaz durmadı: "Kendinizden şüpheniz var mı? Benden mi?" Bu sözler, uçaktaki gerilimi zirveye taşıdı. Saymaz, ateş püskürerek devam etti: "Bu sorular önceden yazılmış, ezberlenmiş. Gazetecilik mi bu, yoksa kukla oyunu mu?"

Krizin derinliği, sadece uçakla sınırlı kalmadı. Hemen ardından, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ABD'deki açıklaması bomba gibi düştü. Milli savaş uçağı KAAN'ın üretimi, Amerikan motoruna bağımlı olduğu için durmuştu. Bu, yerli ve milli diye övülen projenin en büyük zaafını ifşa ediyordu. Saymaz, bunu da köstebek zincirine bağladı: "Ekipler kavgası bu. Saray'da intikam mı alınıyor, yoksa Erdoğan sonrası hazırlık mı yapılıyor?" Kulislerde, eski İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un ekibinin izini sürdükleri söyleniyor. Bilgiler, bir bir sızıyor; Boeing anlaşmasının 250 uçaklık kısmı, Trump görüşmesinin detayları, hepsi peş peşe patlıyor.

Bu olaylar, AKP'nin iç dünyasını allak bullak etti. Geçmişte, benzer sızıntılar Ergenekon davalarından FETÖ operasyonlarına kadar uzanmıştı; her seferinde bir "temizlik" dalgası gelirdi. Ama şimdi, hava farklı. Erdoğan'ın 20 yılı aşkın iktidarında, sadık kadrolar arasında çatlaklar belirginleşiyor. Saymaz'ın yorumu net: "Saray, köstebeği arıyor ama asıl sorun, sistemin kendisi. Bilgiler dışarı sızmıyor, içeride zaten eriyor." Uçaktaki o kısa sohbet, aylarca sürecek bir tartışmanın fitilini ateşledi. Gazeteciler arasında güven kalmadı; kim kime "sipariş soru" soruyor, kim gerçek haberi kovalıyor?

Dahası var. CHP lideri Özgür Özel'in iddiaları, krizi daha da büyüttü. Özel, Erdoğan'ın Trump'la görüşme öncesi "sokak çağrıları" yapıldığını ima ederek, uçak sohbetini eleştirdi. Erdoğan ise yanıt olarak, "Sokakları karıştırmaya çalışıyorlar, kaos peşindeler" dedi. Ama uçakta, bu sözler havada asılı kaldı; çünkü asıl kaos, koltukların altında dönüyordu. Saymaz, programında bu diyaloğu aktarırken, "Erdoğan cevap veriyor ama sorulara değil, hayaletlere" diye ekledi. Öfke, sadece Saymaz'la sınırlı değildi; diğer muhalif sesler de ayağa kalktı. "Bu, gazeteciliğin değil, istihbarat savaşının uçağı" yorumları, sosyal medyada yayıldı.

Geleceğe dair işaretler ise ürkütücü. Eğer köstebek avı devam ederse, Saray'da tasfiyeler başlar. Boeing anlaşması gibi ekonomik hamleler, KAAN projesi gibi milli gururlar, hepsi sorgulanır hale gelir. Saymaz'ın son sözü, en çarpıcısı: "Uçak indi ama fırtına yeni başlıyor. Kimin eli kimin cebinde, yakında göreceğiz." Bu kriz, sadece bir uçak yolculuğu değil; iktidarın temellerini sarsan bir deprem. Kamuoyu nefesini tutmuş bekliyor: Sıradaki sızıntı ne olacak? Erdoğan'ın hamlesi ne? Ve en önemlisi, gerçek gazetecilik bu enkazdan nasıl kurtulacak?

Olayın yankıları, sınırları aştı bile. Uluslararası basında, "Türkiye'de basın özgürlüğü uçakta test edildi" başlıkları atıldı. Ama içeride, asıl savaş sürüyor. Saymaz gibi isimler, öfkeyle değil, cesaretle konuşmaya devam ediyor. Uçaktaki o gergin anlar, belki de dönemin dönüm noktası. Eğer köstebek bulunamazsa, sızıntılar sel olur; AKP'nin monolitik yapısı, paramparça hale gelir. Tarih, benzer krizleri defalarca gördü: Her sızıntı, bir sonun habercisiydi. Şimdi, gökyüzünden inen sırlar, yeryüzünü yeniden şekillendirecek mi? Cevap, önümüzdeki günlerde gelecek. Ama bir şey kesin: Bu uçak, sadece yolcu taşımadı; sırları da taşıdı. Ve o sırlar, artık hepimizin malı.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3348434846257114"> #auto-ads