Gerçek Gündem Haberleri

Silivri’de Tarihi Çıkış: Can Atalay İçin Meclis Yerine Cezaevi Önünde

TBMM açılışına gitmeyen TİP yöneticileri Silivri’deydi. Can Atalay için yapılan tarihi çıkış, hem geçmişten izler taşıyor hem de Türkiye’nin siyasi geleceğine ışık tutuyor.

Türkiye siyasetinin gözleri, yeni yasama yılının açıldığı gün Meclis’te olması gereken milletvekillerinde değil, Silivri Cezaevi’nin soğuk duvarları önünde toplanan kalabalıktaydı. Ellerinde bayraklar, dillerinde sloganlar, gözlerinde öfke ve kararlılıkla toplanan kitle, seçilmiş bir vekilin yok sayılmasına karşı tarihe geçecek bir duruş sergiledi.

Parti Sözcüsü Sera Kadıgil’in açıklaması, protestonun kalbine işaret ediyordu. “Bugün Meclis’te değiliz. Çünkü Hatay halkının iradesi gasp edilmiştir” sözleri, kalabalığın içinde yankılanırken, aslında Türkiye’nin son yıllarda en çok tartıştığı kavramlardan biri olan “seçmen iradesi”ne güçlü bir gönderme yapıyordu. Kadıgil, Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayılmasını, bir hukuk skandalı olmanın ötesinde, demokratik temsilin yok sayılması olarak tanımladı.

Sahneye çıkan Genel Başkan Erkan Baş ise konuşmasına sert başladı. “TBMM artık Erdoğan’ın şov mekânı değildir” diyerek, yalnızca Atalay’ın durumunu değil, yasama organının işlevsizleştirilmesini hedef aldı. Baş, Can Atalay’ın şahsında bütün bir toplumun hukuk devleti mücadelesinin sürdüğünü vurguladı. Ona göre bu dava, yalnızca bir milletvekilinin özgürlüğü değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasisinin geleceği meselesiydi.

Silivri’nin atmosferi, bu açıklamaların ağırlığını daha da artırdı. Cezaevi önünde yükselen sesler, yalnızca bir dayanışma mesajı değil, aynı zamanda korku ve baskının sembolü haline gelmiş bir mekânın dönüştürülmesiydi. Gözyaşlarını tutamayan anneler, yumruklarını havaya kaldıran gençler, slogan atan kitle; hepsi bu anı, sıradan bir basın açıklamasından çok daha fazlası haline getirdi.

Tarihsel Arka Plan

Türkiye yakın tarihinde benzer tablolar defalarca yaşandı. Seçilmiş milletvekillerinin tutuklanması, vekilliklerinin düşürülmesi ya da Meclis’te yemin edememeleri hafızalara kazındı. Bu olayların her biri, temsil hakkı tartışmalarını alevlendirdi. Can Atalay’ın başına gelenler de bu zincirin yeni halkası olarak kayıtlara geçti. Ancak bu sefer farklı olan, muhalefetin Meclis’in açılışını boykot ederek Silivri’ye gitmesi oldu. Bu tavır, “karar alma mekânı artık Meclis değil, halkın iradesinin gaspedildiği yerdir” mesajını güçlü bir şekilde verdi.

Sosyal medyada yayılan dayanışma mesajları, Silivri’deki görüntülerle birleşince ülke gündemi değişti. Hatay halkı başta olmak üzere farklı kesimlerden yükselen destek, olayın sadece TİP’in meselesi olmadığını gösterdi. Sivil toplum örgütleri, hukukçular ve akademisyenler de açıklamalarıyla sürece dahil oldu. Böylece Can Atalay’ın adı, yalnızca bir davanın değil, geniş bir toplumsal mücadelenin simgesine dönüştü.

Kısa vadede bu çıkış, Meclis’in açılışını gölgede bıraktı. “Meclis yerine Silivri” tercihi, siyasetin dengelerini sarsacak kadar güçlü bir sembolizm içeriyor. Orta vadede ise bu adım, muhalefetin örgütlenme stratejilerini yeniden şekillendirebilir. İktidarın sertleşen tavrı, muhalefetin dayanışma zeminini güçlendirebilir. Uzun vadede ise Can Atalay davası, Türkiye’de hukuk devleti tartışmalarının merkezi haline gelebilir.

Sonuç

Silivri cezaevi önünde yükselen sesler, yalnızca bir vekilin özgürlüğü için değil, halkın iradesinin tanınması için haykırıldı. Bu buluşma, hem geçmişten izler taşıyan hem de geleceğe dair ipuçları veren tarihi bir an oldu. Can Atalay’ın adı, şimdiden bir sembole dönüştü. Bugünden sonra tartışmalar sadece Meclis kürsülerinde değil, halkın meydanlarında, sosyal medyada ve hukuk alanında yankılanmaya devam edecek.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3348434846257114"> #auto-ads