ABD Başkanı Donald Trump'ın en tartışmalı hamlelerinden biri olarak görülen "Trump Altın Vize" programı, Çarşamba günü resmen satışa açıldı ve uluslararası arenada adeta bir deprem etkisi yarattı. Bu program, sadece 1 milyon dolarlık bir ödeme karşılığında yabancı milyarderlere, girişimcilere ve yüksek profilli yatırımcılara hızlı oturum izni, çalışma hakkı ve hatta rekor sürede ABD vatandaşlığı vaat ediyor.

Trump yönetiminin bu adımı, "Önce Amerika" doktrininin en somut yansıması olarak sunulurken, aynı zamanda mültecilerin sığınma yollarını tıkayan ve düşük gelirli göçmen adaylarının seçeneklerini daraltan politikalarla eş zamanlı ilerliyor. Peki, bu altın kaplama vize furyası gerçekten şirketlerin "becerikli elemanlarını" ülkede tutmak için bir fırsat mı, yoksa zenginlerin ayrıcalıklı kulübünü pekiştiren bir eşitsizlik canavarı mı? Programın detaylarını, başvuru süreçlerini, Trump'ın iddialarını ve yükselen eleştirileri derinlemesine inceleyelim; çünkü bu sadece bir vize meselesi değil, Amerika'nın geleceğindeki göç, ekonomi ve sosyal adalet dengesinin tam ortasında duran bir dönüm noktası.

Trump'ın "Altın Vize" macerası, aslında onun ilk döneminden beri dillendirilen bir vizyonun meyvesi. Göçmenlik sistemini "ticari bir fırsat" olarak gören Trump, bu programı "Trump Altın Kart" adıyla markalaştırarak, yabancı zenginleri ABD'ye çekmeyi hedefliyor. Çarşamba günü başlayan başvurular, İç Güvenlik Bakanlığı'nın (DHS) resmi sitesinde duyuruldu ve ilk saatlerde binlerce sorgu aldı. Programın temel mantığı basit ama çarpıcı: Eğer bir yabancı yatırımcı, ABD ekonomisine doğrudan katkı sağlayacak bir yatırımdan en az 1 milyon doları peşin öderse, o anda EB-1 veya EB-2 vizesi kategorilerinde öncelikli statü kazanıyor.

EB-1 vizeleri genellikle "olağanüstü yetenekli bireyler" için ayrılırken – ki bunlar Nobel ödüllü bilim insanları, Olimpiyat şampiyonları veya Fortune 500 CEO'ları gibi isimleri kapsar – EB-2'ler ise ileri düzey meslek sahipleri ve ulusal çıkarlara hizmet eden profesyonellere odaklanır. Trump, bu vizeleri "para karşılığı" dönüştürerek, süreci bürokratik labirentlerden kurtarıyor: Normalde yıllar süren incelemeler, şimdi "rekor sürede" tamamlanıyor. Bu hız, özellikle Silikon Vadisi'ndeki teknoloji devleri için bir naber; zira Google, Amazon veya Tesla gibi şirketler, yurtdışından getirdikleri yetenekleri – yapay zeka uzmanlarından biyoteknoloji girişimcilerine kadar – kaybetmekten korkuyor. Trump'ın kendi sözleriyle, "Harika şirketlerimiz becerikli elemanlarını ülkede tutabilecek" – bu ifade, programın lansman tweet'inde binlerce kez retweetlendi ve Wall Street'te alkışlarla karşılandı.

Başvuru süreci, lüks bir alışveriş sepeti gibi tasarlanmış: Önce DHS'ye 15 bin dolarlık işlem ücreti yatırmanız gerekiyor, bu da "ekspres geçiş" için ödenen bir peşinat gibi. Ardından, gelir belgeleriyle zenginliğinizi kanıtlamalısınız – banka hesap özetleri, varlık raporları veya uluslararası yatırım portföyleri, hepsi masaya konuyor. Güvenlik soruşturması devreye giriyor; FBI ve istihbarat birimleri, adayın geçmişini didik didik ediyor. Bu aşama, ulusal kökenine göre değişebiliyor: Çin veya Rusya gibi "yüksek riskli" ülkelerden gelenler için inceleme aylara uzayabilirken, Avrupa Birliği vatandaşları için haftalara iniyor. Soruşturma tamamlandığında, nihai adım: Devlete ek 1 milyon dolarlık "katkı". Bu para, doğrudan ABD Hazinesi'ne akıyor ve Trump'a göre "milyarlarca dolarlık bir yağmur" yaratacak. Başkan, lansman konuşmasında coşkuyla ilan etti: "Trump Altın Kartı SONUNDA BURADA! Nitelikli ve güvenlik taramasından geçmiş herkes için doğrudan vatandaşlık yolu." Bu sözler, programın web sitesinde parlayan bir banner'la taçlandırılmış; site, adaylara "Amerikan rüyasını rekor sürede yaşayın" diye sesleniyor.

