Rusya-Ukrayna savaşı, küresel siyasetin en kritik meselelerinden biri olarak yıllardır dünya kamuoyunun gündeminde. Çatışmaların gölgesinde, her iki tarafın da masaya oturma ihtimali, umutları ve gerilimleri aynı anda körüklüyor. Ancak son gelişme, adeta bir satranç hamlesi gibi, tüm dikkatleri Moskova’ya çevirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’yi Moskova’ya davet etmesi, barış görüşmelerine dair yeni bir sayfa açabilir mi? Yoksa bu, sadece stratejik bir manevra mı?

Bu davet, uluslararası diplomasinin karmaşık koridorlarında yankılanırken, gözler liderlerin bir sonraki hamlesine çevrildi. Putin’in bu çıkışı, sadece bir görüşme önerisi değil, aynı zamanda Rusya’nın savaşın gidişatına dair kendine olan güvenini de yansıtıyor. Peki, bu davet ne anlama geliyor? Zelenskiy bu çağrıya nasıl yanıt verecek? Daha da önemlisi, bu görüşme gerçekleşirse, yıllardır süren savaşın sonlanması için bir umut ışığı doğabilir mi?

Diplomasi Sahnesinde Yeni Bir Perde

Geçtiğimiz günlerde Çin’de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi’nin ardından Putin, Pekin’de Rus gazetecilere çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ukrayna meselesine dair konuşurken, savaşın barışçıl yollarla çözülebileceğine dair umutlu olduğunu belirtti. Ancak bu umudun, Moskova’nın şartlarına bağlı olduğu da açıkça hissediliyordu. Putin, Zelenskiy ile görüşme ihtimalini hiçbir zaman dışlamadığını vurgularken, ABD Başkanı Donald Trump’ın da bu görüşmeyi teşvik ettiğini dile getirdi. “Trump bana bunun mümkün olup olmadığını sordu. Ben de ‘Evet mümkün, Zelenskiy hazırsa Moskova’ya gelsin’ dedim,” sözleriyle Putin, topu Ukrayna liderine atmış oldu.

Bu davet, sadece bir görüşme önerisi değil, aynı zamanda Moskova’nın Ukrayna’ya ve Batı’ya karşı duruşunu netleştiren bir mesaj. Putin, Ukrayna’nın NATO’ya üyelik sürecine sert bir şekilde karşı çıkarken, bir ülkenin güvenliğinin başka bir ülkenin güvenliği pahasına sağlanamayacağını vurguladı. Bu sözler, Rusya’nın kırmızı çizgilerini bir kez daha hatırlatırken, Zelenskiy’nin Moskova’ya gitme ihtimalinin önündeki engellerin sadece diplomatik değil, aynı zamanda ideolojik olduğunu da gösteriyor.

Zelenskiy’nin Zor Kararı

Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy, bu davete henüz resmi bir yanıt vermedi. Ancak geçmiş açıklamaları, Moskova’ya gitme fikrinin hem siyasi hem de güvenlik açısından ne kadar karmaşık olduğunu ortaya koyuyor. Zelenskiy’nin danışmanı Dimitro Litvin, daha önce BBC’ye yaptığı açıklamada, Moskova’da bir görüşmenin “hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini” belirtmişti. Litvin, “Ordusu yıllardır halkınızı katleden bir ülkenin başkentine seyahat etmek pek çok açıdan yanlış olur. Buna ek olarak güvenlik zafiyeti de ortaya çıkabilir,” diyerek Zelenskiy’nin pozisyonunu netleştirmişti. Bu sözler, Ukrayna’nın Moskova’ya gitme konusunda ne kadar temkinli olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Zelenskiy’nin bu davete nasıl yanıt vereceği, sadece Ukrayna’nın değil, aynı zamanda Batı ittifakının da duruşunu etkileyecek. Ukrayna, savaşın başından beri NATO ve Avrupa Birliği’nden güçlü destek alırken, Moskova’ya gitmek, bu ittifakların sorgulanmasına yol açabilir. Öte yandan, Zelenskiy’nin barış görüşmelerine açık olduğunu defalarca dile getirmesi, bu davetin tamamen reddedilmeyeceği ihtimalini de canlı tutuyor. Ancak Ukrayna liderinin, Putin’in “ev sahibi” konumunda olacağı bir görüşmeye katılmadan önce çok ciddi garantiler talep edeceği aşikâr.

Trump’ın Rolü ve Küresel Dengeler

Bu davet, sadece Putin ve Zelenskiy arasında bir mesele değil. ABD Başkanı Donald Trump’ın, bu görüşmeyi teşvik etmesi, uluslararası diplomasideki rolünü bir kez daha öne çıkarıyor. Trump, 2024 seçim kampanyası sırasında Ukrayna savaşını “birkaç gün içinde çözebileceğini” iddia etmişti. Bu iddialı söylemler, Beyaz Saray’da Zelenskiy ile yaptığı tartışmalı görüşmelerle gölgelenmiş olsa da, Trump’ın barış sürecine olan ilgisi devam ediyor. Putin ile yaptığı telefon görüşmelerinde, Moskova ve Kiev arasında üst düzey bir görüşme ihtimalini gündeme getirmesi, bu sürecin arkasındaki itici güçlerden biri olduğunu gösteriyor.

