Siyasi arenada fırtınalar koparken, muhalefetin sesi giderek yükseliyor. Sokaklar, meydanlar adeta bir uyanışın sahnesi haline gelmiş durumda. Soğuk bir sonbahar akşamında, kalabalıklar saatlerce ayakta bekliyor, umut ve öfkeyle dolu. Bu görüntü, sadece bir miting değil; yılların birikmiş hesaplarının patlama noktası. Ama asıl kıvılcım, emeklilerin eriyen maaşlarında, işçilerin cebinden çalınan paralarda yatıyor. Peki, bu öfke nereye varacak? Yoksa sadece bir feryat mı kalacak?
İşte tam burada, Özgür Özel'in meydandaki o tarihi konuşması devreye giriyor. CHP lideri, kalabalığın önünde dururken sesini yükseltiyor: "Elbette tek başına kurtuluş olmaz. Bugün bu meydanda bizimle olan tüm siyasi partilere, tüm sendikalara, tüm derneklere, tüm örgütlere ve tüm yüreklere teşekkür etmek isterim. Siz bu ülkenin umudunu diri tutuyorsunuz." Soğuk havaya rağmen saat 21:00 veya 22:00'de meydanı dolduranlara dönerek ekliyor: "Haftanın ortasında hava soğumaya başladı. Siz akşam 9'da ya da 10'da buradasınız ve bir inançla buradasınız. Bir kavga için buradasınız." Bu sözler, kalabalığı coştururken, Özel'in gözlerindeki kararlılık, yılların birikmiş hıncını yansıtıyor. Meydanlar, diyor, sadece adalet arayışının değil, emeklilerin, işçilerin, esnafın, çiftçilerin, gençlerin ve tarihin en büyük ekonomik yıkımının kurbanlarının mücadelesinin merkezi.
Konuşmanın ritmi hızlanıyor, Özel emeklilere dönüyor ve hükümeti "emeklilerin düşmanı" ilan ediyor. Rakamlarla vuruyor: "En düşük emekli maaşı, o geldiğinde 8 çeyrek altın ederken, şimdi 2 çeyrek altına düştü. Şaka değil. Eğer Tayyip Erdoğan hiç gelmeseydi, emeklilere hiç karışmasaydı, basit bir hesaplama yaparsak 7'ye 8, 56, bugün en düşük emekli maaşı 56 bin lira olurdu." Kalabalıktan gelen uğultu, bu hesaplamanın ağırlığını hissettiriyor. Sonra asgari ücrete geçiyor: "Asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu. Eğer hiç karışmasaydı, hiç dokunmasaydı, asgari ücrete bulaşmasaydı, 7'ye 7, 49, bugün asgari ücret 49 bin 500 lira olurdu. Ama ne yazık ki asgari ücret 22 bin liraya indirildi." Geçen yılın zam skandalını hatırlatıyor: "Geçen yıl enflasyon yüzde 44 iken, bir yılda yüzde 30 zam verdiler. Yani her asgari ücretlinin cebinden enflasyon farkını kapatmak için yüzde 15 çalındı." Bu satırlar, Özel'in elindeki mikrofonu daha sıkı kavramasıyla, dinleyicilerin yüreğine kazınıyor.
