Türkiye, uzun süredir bölgesel bir güç merkezi; sanayi kapasitesi, stratejik ticaret yolları ve genç, dinamik iş gücüyle dikkat çekiyor. Ancak ufukta yeni bir rakip yükseliyor: Suudi Arabistan. Bir zamanlar sadece petrolle anılan bu krallık, şimdi teknoloji ve turizmle dolu bir geleceğe koşuyor. Herkesin aklındaki soru şu: Suudiler, Türkiye’yi ekonomik yarışta geçebilir mi? Bu sadece rakamların değil, aynı zamanda hırsın, stratejinin ve küresel etkisini artırma tutkusunun hikayesi.
Türkiye’nin ekonomik yolculuğu dirençle dolu. 2024’te yaklaşık 1,1 trilyon dolarlık GSYİH’siyle dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri. Otomotiv ve tekstil gibi sektörlerdeki üretim gücü, İstanbul’un Avrupa ile Asya’yı birleştiren ticaret merkezi rolüyle birleşiyor. Ancak zorluklar da büyük. Yüksek enflasyon, kur dalgalanmaları ve yabancı yatırıma bağımlılık, ekonomide kırılganlıklar yaratıyor. Sanayiciler, artan maliyetlerin baskısını hissediyor ve yurtdışına yönelme eğiliminde. Bu, Türkiye’nin büyüme potansiyelini tehdit ederken, Suudi Arabistan adeta bir ekonomik devrim yaşıyor.
Krallığın 2030 Vizyonu, 2016’da Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından başlatıldığında bir hayal gibiydi. Ancak 2024’e gelindiğinde, Suudi Arabistan’ın GSYİH’si 1,07 trilyon dolara ulaşarak Türkiye’yle arayı kapatıyor. Petrol dışı sektörler artık ekonominin belkemiği; teknoloji, turizm ve yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar dikkat çekiyor. Çöldeki fütüristik şehir NEOM gibi mega projeler, küresel ilgiyi üzerine çekiyor. Kamu Yatırım Fonu (PIF), teknoloji girişimlerinden uluslararası yatırımlara kadar milyarlarca dolar akıtarak Suudi Arabistan’ı petrodolarlardan uzaklaştırıyor.
Bu yükselişi ne tetikliyor? Öncelikle stratejik yatırımlar. Krallık, Tesla ve Amazon gibi küresel devleri kendine çekti; devasa güneş ve rüzgar enerjisi projeleriyle yeşil enerji gündemine uyum sağladı. Turizm ise başka bir koz: 2023’te 100 milyondan fazla ziyaretçi çeken Suudi Arabistan, kültürel etkinlikler ve kolaylaştırılmış vize politikalarıyla bu sayıyı artırıyor. Türkiye’nin turizmi güçlü olsa da, bölgesel rakiplerle mücadele ediyor. Suudi Arabistan’ın Expo 2030 ve muhtemel 2034 FIFA Dünya Kupası gibi küresel etkinliklere ev sahipliği yapma hamlesi, yumuşak gücünü artırarak yatırım ve prestij getiriyor.
Türkiye ise yerinde saymıyor. Hükümet, yerel üretimi teşvik eden ve beyin göçünü önleyen politikalarla “Türkiye Yüzyılı” vizyonunu hayata geçirmeye çalışıyor. Ancak hayat pahalılığı krizi ve bürokratik engeller sanayicileri bunaltıyor. Bursa’daki bir üretici, yakın zamanda artan enerji maliyetleri ve düzenleyici engeller nedeniyle işini yurtdışına taşımayı düşündüğünü söyledi. Bu, genel bir endişeyi yansıtıyor: Türkiye, eğer hızlı hareket etmezse, Suudi Arabistan’ın hızına yetişememe riskiyle karşı karşıya.
Sosyal medya bu endişeleri büyütüyor. X platformunda, Türk girişimciler durağan ticaret politikaları ve tedarik zinciri sorunlarından yakınıyor. Ağustos 2025’te İzmir’den bir fabrika sahibi şöyle yazdı: “Yüksek maliyetler ve düşük destek sarmalındayız. Suudi Arabistan akıllı şehirler kurarken bizim yatırımcıları çekiyor.” Bir başka genç mühendis, Türkiye’nin neden Suudi Arabistan’ın yapay zeka merkezlerini örnek almadığını sorguladı. Bu sesler, Türkiye’nin geride kalma korkusunu yansıtıyor.
Suudi Arabistan’ın ivmesi risksiz değil. Devlet odaklı yatırımlara bağımlılık, petrol fiyatlarındaki bir düşüşle sarsılabilir. NEOM gibi 500 milyar doları aşan projeler, finansal sürdürülebilirlik sorularını gündeme getiriyor. Ayrıca, Krallık’ın iş gücü, Türkiye’nin yetkin iş gücü derinliğine sahip değil ve büyük ölçüde gurbetçilere dayanıyor. Yine de, 2024’te petrol dışı ihracatta %12’lik yıllık artış, Suudi Arabistan’ın direncini gösteriyor.
Peki, asıl mesele: Suudi Arabistan Türkiye’yi geçer mi? Rakamlar çarpıcı bir hikaye anlatıyor. 2030 projeksiyonları, Suudi Arabistan’ın GSYİH’sinin 1,5 trilyon dolara ulaşabileceğini ve mevcut trendler devam ederse Türkiye’yi geride bırakabileceğini gösteriyor. Krallık’ın yapay zeka ve yeşil teknoloji yatırımları yüksek getiri vadediyor; Türkiye ise liranın istikrarı ve yabancı sermaye çekme mücadelesinde. Suudi Arabistan’ın Çin ve AB ile stratejik ortaklıkları, küresel ticaret ağlarında avantaj sağlarken, Türkiye’nin jeopolitik gerilimleri bazen yatırımcıları caydırıyor.
Ancak bu sadece ekonomiyle ilgili değil; zihniyetle ilgili. Suudi Arabistan’ın liderliği büyük bahisler oynuyor, Türkiye’nin yıllarca süren ekonomik çalkantılar sonrası çekingen göründüğü riskleri alıyor. Krallık’ın giderek eğitimli ve teknolojiye yatkın gençleri girişimleri ateşlerken, Türkiye’nin genç yetenekleri sıklıkla yurtdışına bakıyor. Karşıtlık çarpıcı: biri geleceğini yeniden tasarlarken, diğeri bugünü korumak için mücadele ediyor.
Yarış henüz bitmedi. Türkiye’nin sanayi tabanı, stratejik konumu ve kültürel etkisi hâlâ güçlü. Ancak Suudi Arabistan’ın cesur vizyonu ve kararlı uygulaması, arayı hayal edilenden hızlı kapatıyor. Türkiye, bürokrasiyi sadeleştirmez, teknoloji yatırımlarını artırmaz ve iş dostu bir ortam yaratmazsa, “beğenmediğimiz” Suudiler, Boğaz’ı gölgede bırakarak çölden fırlayabilir.