Son günlerde gündeme düşen görüntüler, toplumun derinliklerinde yaşanan sessiz ama devasa bir dalgalanmayı gözler önüne seriyor. Özellikle başkentteki o özel mekandan, Anıtkabir'den yansıyan kareler, sadece bir anma töreninin ötesinde, sosyolojik bir kırılmanın ve yeniden hizalanmanın habercisi niteliğinde.

Objektiflere yansıyan insan profillerindeki çeşitlilik; başörtülüsünden gencine, farklı yaşam tarzlarına sahip binlerce insanın ortak bir paydada buluşması, siyasetin dar kalıplarına sığmayan bir "özgüven" ve "arayış" mesajı veriyor. Bu kitle, herhangi bir siyasi partinin çağrısıyla değil, kendi içsel motivasyonuyla, devletin kurucu değerlerinde güvenli bir liman arıyor. Bu durum, toplumun siyaset kurumundan umudunu kestiği noktalarda, meşruiyetin asıl kaynağına dönüşü simgeliyor.

Ancak bu samimi ve organik tablonun tam karşısında, ne yazık ki sanal ve kurgusal bir gerçeklik inşa edilmeye çalışılıyor. Deprem bölgesinden, özellikle Hatay'dan gelen son görüntüler, inşaat halindeki binaların dijital müdahalelerle bitmiş gibi gösterilmesi, yani bir "photoshop skandalı" ile sarsıldı. Henüz pencereleri bile takılmamış, şantiye halindeki yapıların, resmi sunumlarda ve paylaşımlarda kusursuz yaşam alanları gibi sunulması, "mış gibi yapma" kültürünün ne denli tehlikeli boyutlara ulaştığını kanıtlıyor. Tarihi şahsiyetlere benzetilerek yapılan övgülerin gölgesinde, sahadaki gerçekliğin dijital fırçalarla boyanması, vatandaşın aklıyla alay eden bir illüzyon yaratıyor. Bu durum, sadece estetik bir hata değil, aynı zamanda güven duygusunu zedeleyen büyük bir yönetim zafiyeti olarak kayıtlara geçiyor.

Bu illüzyonun ekonomik ayağında ise, yıllardır tartışılan kamu-özel işbirliği projeleri ve bunların getirdiği yükler bulunuyor. "Cebimizden beş kuruş çıkmayacak" denilerek sunulan projelerin, döviz bazlı geçiş garantileriyle hazine üzerinde yarattığı devasa kara delikler, vatandaşın sırtındaki yükü her geçen gün artırıyor. 2025 ve sonrası için öngörülen milyarlarca liralık garanti ödemeleri, bütçeyi zorlarken, bu projelerin maliyetinin aslında görünenden çok daha fazla olduğu, sözleşmelerdeki "ticari sır" zırhı nedeniyle tam olarak denetlenemediği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Sermaye ile siyaset arasındaki bu simbiyotik ilişki, kaynakların adil dağılımını engellerken, faturayı her zaman olduğu gibi son tüketiciye, yani halka kesiyor.

Af Yasası Tahliyeleri ve Güncel Gündem Şoku!
Af Yasası Tahliyeleri ve Güncel Gündem Şoku!
İçeriği Görüntüle

İşin daha karanlık ve ürkütücü boyutu ise uluslararası suç ağlarıyla olan bağlantılarda ortaya çıkıyor. Dubai merkezli yürütülen operasyonlar, lüks yaşamlar süren bazı sosyal medya fenomenlerinin ve hatta ana akım medyada yer alan bazı isimlerin, uluslararası kara para trafiğinde nasıl birer "köprü" görevi gördüğünü ifşa ediyor. Avrupa'nın en büyük suç örgütü liderlerinin, "baronların baronu" olarak bilinen isimlerin, Dubai'de yakalanıp ülkemize getirildikten sonra şaşırtıcı bir şekilde serbest kalmaları veya kayıplara karışmaları, yargı ve güvenlik bürokrasisindeki zafiyet iddialarını güçlendiriyor. Lüks partiler, özel jetler ve ışıltılı hayatların ardında, milyar dolarlık kara paranın aklandığı, suçluların korunduğu devasa bir çarkın döndüğü anlaşılıyor. Bu çarkın dişlileri arasında, toplumun tanıdığı simaların da yer alması, çürümenin boyutunu gözler önüne seriyor.

Tüm bu iç gelişmeler yaşanırken, dış politikada da makasın daraldığı ve yalnızlaşmanın derinleştiği bir sürece giriliyor. Bölgesel ittifakların hızla değiştiği, İsrail'in Somaliland gibi stratejik bölgeleri tanıyarak Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz hattında yeni oyunlar kurduğu bir dönemde, dış politikadaki kişisel dostluklara dayalı stratejilerin artık sonuç vermediği görülüyor. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'da kurulan yeni enerji ve güvenlik denklemlerinde, masada olmamıza rağmen oyun kurucu rolünün kaybedilmesi, diplomatik manevra alanını kısıtlıyor.

"U dönüşü" olarak nitelendirilen politika değişiklikleri ve tutarsızlıklar, muhatap ülkeler nezdinde güven kaybına yol açarken, yaklaşan 2026 yılı, hem ekonomik hem de diplomatik açıdan çok daha zorlu bir yokuşun habercisi oluyor. Bu nedenle, içerideki "makyajlı" görüntülere değil, dışarıdaki gerçek tehditlere ve içerideki yapısal sorunlara odaklanılması hayati önem taşıyor.