Mehmet Akif Ersoy'un adliyeye sevk edilmesi, Türkiye medyasını sarsan bir uyuşturucu soruşturmasının en çarpıcı gelişmesi olarak öne çıkıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü operasyon kapsamında, Habertürk'ün Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy ve yedi diğer şüpheli, dün akşam saatlerinde İl Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından gözaltına alındı. Bu olay, sadece bir medya figürünün değil, aynı zamanda Türkiye'nin köklü medya kuruluşlarının yönetimsel ve yasal kaderini yeniden gündeme taşıyor. Ersoy'un, yıllardır ana haber bültenlerini başarıyla sunan bir isim olması, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı ve sosyal medyada yoğun tartışmalara yol açtı. Soruşturmanın detayları henüz tam olarak aydınlatılmasa da, suçlamaların ciddiyeti ve arka planındaki bağlantılar, olayın boyutlarını giderek genişletiyor.

MHP'nin Çöküşü Erdoğan'ı Uykusuz Bırakıyor: Oy Oranı Tarihin En Düşüğüne Geriledi
MHP'nin Çöküşü Erdoğan'ı Uykusuz Bırakıyor: Oy Oranı Tarihin En Düşüğüne Geriledi
İçeriği Görüntüle

Gözaltı süreci, Ersoy ve şüphelilerin Adli Tıp Kurumu'nda sağlık kontrollerinden geçirilmesiyle başladı. Bu rutin prosedürün ardından, hepsi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na resmi olarak sevk edildi. Adliye çıkışında yaşanan gergin anlar ise basının dikkatini çekti; özellikle gözaltına alınan şüphelilerden Ufuk Tetik'in, bir basın mensubunun kamerasına eliyle vurması, olayın duygusal yükünü gözler önüne serdi. Tetik'in bu tepkisi, şüphelilerin baskı altında olduklarını ima eden bir işaret olarak yorumlandı, ancak yetkililer herhangi bir ek soruşturma başlatmadı. Mehmet Akif Ersoy ise bu süreçte sakinliğini korudu ve ifadelerinde soruşturmanın selameti vurgusu yapan bir tutum sergiledi. Bu sevk işlemi, 10 Aralık 2025 tarihinde gerçekleşti ve Türkiye genelinde uyuşturucuyla mücadele operasyonlarının hız kazandığı bir dönemde, medyanın da bu dalgadan nasibini aldığına dair tartışmaları alevlendirdi.

Mehmet Akif Ersoy'un medya kariyeri, bu olayın yarattığı şoku daha da derinleştiriyor. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunu olan Ersoy, gazeteciliğe 2009 yılında "6 News" televizyonunda adım attı. Ardından TRT'de çeşitli muhabirlik ve editörlük görevleri üstlendi; haber programlarında uzmanlaşarak, 2017 yılından itibaren Habertürk'te Genel Yayın Yönetmeni pozisyonuna yükseldi. Ersoy, özellikle ana haber bültenlerindeki profesyonel sunumuyla tanınıyordu ve son dönemde siyasi figürleri ağırlayan programlarıyla dikkat çekiyordu. Örneğin, 2 Aralık 2025'te yayınlanan ana haberde, AKP Sözcüsü Ömer Çelik'i konuk etmişti. Bu yayın, Ersoy'un son resmi görevi olarak kayıtlara geçti ve soruşturmanın zamanlamasını sorgulatan unsurlardan biri haline geldi. Ersoy'un kariyerindeki bu istikrarlı yükseliş, şimdi uyuşturucu soruşturması gölgesinde kalmış durumda; kamuoyu, onun medya sektöründeki geleceğini merakla izliyor.

Soruşturmanın yasal temeli, oldukça ağır suçlamalara dayanıyor. Şüpheliler hakkında verilen gözaltı kararları, "Kullanmak için Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak, Kabul Etmek veya Bulundurmak" ile "Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanmak, Kullanılmasına Yer ve İmkan Sağlamak" maddeleri kapsamında hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu iddiaları delillere dayandırarak sekiz şüpheliyi hedef aldı. Gözaltına alınan diğer isimler arasında Ufuk Tetik'in yanı sıra Elif Kılınç, Mahmut Göde, Mustafa Manaz, Gizem Aybaktı, Ebru Gülan ve Buse Öztay yer alıyor. Bu bireylerin medya, iş dünyası veya sosyal çevrelerle bağlantıları olup olmadığı henüz netleşmedi, ancak soruşturmanın geniş bir ağa yayılma potansiyeli taşıdığı belirtiliyor. Adli süreçte ifadelerin alınması ve olası tutukluluk talepleri, önümüzdeki günlerde netlik kazanacak; savcılığın titiz bir inceleme yürüttüğü biliniyor.

