Son dönemde Türk siyasetinde yaşanan olağanüstü gelişmeler, küresel bir darbe planının Türkiye üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor. Rejimlerin ve sistemlerin köklü değişikliklere uğradığı bu süreçte, dünya genelinde Suriye'den Suudi Arabistan'a, Katar'dan Nepal'e kadar birçok ülkede benzer senaryoların yaşandığına dikkat çekilirken, Türkiye'nin iç dinamiklerinin de bu küresel oyunun bir parçası olduğu iddia ediliyor. Katar'a yönelik İsrail saldırısından CHP'ye yapılan operasyonlara, Devlet Bahçeli'nin sürpriz çıkışlarından ekonomi üzerindeki derin etkileşimlere kadar her taşın altında, kamuoyundan gizlenen şaşırtıcı detaylar yatıyor.

Zanka TV canlı yayınında yapılan çarpıcı analizlerde, uluslararası ilişkilerdeki "dostluklar" kavramının devlet adamlarının kişisel hırsları ve çıkarları karşısında hiçbir anlam ifade etmediği vurgulandı. Sunucu, mevcut olayların küresel bağlamda yorumlanması gerektiğinin altını çizerken, Memduh Bayraklaroğlu ise İsrail'in Katar'a yönelik hava saldırısının, medyada Hamas'a yapılmış gibi gösterilmesinin ardındaki gerçeği gözler önüne serdi. Bayraklaroğlu'na göre, İsrail, saldırıyı doğrudan Katar'a yaptığını duyurmaktan kaçınıyor çünkü bu durum, siyasal İslam'a yönelik ideolojik bir saldırı algısı yaratabilirdi. Oysa bölgede Müslüman Kardeşler, IŞİD ve benzeri İslami terör örgütlerine finansal destek sağlayan Katar, ABD'nin müttefiki olmasına rağmen bu saldırıya maruz kaldı. Bayraklaroğlu, bu durumun, uluslararası arenada devletlerin önceliğinin kendi çıkarları olduğunu, eşlerinden veya ailelerinden bile daha çok kendilerini seven "politikacı tipleri"nin egoist ve ihtiraslı yapılarından kaynaklandığını dile getirdi. Hatta ABD medyasının dahi saldırıyı Katar'a yönelik olarak haberleştirdiğini ancak Türkiye medyasının bunu Hamas'a yapılmış gibi sunduğunu ifade etti.

İsrail'in saldırılarının arkasındaki asıl mesajın, "İslami ideolojiyi savunan veya İslami devletler kurmak için çaba gösteren herkese karşı durulacağı" olduğu belirtildi. Bayraklaroğlu, Türkiye'deki Hamas liderlerinin Erdoğan'ın talimatıyla ülke dışına çıkarıldığını ve önemli bir kısmının Katar'a sığındığını hatırlatarak, Katar'ın bu saldırıyı bir anlamda "kaşındığını" söyledi. Ayrıca, İsrail'in hedeflerini adım adım takip ettiğini ve nokta operasyonlarla etkisiz hale getirdiğini, hatta İran'daki Şii liderlerden Katar'daki Sünni Hamaslılara kadar fark etmeksizin tüm düşmanlarını izlediğini vurguladı. Suriye'deki Türk komutanların ziyaret ettiği bir hava kuvvetleri binasının, ziyaret sonrası İsrail tarafından bombalanması ve hatta Beşar Esad'ın sarayının, Esad'ın İslami kuralları geri getirme çabaları sonrası hedef alınması, Bayraklaroğlu'na göre "takipteyim" ve "size İslami devlet kurdurmayacağım" mesajını taşıyor. Batı ve İsrail, bölgede laik, tüketime dayalı, kendi kültürleriyle harmanlanmış bir yaşam tarzını dayatıyor ve dinin devlet işlerine karışmasına izin vermiyor.

Bu küresel planların Türkiye'deki yansımaları da oldukça dikkat çekici. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, Erdoğan'ın "hukuk darbesi" yaptığını belirterek, gerekirse hayatı durduracak barışçıl eylemlerle "10 milyonlarca" insanın sokağa inebileceği yönündeki açıklamaları, tartışmaları alevlendirdi. Ancak sunucu ve Bayraklaroğlu, bu durumun ardında yatan daha karmaşık bir gerçeğe işaret etti. Memduh Bayraklaroğlu'na göre, Erdoğan, %50+1 oy sisteminde seçim kazanma ihtimalinin kalmadığını anladığında, parlamenter sisteme geçişi kendisi de arzu ediyor ve Özgür Özel'in bu konudaki ısrarı, Erdoğan'a "kaçış kapısı" sunuyor. Sunucu da 2017'deki mühürsüz oyların yeniden gündeme getirilerek referandumun iptal edilmesi yönündeki çağrıların, muhalefet tarafından bir "başarı" gibi sunulsa da, aslında Erdoğan'ın %50+1 sistemini bitirip eski sisteme dönme stratejisinin bir parçası olabileceği uyarısında bulundu.

Siyasetin bu derin hesaplaşmalarında, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin rolü kritik olarak değerlendiriliyor. Bayraklaroğlu, Bahçeli'yi "şeytani zekaya" sahip, "görev adamı" olarak nitelendirerek, onun kişisel menfaat gözetmeksizin verilen görevi yerine getirdiğini söyledi. Bahçeli'nin "çok şey değişecek umarım Türkiye değişmez" sözü, 2023 seçimleri sonrası yaşanan köklü değişikliklerin ve planlı stratejilerin habercisi olarak yorumlandı. Abdullah Öcalan'la ilgili olumlu cümleler kurması, Alevi ve Kürt kökenli iki Cumhurbaşkanı Yardımcısı önerisi gibi Milliyetçi Hareket Partisi'nin geleneksel çizgisine aykırı görünen çıkışların, aslında bir "Kürt devletçiği" kurulmasına yönelik küresel planlarla bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye'deki Kürt gruplara milyarlarca dolarlık silah ve para yardımının boşuna yapılmadığı ve Bahçeli'nin de bu gelişmelerin farkında olduğu belirtildi.

