Bölgede sular hiç olmadığı kadar ısınıyor ve perde arkasında oynanan satranç oyununda hamleler artık çok daha sertleşmeye başladı. Özellikle son günlerde yaşanan olağanüstü gelişmeler, sadece bölgesel değil küresel çapta bir dizayn çalışmasının yürütüldüğünü gözler önüne seriyor. İstihbarat savaşlarının zirve yaptığı, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların sahaya yansıdığı bu süreçte, herkesin birbirini dinlediği ve takip ettiği gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpıyor. Görünenin ötesinde, psikolojik harp teknikleriyle toplumların algısının yönetildiği ve "imkansız" denilen senaryoların yavaş yavaş normalleştirildiği bir dönemden geçiyoruz.
İddialara göre, Libya Genelkurmay Başkanı'nın içinde bulunduğu uçağın düşmesi ya da düşürülmesi olayı, zincirleme reaksiyonların sadece görünen yüzü. Başkentte gerçekleşen kritik görüşmelerde nelerin konuşulduğu merak konusu olurken, teknolojik üstünlüğe sahip bazı ülkelerin istihbarat servislerinin bu görüşmeleri anbean kaydettiği öne sürülüyor. Geçmişte Mısır hükümetinin en gizli sığınaklarda, yerin yedi kat altında yaptığı bakanlar kurulu toplantılarının bile İsrail radyosu tarafından aynı gün yayınlandığı tarihsel bir gerçek olarak hatırlatılıyor. Bugün de benzer bir teknolojik takip ağının, bölge liderlerinin en mahrem anlarından stratejik kararlarına kadar her şeyi kayıt altına aldığı ve bunu bir şantaj unsuru olarak kullandığı belirtiliyor. Hatta Jeffrey Epstein gibi figürlerin de aslında bu küresel istihbarat ağının bir parçası olduğu, siyasi liderleri kontrol altında tutmak için kullanıldığı yönündeki tezler giderek güçleniyor.
Sınırımızın hemen güneyinde ise tansiyon 31 Aralık tarihine endekslenmiş durumda. Bölgeye yapılan üst düzey ziyaretler, Milli İstihbarat Teşkilatı, Dışişleri ve askeri kanadın en tepesindeki isimlerin temasları, sahada yeni bir hareketliliğin habercisi. İddialara göre, bölgedeki belirli gruplara yıl sonuna kadar süre tanındı. Eğer beklenen adımlar atılmazsa, "kıyameti kopartırız" tehditlerinin havada uçuştuğu bir çatışma ortamına girilebilir. Sosyal medyaya düşen görüntülerde askeri konvoyların bölgeye girdiği ve Şam yönetimi ile koordineli bir kuşatmanın söz konusu olabileceği konuşuluyor. Amaç, bölgenin terörden tamamen arındırılması ve ticari, siyasi yeni bir denklem kurulması gibi görünüyor.
Ancak asıl büyük krizin kuzey hattında, Moskova ile yaşandığına dair çok ciddi duyumlar var. Enerji borçları ve savunma sanayii anlaşmaları (S-400 gibi) üzerinden yürüyen pazarlıklarda, Rusya lideri Putin'in Şubat 2026'ya kadar kesin bir tarih verdiği iddia ediliyor. "Ya 30 milyar dolarlık borcu öde ya da siyasi konularda benimle hareket et" şeklinde özetlenebilecek bu ültimatom, ekonomisi sıkışık olan ülkemiz için ciddi bir darboğaz yaratabilir. Karadeniz'deki ticaret gemilerine yönelik tacizler ve enerji vanalarının kısılma ihtimali, bu pazarlığın ne kadar çetin geçtiğini gösteriyor.
Tüm bu yaşananlar, siyaset biliminde "Overton Penceresi" olarak bilinen bir teoriyle açıklanıyor. Toplumun asla kabul etmeyeceği radikal değişimlerin (şeriat tartışmaları veya sınırda yeni devletçiklerin kurulması gibi), yavaş yavaş, alıştıra alıştıra gündeme sokulması ve sonunda normal karşılanması süreci işliyor. Planın nihai hedefinin; İsrail ile normalleşmiş, sınırlarında terör tehdidi olmayan ancak Batı ile entegre olmuş, seküler yapıda yeni oluşumların tanındığı bir Ortadoğu haritası olduğu öne sürülüyor. Bölgedeki terörsüzleştirme operasyonlarının, aslında İsrail'in güvenliği ve ekonomik refahı ile de doğrudan bağlantılı olduğu, küresel sermayenin ancak hukuk ve güvenliğin sağlandığı limanlara geleceği gerçeğiyle birleşiyor. Önümüzdeki aylar, bu büyük planın sahada nasıl şekilleneceğini gösterecek en kritik viraj olacak.