Trump’ın bu girişimleri, Avrupa’da da yakından takip ediliyor. Avrupa basını, Trump’ın Zelenskiy ile yaşadığı gergin anların, Batı ittifakında bir dönemin sona erdiğine işaret ettiğini yazmıştı. İtalyan gazetesi Corriere della Sera, “Bu turun tek kazananı Putin,” diyerek, Moskova’nın diplomatik arenada avantaj kazandığını öne sürmüştü. Avrupa, ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin azalabileceği endişesiyle, kendi güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalabilir.

Trump'tan NATO'ya Şok Mektup: "Rusya Petrolünü Kesin, Yoksa Yaptırım Yok!"
Trump'tan NATO'ya Şok Mektup: "Rusya Petrolünü Kesin, Yoksa Yaptırım Yok!"
İçeriği Görüntüle

Moskova’nın Stratejik Hamlesi

Putin’in Zelenskiy’yi Moskova’ya davet etmesi, sadece bir barış girişimi değil, aynı zamanda stratejik bir hamle olarak değerlendiriliyor. Rusya, sahada askeri üstünlüğünü koruduğunu iddia ederken, diplomatik alanda da inisiyatif almaya çalışıyor. Putin’in “Tünelin sonunda bir ışık görüyorum” sözleri, Moskova’nın barış görüşmelerine açık olduğunu gösterse de, bu görüşmelerin Rusya’nın şartlarına bağlı olduğu mesajını veriyor. Özellikle Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğine karşı sert tutumu ve işgal edilen bölgelerdeki referandum talebi, Moskova’nın barış koşullarının ne kadar katı olduğunu ortaya koyuyor.

Ayrıca, Putin’in Zelenskiy’nin meşruiyetini sorgulaması, bu davetin ardındaki niyetlere dair soru işaretleri yaratıyor. Putin, Ukrayna Anayasası’na atıfta bulunarak, Zelenskiy’nin görev süresinin Mayıs 2024’te sona erdiğini ve seçimlerin yapılmaması nedeniyle meşruiyetinin tartışmalı olduğunu iddia etti. “Bazıları buna katılmayabilir, ama Ukrayna Anayasası’na göre devlet başkanının yetkileri seçimler dışında uzatılamaz. Bu, başkanın yetkilerinin sona erdiği ve görevin meclis başkanına devredilmesi gerektiği anlamına gelir,” dedi. Bu sözler, Moskova’nın Zelenskiy ile görüşmeyi, Ukrayna’nın iç siyasetine müdahale etme fırsatı olarak da görebileceğini düşündürüyor.

Barış mı, Tuzak mı?

Peki, bu davet barışa giden bir yol mu, yoksa Moskova’nın diplomasi masasında elini güçlendirme hamlesi mi? Putin’in açıklamaları, Rusya’nın barışa açık olduğunu gösterse de, bu barışın Moskova’nın çıkarlarına uygun olması gerektiği mesajını veriyor. Zelenskiy’nin Moskova’ya gitmesi, hem güvenlik hem de siyasi açıdan büyük bir risk taşıyor. Ukrayna lideri, böyle bir görüşmenin propaganda malzemesi olarak kullanılabileceğini ve Rusya’nın elini güçlendirebileceğini biliyor. Öte yandan, daveti reddetmek, barış sürecine engel olduğu yönünde bir algı yaratabilir.

Uluslararası toplum, bu gelişmeyi nefesini tutarak izliyor. Türkiye, daha önce Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk yapmış bir ülke olarak, bu süreçte de kilit bir rol oynayabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, hem Putin hem de Zelenskiy ile yakın ilişkileri, Ankara’nın barış görüşmelerinde yeniden sahneye çıkmasını sağlayabilir. Ancak şu an için tüm gözler, Zelenskiy’nin vereceği kararda.

Sonuç Yakın mı?

Yıllardır süren savaş, milyonlarca insanın hayatını altüst etti. Çatışmaların gölgesinde, barış umudu her zaman kırılgan oldu. Putin’in Moskova daveti, bu umudu yeniden canlandırırken, aynı zamanda yeni soru işaretleri doğuruyor. Zelenskiy’nin bu davete nasıl yanıt vereceği, sadece Ukrayna-Rusya ilişkilerini değil, küresel güç dengelerini de şekillendirecek. Eğer bu görüşme gerçekleşirse, tarihsel bir dönüm noktası olabilir. Ancak Moskova’nın şartları ve Zelenskiy’nin temkinli duruşu, bu sürecin ne kadar zorlu olacağını gösteriyor. Dünya, şimdi liderlerin bir sonraki hamlesini bekliyor. Acaba tünelin sonundaki ışık, barış mı olacak, yoksa yeni bir gerilimin habercisi mi?