Enflasyonun gerçek yüzünü ortaya koyarken, Özel resmi rakamları yerden yere vuruyor. TÜİK'in yüzde 44'lük ilanına karşı çıkıyor: "Ayrıca TÜİK yüzde 44 gösteriyor ama enflasyon geçen yıl yüzde 80'di. Şimdi enflasyon sadece Eylül'de. Türkiye bir ayda Avrupa'nın bir yılda yaşadığı enflasyonu yaşadı. Avrupa'nın en fakiri Türkiye, Avrupa'nın enflasyonda birincisi Türkiye." Bu tespit, meydandaki kalabalığın alkışlarını patlatıyor. Ardından vergi sistemine saldırıyor: "Ve dünyanın en adaletsiz vergi toplayan ülkelerinden biriyiz. Bunu yorulmadan Şişli diye anlatmalıyız." (Burada "Şişli" muhtemelen dolaylı vergilerin adaletsizliğini simgeliyor, tüketimden alınan haraç gibi.) Türkiye'nin 100 liralık vergi yükünü parçalara ayırıyor: "Türkiye'de 100 lira vergi toplanıyor. Bunun 66 lirası fabrikatör patronundan, fabrika bekçisinden, sokakta gezen işsizden eşit toplanıyor. Dolaylı vergi. Elektrikten, sudan, telefondan, çocuğuna aldığın sütten, evine aldığın ekmekten, ilacından. Milyarder sanayici de ödüyor, en fakir insanlar da aynı vergiyi ödüyor. Yüzde 68 bu, yüzde 66 şu, maaşınızdan kesilen paranın vergisi yüzde 23. Alışveriş merkezinde çalışan emekçi kardeşim, maaşına dokunmadan, siz maaşınıza dokunmadan kesilen vergi yüzde 23. Kalan yüzde 11, tüm holdinglerin, tüm bankaların, tüm ihracatçıların, tüm sanayicilerin, tüm şirketlerin ödediği toplam kurumlar vergisi. Yani 100 liralık vergi için bunu anlatın. Eğer bunu anlatabilirsek, AK Parti seçmeni bunu bilse oy vermez, selam bile vermez. MHP seçmeni bunu bilse selam vermez. 100 liranın vergisi, fakirlerden 89 lira, zenginlerden 11 lira."
Özel'in sesi daha da yükseliyor, mücadele çağrısına dönüşüyor: "Yemin ederim iktidara geleceğiz. Bunu tersine çevireceğiz. Yemin ederim, bu mücadeleyi vermeye, hep birlikte vermeye, hakkımızı zorla almaya, kısa saplıların hakkını uzun saplılardan, bu ülkeyi yöneten bu uzun adamdan alıp göndermeye, halkın iktidarını kurmaya hazır mısınız?" Kalabalık "Evet!" diye haykırırken, ekonomik savaşı siyasi tutsaklarla bağlıyor: "Ekrem İmamoğlu'nun özgürlük mücadelesi ülkenin iktidar mücadelesidir. Arkadaşlarımızın özgürlük mücadelesi, 2 çeyrek altın emekli maaşını 8-10 çeyreğe çıkarmak mücadelesidir." Gelecekteki asgari ücret tuzağını öngörüyor: "Şimdi asgari ücret planlıyorlar. Eğer mücadele etmezseniz, sesimizi yükseltmezsek, direnmezsek, harekete geçmezsek, asgari ücreti yüzde 20 zamlayıp 26 bin liraya çıkarıp, Ocak 2026 sonuna kadar 26 bin lirayla geçin diyecekler. Buna sessiz kalmayacağız. Asgari ücretlinin hakkını alacağız. Emeklinin hakkını alacağız. Vermezlerse indireceğiz. Vermeyenleri indireceğiz. Halkı iktidara getireceğiz." Bu sözler, alkış tufanını tetikliyor, meydanı bir volkan gibi patlatıyor.
Konuşmanın zirvesinde, Erdoğan'ın dış politika hamlelerine dönüyor Özel, Trump ilişkisini alaycı bir tonda eleştiriyor: "Durum böyleyken gidiyor Amerika'ya, Trump'tan izin dileniyor ve bazıları Erdoğan Trump'la çok iyi ilişkilerde diyor. DOĞRU. Erdoğan Kanada'ya dev bir hediye paketiyle gitse ben de Erdoğan'ı överim. Trump Erdoğan'ı niye övüyor? Babasının hatırına mı? Arkandan 225 milyar doları sırtından alıyor. Amerikan şirketlerinden 20 yıl pahalı sıvılaştırılmış doğalgaz al. İstediği tavizi ver. Ve utanmadan ülkenin geleceği nadir toprak elementlerini Trump'a teslim et. Kendi iktidarınla ülkenin geleceğini Trump'a ve Trump'a teslim et. Ne ben, ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi, ne de asil Türk milleti buna izin verir." Bu itham, kalabalığın öfkesini doruğa çıkarıyor, Erdoğan'ın uykularını kaçıracak bir tokat gibi iniyor.
