15 Eylül Davası ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun Sessiz Tuzağı – Parti Geleceği Bıçak Sırtında!
15 Eylül Davası ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun Sessiz Tuzağı – Parti Geleceği Bıçak Sırtında!
İçeriği Görüntüle

Türkiye siyaseti, son günlerde eşi benzeri görülmemiş bir gerilime sahne oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) köklü tarihi, 9 Eylül gibi anlamlı bir günde bir kez daha mercek altına alınırken, İstanbul'da yaşanan ve tarihe geçecek nitelikteki olaylar, ülkenin kaderini belirleyecek önemli dönemeçlerin habercisi olarak yorumlanıyor. Gazeteci Can Ataklı, bu olayları "büyük kıyametin provası" olarak nitelendiriyor ve 15 Eylül'de yaşanacakların Türkiye için çok daha derin sonuçları olabileceği uyarısında bulunuyor.

Ataklı'nın değerlendirmelerine göre, 9 Eylül, Büyük Taarruz'un zaferle sonuçlandığı ve İzmir'in kurtarılarak Cumhuriyet'e giden yolun açıldığı çok önemli bir gün olmanın yanı sıra, Cumhuriyet Halk Partisi'nin de kuruluş yıl dönümünü simgeliyor. Partinin, 1950 yılına kadar ülkenin kurucu unsuru ve devlet yapılanmasının ta kendisi olduğunu belirten Ataklı, bu dönemi "imparatorluk döneminden sonra kendini hep tebaa olarak gören büyük bir halkın yurttaş olmasını sağlayan bir dönem" olarak tanımlıyor. 1950 sonrası çok partili hayata geçişle birlikte CHP'nin devlet partisi kimliğinden çıkarak normal bir siyasi parti haline geldiğini ifade eden Can Ataklı, o günün seçim sistemleri nedeniyle düşük oy farklarına rağmen büyük milletvekili kayıpları yaşadığını da hatırlatıyor. Bugün ise belki de en zor günlerini yaşayan CHP'nin, tarihe geçecek korkunç olaylara sahne olduğu belirtiliyor.

Gazeteci Can Ataklı, özellikle dün İstanbul İl Merkezi'nde yaşanan polis baskınını, "polis ablukası" ve "kayyum olarak atanan Gürsel Tekin'i içeri sokmaları" gibi ifadelerle aktarıyor. Ataklı, bu durumun "olacak şey değil" olduğunu vurgulayarak, Gürsel Tekin'in polis marifetiyle binaya girmesinin "aşağılık bir durum" olduğunu düşündüğünü dile getiriyor. Can Ataklı, beş bine yakın polisin parti binasının etrafını sarmasının "dehşet verici" olduğunu belirtirken, böyle bir durumda partiye polisle girilmesinin Gürsel Tekin'in itibarını tamamen tükettiğini savunuyor. Yaşanan bu olaylar sonrasında bazı izleyicilerinden "AKP'nin adamısın" gibi eleştiriler aldığını belirten Ataklı, kendisinin hiçbir zaman parti içinde taraf olmadığını, CHP'li olmadığını ve parti içinde hiçbir grubu desteklemediğini ifade ediyor. Gazeteci olarak manzarayı çizmeyi tercih ettiğini vurgulayan Ataklı, eyyamcılık yapmadığını ve kolay yolu seçmek yerine gerçekleri aktardığını belirtiyor.

Can Ataklı, kayyum olayının başladığı ilk günden itibaren CHP yönetimine kriz yönetimi çağrısında bulunduğunu, "Özgür Özel lider olmalı, efsane olabilir" diyerek genel başkanın duruma el koyması gerektiğini söylediğini aktarıyor. Ataklı'ya göre, mevcut iktidar, sayısız hukuksuz, demokrasiye aykırı ve ahlak dışı kararlar almıştır ve CHP'nin İstanbul il yönetimi için alınan bu karar da tamamen siyasi ve saraydan talimatlıdır. Hukuka aykırı olsa bile devlet bürokratlarının bu kararı uygulayacağını öngören Ataklı, "Öyle ya da böyle kayyum kararı uygulanacak" diyerek, buna karşı çıkmanın bir çaresi olmadığını ve başka çözüm yolları üretilmesi gerektiğini ifade ediyor. Can Ataklı'ya göre, AKP iktidarından kurtulmak için en temel güç olan CHP'nin çok daha güçlü olması gerekiyor. Yerel seçimlerde görüldüğü gibi, milyonlarca insanın sadece AKP iktidarından kurtulmak için CHP'nin yanında yer aldığını belirten Ataklı, partinin bu avantajı kullanması gerektiğini vurguluyor. "Sokmam içeri kimseyi" deyip de beş bin polisle girildiğinde bu bahanenin kabul edilmeyeceğini düşünen Can Ataklı, il merkezini başka bir yere taşımanın da bir şey ifade etmediğini, çünkü Özgür Çelik'in şu an itibarıyla yasal olarak İstanbul İl Başkanı olmadığını ve imza yetkisinin bulunmadığını açıklıyor.