MHP içindeki farklı figürlerin de bu karmaşık oyunda roller üstlendiği ifade edildi. Eski NATO temsilcisi Hikmet Çetin'in, Devlet Bahçeli ve Fethi Yıldız ile yaptığı görüşmelerde, kayyum atanmasının yanlış bulunduğuna dair ifadeler alması, MHP'nin "iyi polis-kötü polis" stratejisini akıllara getirdi. Bayraklaroğlu, Semih Yalçın'ın "kötü adam", Fethi Yıldız'ın ise "iyi adam" rolünde olduğunu belirterek, siyasetin bir tiyatro sahnesi gibi işlediğini, senaristlerin ve yönetmenlerin rolleri dağıttığını ve gerçek kişiliklerin perdenin arkasında kaldığını dile getirdi. Ayrıca, Halil Falyalı, Cemil Önal ve Muhammed Yakut gibi isimlerin Türkiye'deki siyasetçilerle ilgili kaset iddiaları ve ölümlerinin, istihbarat servislerinin derin operasyonlarıyla ilişkili olduğu öne sürüldü. Bayraklaroğlu, İsrail'in dünyada en çok rüşvetle iş çeviren devlet olduğunu ve Epstein davası üzerinden Trump dahil birçok ABD'li siyasetçinin "bir tarafından yakalandığını" ve susturulduğunu iddia etti.

Ekonomi cephesinde ise Türkiye'nin "yapışkan enflasyon" sorunuyla boğuştuğu belirtildi. Memduh Bayraklaroğlu, enflasyonun arz-talep ilişkisinden ziyade, insanların geleceğe dair beklentileri ve psikolojisiyle ilgili olduğunu vurgulayarak, "Recep Tayyip Erdoğan olduğu sürece bu insanlar enflasyonun düşebileceğine inanmıyorlar" dedi. Eski ekonomi bakanı Kemal Derviş ve Ali Babacan dönemlerindeki ekonomik başarıların, Erdoğan'ın ekonomi yönetimine müdahale etmesiyle sekteye uğradığı ve Türkiye'nin kişi başına düşen milli gelirinin 14 yıl önceki seviyesinde kaldığına dikkat çekildi. Erdoğan'ın ideolojik yaklaşımlarının, Türkiye'nin turizm potansiyelini (yıllık 150 milyar dolar) 45 milyar dolarda bıraktığı ve dini devlet işlerine karıştırmasının ülkeye zarar verdiği ifade edildi. Ayrıca, Özal döneminde gerçek ihtiyaç sahiplerine yönelik olan sosyal yardım fonlarının, Erdoğan döneminde 20 milyon kişiye ulaşarak adeta "kadrolu seçmenler" yarattığına ve bu durumun siyasi bir araca dönüştürüldüğüne vurgu yapıldı.

Tek Adam Rejimi Sokaklarda Yıkılacak
Tek Adam Rejimi Sokaklarda Yıkılacak
İçeriği Görüntüle

Zanka TV yayınında, internet erişiminin kısıtlanması gibi eylemlerin ise bir "rezillik" olduğu, bankacılık işlemlerini felç ettiği ve binlerce kişiyi mağdur ettiği sert bir dille eleştirildi. Bu tür uygulamaların, toplumsal hoşnutsuzluğu artırarak büyük olaylara zemin hazırlayabileceği, Nepal ve Fransız İhtilali gibi örneklerle açıklandı. "Ekmek" meselesinin, eğitimsiz yoksul kesimler için özgürlük ve adaletten daha önemli olduğu, kışkırtılmış kitlelerin her şeyi önüne katabileceği uyarısı yapıldı.

Tüm bu gelişmeler ışığında, siyasetçilere körü körüne inanmamak, olaylara ideolojik değil akılcı ve vicdanlı yaklaşmak gerektiği çağrısı yapıldı. Bayraklaroğlu ve sunucu, Zanka TV'nin "ne Ahmet'le ne Mehmet'le işi olmayan", "hukukun hilafına konuşmayan" ve "haksızlığa uğrayan kim olursa olsun yanında duran" bir yayıncılık anlayışını benimsediğini vurguladılar. Bu zorlu süreçte, halkın uyanık olması gerektiği ve "demokrasi cephesi" etrafında birleşerek, kokuşmuş siyaset anlayışına karşı durabileceği belirtildi. Eğer Türkiye'de demokratik, laik, sosyal hukuk devletini savunan, inançlara eşit mesafede duran yeni bir siyasi parti kurulursa, ilk seçimde %50'nin üzerinde oy alarak Cumhurbaşkanını seçtirebileceği iddia edildi. Erdoğan'ın 2028'de Anayasa Mahkemesini ve Yüksek Seçim Kurulu'nu baskılayarak adaylığını dayatması durumunda ise "Türkiye'de iç savaş çıkar" gibi ciddi bir uyarıda bulunuldu. Bu uyarıların, ülkenin içinde bulunduğu hassas durumu ve siyasi gerilimin ulaştığı tehlikeli boyutları gözler önüne serdiği belirtildi.