Ülke genelinde tarım sektöründen gelen haberler, zorlu ekonomik şartların ortasında adeta bir alarm zili gibi çalıyor. Türkiye'nin dört bir yanındaki çiftçiler, doğa olaylarının neden olduğu zararlarla mücadele ederken, geçtiğimiz hafta açıklanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi tarım dünyasında büyük bir sevinç dalgası yaratsa da, bu destekler bazı bölgelerde ve bazı ürün gruplarında derin bir hayal kırıklığına yol açtı. İç Anadolu, Akdeniz, Orta Anadolu ve Karadeniz bölgelerindeki kayısı, nektari, şeftali, badem ve fıstık üreticilerine yönelik dönüm başına 4.250 TL ile 6.500 TL arasında değişen destek ödemeleri, dolu ve dondan etkilenen bu üreticiler için olumlu bir gelişmeydi. Ancak bu önemli adım atılırken, ülkenin tahıl ambarı olarak bilinen Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki üreticilerin yaşadığı büyük felaket görmezden gelindi ve bu durum, zaten zor şartlar altında ezilen çiftçilerin isyanına neden oldu.
Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman, Mardin ve Siirt illerinde hububat (buğday, arpa) üretimi yapan çiftçiler, kuraklığın etkisini aylardır yerel ve ulusal medya aracılığıyla yetkililere duyurmaya çalışıyordu. Fakat açıklanan kararnamede, kuraklıktan etkilenen hububat üreticileri ile ilgili ne yazık ki hiçbir gelişme yer almadı. Bu durum, Güneydoğu’daki çiftçiler arasında büyük bir haksızlık algısı yarattı. Diyarbakır'dan seslenen üreticiler, verdikleri röportajlarda bu ülkenin evlatları olduklarını, bağda, bahçede ve tarlada gece gündüz çalıştıklarını ve vergi ödediklerini şiddetle dile getirdiler. Eğer kayısı, nektari, fıstık ve badem üreticisine destek veriliyorsa, buğday ve arpa üreticisinin de aynı desteği görmesi gerektiğini belirterek, kendilerine "üvey evlat" muamelesi yapılmasından duydukları derin üzüntüyü ifade ettiler.
Bu adaletsizlik hissi, üreticilerin üzerindeki devasa borç yüküyle birleşince, durum bir felakete dönüşüyor. Çiftçinin toplam borcu, dudak uçuklatan bir rakamla 1 trilyon TL'yi aşmış durumda. Üreticiler bu borçları hem Ziraat Bankası'na ve Tarım Kredi Kooperatiflerine hem de özel bankalara ödemek zorunda. Bu şartlar altında, devlet desteği olmadan bu borçların nasıl ödeneceği sorusu havada kalıyor ve bu durumun hesabını kimsenin yapmadığı eleştirisi getiriliyor.
Öte yandan, yaşanan kuraklığın boyutları, sadece Güneydoğu'yu değil, Türkiye genelindeki 65 ili kapsıyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Şemsi Bayraktar'ın bizzat 65 ili gezerek, kuraklıktan, dondan ve doludan zarar gören çiftçileri ziyaret ettiği ve Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman'daki kuraklığı kendi gözleriyle gördüğü bildirildi. Bu incelemeler, Tarım Bakanlığı ve il/ilçe müdürlükleri tarafından da tespitle doğrulandı. Öyle ki, kuru arazilerin bazı bölgelerinde biçerdöverler hasat yapmak için tarlaya dahi giremedi. Bu durum, önümüzdeki yıllarda üretimde ciddi bir azalmanın habercisi olarak yorumlanıyor.
Çiftçilerin talepleri ise son derece açık ve aciliyet taşıyor: Hububat üreticilerine yönelik kuraklık desteği sağlanmalıdır. Özellikle Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS) kayıtlı olup, TARSİM (Tarım Sigortaları Havuzu) kuraklık teminatında olmayan veya hiç TARSİM yaptırmamış çiftçilere, dönüm başı en az 500 lira destek verilmesi talep ediliyor. Bu talep, sadece Güneydoğu Anadolu çiftçisi için değil, kuraklıktan zarar gören 65 ildeki tüm çiftçiler için geçerli. Bu kritik mali destek, çiftçinin 2026 yılında tekrar üretime başlayabilmesi için hayati önem taşıyor.
Uzmanlar, bu yıl yaşanan kuraklığın şiddetini geçmiş yıllarla kıyaslayarak durumun vahametini ortaya koyuyor. 2008 ve hatta 2020-2022 yıllarında da kuraklık yaşanmış olmasına rağmen, 2025 yılının etkisinin çok daha şiddetli ve yıkıcı olduğu vurgulanıyor. Bu yılki kuraklıktan çiftçiler ciddi anlamda etkilenmiş durumda ve hükümetten acilen kuraklık desteği bekleniyor. Özellikle genç, küçük aile işletmeleri ve kadın üreticiler, TARSİM teminatı eksikliği nedeniyle büyük zorluklar çekiyor ve bu gruplara özel destek sağlanması şart olarak görülüyor. Eğer devlet, 1 trilyon liralık borç yükü altındaki üreticisine bu zor şartlar altında destek vermezse, gıda güvenliği ve tarımsal üretim zinciri 2026 yılı itibarıyla telafisi mümkün olmayan bir çöküşle karşı karşıya kalabilir. Türkiye'nin gıda güvenliğini sağlamak için çiftçilerin sesi duyulmalı ve kuraklık ayrımcılığına derhal son verilmelidir.