Milletvekillerinin gaz yediği, polis tarafından itildiği ve binanın zorla boşaltıldığı bu durumun neden yaşandığını sorgulayan Can Ataklı, parti içi mücadeleyi halkla beraber yapmaya kalkışmanın anlık başarılar getirse de uzun vadede yürümeyeceğini savunuyor. CHP'nin bir cazibe merkezi olarak durması ve iktidara geldikten sonra emanet aldığı oyları gerçeğe çevirmesi gerektiğini düşünen Ataklı, partinin bölünmemesinin hayati önem taşıdığını vurguluyor. Can Ataklı'ya göre, "büyük kıyametin provası" niteliğindeki dün yaşanan olaylar, 15 Eylül'de yapılacak Cumhuriyet Halk Partisi kurultay duruşmasının habercisi. Kurultaydaki para alışverişleri nedeniyle "mutlak butlan" davasının bu tarihte görüleceğini hatırlatan Ataklı, iktidarın İstanbul'daki müdahale ile bir prova yaptığını ve Kılıçdaroğlu'nun genel merkezden uzaklaştırılması senaryosunu test ettiğini öne sürüyor. Ancak Ataklı, Ankara'daki genel merkezin fiziki olarak ulaşımının çok daha kolay olduğunu ve İstanbul'daki engellemelere rağmen bu kadar insan toplandıysa, Ankara'da bunun mislinin toplanabileceğini belirtiyor.

Can Ataklı, iktidarın bu provadan ders çıkarması gerektiğini düşünüyor. Zira İstanbul'daki olayların bile borsada 6-7 milyar dolarlık satışa ve ekonominin kötüye gitmesine neden olduğunu belirten Ataklı, CHP genel başkanının aynı şekilde değiştirilmesi durumunda bunun 25 milyar dolara mal olabileceği, faizlerin ve dövizin fırlayabileceği uyarısında bulunuyor. Ataklı'ya göre iktidar, bu bedeli düşünerek geri adım atmalı. İçişleri Bakanlığı'nın ve İstanbul Valiliği'nin partinin iç işlerine karışmasının ve milletvekillerini dahi binaya sokmamasının ağır bir suç olduğunu savunan Can Ataklı, iktidar değiştiğinde bu durumun sorumlularının hapisten çıkamayacağını iddia ediyor. Meclis Başkanlığı'nın da milletvekillerine yapılan bu muameleye müdahale etmemesini eleştiren Ataklı, "Meclis başkanlığı mı olur ya?" diye tepki gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ana muhalefetin eski ve yeni kadrolarının arasında kızışan koltuk kavgasına eyvallah demeyeceğiz" sözlerini "inanılmaz cümleler" olarak niteleyen Can Ataklı, ortada bir koltuk kavgası olmadığını, bu durumun iktidar tarafından yaratıldığını belirtiyor. Ataklı, Erdoğan'ın "Ben mahkeme kararlarını tanımıyorum demek açıkça hukuk devletine kafa tutmaktır" sözünün de bir tezat oluşturduğunu ifade ediyor. Zira Can Ataklı, Erdoğan'ın geçmişte Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığını, uymadığını ve buna rağmen hiçbir şey olmadığını hatırlatarak, iktidarın bu çifte standardını gözler önüne seriyor. Gazeteci Can Ataklı, Türkiye'nin geldiği bu noktadan geri dönmek için Cumhuriyet Halk Partisi'ne toplumun ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, partinin bölünmesinin Türkiye'ye yapılmış en büyük ihanet olacağı uyarısıyla sözlerini tamamlıyor.