Vatandaşlık süreci de hızlandırılmış: Normalde 5 yıl bekleyen yeşil kart sahipleri, burada 2-3 yıla indirilmiş; hatta bazı durumlarda "hızlı onay" protokolüyle 18 aya düşürülebiliyor. Bu, sadece bireysel bir zafer değil; aile üyeleri – eş, çocuklar ve hatta bağımlı ebeveynler – otomatik dahil ediliyor, böylece bir ailenin tamamı ABD'ye taşınıyor.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Trump Altın Vize'nin vaatleri göz kamaştırıcı. Tahminlere göre, ilk yılda 10 bin başvuruyla 10 milyar doların üzerinde gelir elde edilebilir; bu para, "ülke için olumlu projelere ayrılacak özel bir hesaba" aktarılacak. Trump, bunu "altyapı yenileme, savunma teknolojileri ve eğitim fonları" için kullanacaklarını vurguluyor: "Programın Birleşik Devletler Hazinesine muhtemelen milyarlarca dolar kazandıracağını iddia eden ABD Başkanı, bu paranın 'ülke için olumlu projelere ayrılacak özel bir hesaba gideceğini' söyledi." Bu ifade, Beyaz Saray brifinglerinde tekrarlanıyor ve Cumhuriyetçi kongre üyeleri tarafından "vergi mükelleflerine hediye" olarak pazarlanıyor. Şirketler içinse, bu bir kurtarıcı: H-1B vize kotalarının sınırlı olduğu bir ortamda, Altın Vize yüksek maaşlı göçmenleri – yıllık 500 bin doları aşan gelir gruplarını – doğrudan işe almayı kolaylaştırıyor.

Örneğin, bir Hintli yazılım mühendisi veya bir Kanadalı biyoteknolog, 1 milyon doları yatırıp ertesi gün çalışmaya başlayabiliyor. Bu, ABD'nin "beyin göçü" rekabetinde Çin ve Kanada'ya karşı üstünlük kurmasını sağlıyor; zira Ottawa'nın benzer bir "yatırımcı vizesi" programı zaten 800 bin dolar eşiğinde çalışıyor. Trump'ın stratejisi burada devreye giriyor: Göçmenliği "seçici bir filtre"ye dönüştürerek, düşük vasıflı işgücünü dışarıda tutup, elit bir katmanı içeri alıyor. Lansman günü, New York Borsası'nda göçmenlik hisseleri – özellikle danışmanlık firmaları – yüzde 5'lik bir sıçrama yaptı, bu da piyasanın heyecanı yansıtıyor.

Ancak bu parlak tablonun gölgesinde, derin bir adaletsizlik yatıyor ve eleştiriler dört bir yandan yağıyor. Programın tam lansmanıyla aynı gün, mülteciler için sığınma başvurularının işleme alma süresi ikiye katlandı; UNHCR verilerine göre, Suriye ve Afganistan'dan gelen ailelerin onay oranları yüzde 20'ye düştü. Düşük gelirli göçmenler – tarım işçileri, hemşireler veya inşaat emekçileri – için ise EB-3 vize kotaları daraltıldı, bekleme süreleri 10 yıla uzadı. Demokrat Parti liderleri, bunu "zenginler için kırmızı halı, fakirler için dikenli tel" diye nitelendiriyor; New York Times'ta bir köşe yazısında, "Trump, Amerikan rüyasını açık artırmaya çıkardı" başlığı atıldı. Göçmen hakları örgütleri, ACLU'nun öncülüğünde dava açma tehdidinde bulundu: Mevcut Amerikan yasalarının – Immigration and Nationality Act'in – vizeleri bu şekilde "satmaya" izin verip vermediği belirsiz; zira EB-1 ve EB-2'ler "olağanüstü yetenek" kriterlerine dayalı, para odaklı değil.