Habertürk'ün kurumsal tepkisi ise hızlı ve net oldu. Gözaltı haberinin duyulmasının ardından, kanal yönetimi Mehmet Akif Ersoy'u görevinden uzaklaştırdı. Yapılan resmi açıklamada, "Yürütülen soruşturmanın selameti açısından Mehmet Akif Ersoy görevinden uzaklaştırılmıştır" denildi. Bu karar, kanalın tarafsızlığını koruma çabasını yansıtıyor ve medya etiği tartışmalarını tetikledi. Habertürk'ün bu hamlesi, çalışanlarının yasal süreçlerden etkilenmemesi için atılmış bir önlem olarak değerlendiriliyor, ancak Ersoy'un sadık izleyicileri arasında hayal kırıklığı yarattı. Kanalın yayın akışında Ersoy'un yokluğu, ana haber bültenlerinin tonunu değiştirebilir ve izleyici sadakatini test edebilir. Bu uzaklaştırma, aynı zamanda soruşturmanın medya kuruluşları üzerindeki baskıyı simgeliyor.

Olayın arka planı, Habertürk'ün sahiplik yapısındaki köklü değişimlere uzanıyor. Eylül ayında, Can Holding'e yönelik "vergi kaçakçılığı" ve "dolandırıcılık" soruşturması kapsamında, Habertürk ve Show TV gibi kanallar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredildi. Bu devir, 121 şirkete el konulması ve 10 kişi hakkında gözaltı kararı verilmesiyle sonuçlanan geniş bir operasyonun parçasıydı. TMSF'nin medya varlıklarını yönetmesi, yayın politikalarını ve personel seçimlerini etkileyecek nitelikteydi. Ersoy'un bu dönemde Genel Yayın Yönetmeni olarak kalması, kanalın istikrarını simgeliyordu; ancak şimdi, uyuşturucu soruşturmasıyla bu denge bozulmuş görünüyor. Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, sosyal medya hesabından olayı yorumladı ve "Cezai durumu ne olur bilemem ama mesleki hayatını zor toparlar gibi... Son operasyonları da dikkate alınca anlaşılıyor ki herkese dokunuluyor. Artık kimse dokunulmaz değil" şeklinde konuştu. Tayyar'ın bu sözleri, soruşturmanın siyasi boyutlarını ima eden bir yankı yarattı ve TMSF'nin Ersoy'u daha önce görevden almak istediği iddialarını güçlendirdi.

Türkiye'de uyuşturucuyla mücadele operasyonları, son dönemde ünlüler arasında da dalga dalga yayılıyor. Bu bağlamda, Mehmet Akif Ersoy'un soruşturması, benzer vakalarla paralellik gösteriyor. Örneğin, yakın zamanda İstanbul’da gerçekleştirilen bir operasyonda Dilan Polat, İrem Derici, Hadise ve Demet Evgar gibi isimler gözaltına alınmış, ancak hepsi serbest bırakılmıştı. Ersoy'un davası ise medyanın iç dinamiklerini daha fazla öne çıkarıyor; çünkü bir haberci olarak, kendi mesleki etiğinin sorgulanması kamu vicdanını rahatsız ediyor. Şüphelilerin adliyeye sevk edilmesiyle birlikte, savcılığın ek delil toplama çalışmaları hız kazandı. Bu süreçte, şüphelilerin sosyal çevreleri, iletişim kayıtları ve olası bağlantıları titizlikle incelenecek. Kamuoyu, Ersoy'un ifadesinde ne diyeceğini ve soruşturmanın nasıl sonuçlanacağını merakla bekliyor; zira bu olay, medya özgürlüğü ve yasal hesap verme dengesini yeniden masaya yatırıyor.

Mehmet Akif Ersoy'un adliyeye sevk edilmesi, sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda Türkiye'nin medya ekosistemindeki kırılganlıkları gözler önüne seren bir ayna görevi görüyor. Görevden uzaklaştırılan Ersoy'un kariyeri, TRT'den Habertürk'e uzanan uzun bir yoldu ve şimdi bu yol, uyuşturucu iddialarıyla kesintiye uğramış durumda. Ufuk Tetik'in kameraya vurma anı gibi detaylar, olayın insani boyutunu vurgularken, Şamil Tayyar'ın yorumları siyasi katmanları aydınlatıyor. TMSF devrinin yarattığı belirsizlik ortamında, bu soruşturma Habertürk'ün geleceğini şekillendirebilir. Adli makamların kararları, önümüzdeki haftalarda netleşecek ve Türkiye kamuoyunu etkileyecek bir dönüm noktası oluşturacak. Bu gelişmeler, uyuşturucuyla mücadelenin medya dünyasına nasıl yansıdığını somutlaştırıyor; izleyiciler, haberlerin arkasındaki gerçekleri sorgulamaya devam ediyor.