Bu meydan, sadece bir toplanma yeri değil; değişimin fitilini ateşleyen bir kale. Emeklilerin 56 bin liralık hayali, işçilerin 49 bin 500 liralık hakkı, dolaylı vergilerin 89 liralık hırsızlığı... Bunlar, Özel'in dilinden dökülürken, Türkiye'nin ekonomik yaralarını kanatıyor. Enflasyonun yüzde 80'lik gerçek yüzü, Avrupa'nın enflasyon şampiyonu unvanı, vergi sisteminin adaletsiz mimarisi – hepsi birer silahtan farksız. Gelecekte, eğer bu sesler kısılırsa, asgari ücret 26 bin lirada donup kalacak, emekliler 2 çeyrek altının açlığına mahkum olacak. Ama direniş büyürse? O zaman tersine dönüş başlıyor: Zenginlerden 89 lira, fakirlerden 11 lira toplayan bir sistem, halkın elinde yeniden doğacak. İmamoğlu'nun özgürlüğü, emeklinin maaşıyla eşleşecek; nadir topraklar, Trump'ın değil, Türk milletinin kasasında kalacak.
Özel'in çağrısı, meydandan taşarak ülkeyi sarıyor. "Bu meydanlara sığmazsanız, bu meydanlardan taşıp öfkenizi, direncinizi, mücadelenizi buraya taşırsanız, bu kötü günlerden kurtuluruz." Bu cümle, konuşmanın omurgası gibi, dinleyicileri ayağa kaldırıyor. Vergi hırsızlığının detayları –elektrik faturasından, süt parasından çalınan 66 lira– her bireyin cebine dokunuyor. Enflasyonun aylık Avrupa rekoru, fakirliğin Avrupa birinciliği, hepsi birer uyarı levhası. Hükümetin yüzde 20'lik zam tuzağı, 2026'ya kadar uzanan bir zincir gibi. Ama Özel'in yeminiyle, bu zincir kırılacak: "Hakkımızı zorla alacağız, göndereceğiz onu, halkın iktidarını kuracağız."
Meydanın soğuk havası, sıcak bir umutla ısınıyor. Özel, teşekkürlerini yineliyor: "Siz bu ülkenin umudunu diri tutuyorsunuz." Emeklilerin altın değerindeki kaybı, işçilerin maaşlarından önceden kesilen yüzde 23'lük vergi, holdinglerin yüzde 11'lik kaçışı – bunlar, sadece rakam değil, bir milletin kanayan yaraları. Trump'a sunulan 225 milyar dolarlık sırt hırsızlığı, nadir elementlerin peşkeş çekilmesi, Erdoğan'ın "iyi ilişkileri"nin bedeli... Bu sırlar, açığa çıktıkça, öfkeyi büyütüyor. Gelecek, bu meydanlarda şekillenecek: Direnişle mi, yoksa teslimiyetle mi? Özel'in sorusu havada asılı kalıyor: "Hazır mısınız?"
Bu mücadele, ekonomik bir savaşın ta kendisi. Emekli maaşı 2 çeyreğe düşmüşken, asgari ücret 22 binde sürünürken, enflasyon yüzde 80'le ezerken, vergi sistemi fakiri ezerken... Değişim, kalabalıkların ayak seslerinde gizli. Özel'in tarihi sözleri, Erdoğan'ın koltuğunu sarsıyor: "Vermeyenleri indireceğiz." 2026'nın sonuna kadar 26 bin lirayla idare etmektense, 49 bin 500 liralık adaleti zorla almak varken, neden susulsun? Nadir topraklar, ülkenin geleceği, Trump'ın eline değil, Türk ellerine bırakılacak. Bu çağrı, uykuları kaçıracak; çünkü sabah, yeni bir Türkiye'yle doğacak. Hazır olun, fırtına yeni başlıyor.