Hukukçular, "Bu, yasal bir gri alan; Kongre onayı olmadan anayasal sorunlar doğurabilir" diyor. Dahası, güvenlik taramalarının "seçici" uygulanması, yolsuzluk iddialarını körüklüyor: Trump'ın iş çevrelerindeki dostları – örneğin, Suudi yatırımcılar veya Rus oligarklar – öncelikli sırada mı yer alacak? Bir eski DHS yetkilisi, anonim bir röportajda, "1 milyon dolar, kapıyı aralıyor ama vicdanı kilitlemiyor" diye yakınıyor. Bu eleştiriler, sosyal medyada #GoldenVisaScam etiketiyle viral olurken, Avrupa'da benzer programların – Portekiz veya Yunanistan'ın 500 bin euroluk vize satışları – skandallarla çöküşünü hatırlatıyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Halkın İradesine Darbe Vuran Milletvekili Krizi
Ömer Faruk Gergerlioğlu: Halkın İradesine Darbe Vuran Milletvekili Krizi
İçeriği Görüntüle

Trump Altın Vize'nin küresel yankıları da cabası. Çin'den başlayarak, Asya'nın yeni zenginleri – Alibaba kurucuları gibi isimler – başvurularını duyurdu; bir Pekin merkezli danışmanlık firması, "ABD'ye yerleşmek için en hızlı yol" diye reklam verdi. Hindistan'da ise, BT sektörü devi Infosys'in CEO'su, programı "beyin kazancı" olarak övdü ama "eşitsizliği derinleştiriyor" diye ekledi. Avrupa Birliği'nde ise, Brüksel yetkilileri tedirgin: Bu program, AB'nin kendi "mavi kart" sistemini gölgede bırakarak, yetenekleri Atlantik'e çekebilir. Kanada ve Avustralya gibi ülkeler, kendi vize eşiklerini düşürme planları yapıyor; örneğin, Ottawa 800 bin doları 600 bine indirecek bir yasa tasarısı hazırladı. Trump'ın bu hamlesi, göçmenliği bir "pazar" olarak gören yeni bir paradigmayı başlatıyor: Para, yetenekten önde geliyor. Ancak bu, Amerika'nın demografik dokusunu nasıl değiştirecek? Zengin göçmenler, Silikon Vadisi'nde yeni startup'lar kurarken, orta sınıf Amerikan aileleri konut fiyatlarındaki balonu lanetleyecek mi? Uzmanlar, ilk 5 yılda 50 bin "Altın Kart" sahibinin, ABD GSYİH'sine 200 milyar dolar ekleyeceğini öngörüyor; ama sosyal maliyet – artan gelir uçurumu ve kültürel gerilimler – hesaba katılmıyor.

Peki, bu programın geleceği ne? Trump, Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında, "Bu, Amerika'yı yeniden büyük kılacak" diye haykırdı, ama Kongre'deki Demokratlar engelleme girişimlerinde. Yüksek Mahkeme'nin olası bir davası, süreci yavaşlatabilir; zira 1986 Göçmenlik Reformu Yasası, "ticari vize" kavramını sınırlı tutuyor. Yine de, Cumhuriyetçi çoğunluklu Senato, programı "ekonomik canavar" diye savunuyor. Başvuru sayıları patlarken – ilk 24 saatte 5 bini aştığı söyleniyor – Trump'ın sosyal medyada paylaştığı bir video, milyarder bir aileye "Hoş geldiniz Amerika!" diye sesleniyor. Bu, sadece bir politika değil; bir simge: Göç, artık hayallerle değil, cüzdanlarla ölçülüyor. Eleştirmenler haklı olabilir: Mültecilerin gözyaşları, 1 milyon dolarlık banknotların altında eziliyor. Ama Trump taraftarları için, bu pragmatizmin zaferi. Gelecek aylarda, ilk "Altın Vatandaşlar"ın yemin törenleri izlenirken, soru şu kalıyor: Amerika, altınla mı yoksa ideallerle mi yükselecek? Bu vize satışları, sadece zenginleri değil, tüm ulusun vicdanını test ediyor.

Sonuçta, Trump Altın Vize'nin lansmanı, göç politikalarının en çarpıcı evrimini işaret ediyor. 1 milyon dolarlık bir giriş biletiyle sunulan "hızlı Amerikan rüyası", şirketleri sevindirirken, adalet arayanları öfkelendiriyor. Milyarlarca dolarlık hazine akışı, olumlu projelere dönüşür mü, yoksa yeni bir eşitsizlik dalgası mı yaratır? Trump'ın vizyonu, "becerikli elemanlar"ı ülkeye zincirliyor; ama bu zincir, kimin için özgürlük, kimin için tutsaklık? Tarih, bu tür "altın kapılar"ın hem zaferler hem felaketler doğurduğunu gösteriyor. ABD, bu yolda yürürken, dünya nefesini tutmuş izliyor – çünkü yarınki göç haritası, bugünkü dolarlarla çiziliyor.