Gerçek Gündem Haberleri

Arkadaş Sohbeti Kanlı Cinayete: İki Can Kaybetti!

Güneş batarken başlayan masum muhabbet, bir anda cehenneme döndü! Sokak ortasında patlayan öfke, dostlukları paramparça etti. Gizli tartışmalar, beklenmedik kurşunlar ve adalet arayışı – bu dehşet sizi donduracak, detaylar için hemen okuyun!

Edirne'nin sakin bir köşesinde, sonbahar akşamlarının huzurunda, Hasköy'ün meydanı her zamanki gibiydi. Köy kahvesinin yanındaki küçük dükkan, yaşlıların ve gençlerin uğrak yeri; burada çaylar demlenir, sohbetler uzar, hayatın telaşı bir anlığına unutulurdu. Ama o gün, 18.30 sıralarında, bu sıradan ritim bir anda bozuldu. Üç arkadaşın bir araya gelmesi, kimsenin aklına dehşet getirmemişti – ta ki öfke patlayana kadar. Hasköy, Trakya'nın yeşilliklerle çevrili bu küçük beldesi, birdenbire bir trajedinin merkezi haline geldi; sokaklar sessizliğe, hava ise korku dolu bir ağırlıkla doldu.

Olay, tam da köy meydanındaki kıraathanenin gölgesinde başladı. İ.U., motosikletiyle gelip, dükkana uğradığında, Necati Sunar ve Erman Korkmaz'la karşılaştı. Üçü de yılların dostuydu; belki tarladan, belki eski anılardan kalan bağlarla birleşmişlerdi. Sohbet koyulaştı, kahkahalar atıldı, günlük dertler paylaşıldı. Ama bir süre sonra, havada bir gerginlik sezildi. İ.U. ile Erman Korkmaz arasında, nedeni tam olarak bilinmeyen bir tartışma alevlendi. Sözler sertleşti, sesler yükseldi; dükkanın önü, bir anda gerilim yuvasına döndü. Köylüler, uzaktan izlerken, kimse araya girecek cesareti bulamadı – çünkü bu, sadece bir münakaşa gibi görünüyordu.

Tartışma sokak ortasına taştığında, her şey değişti. İ.U., öfkesine yenik düşerek motosikletinin arkasından av tüfeğini kaptı. Silahın soğuk namlusu, akşam güneşinin son ışınlarında parıldadı; meydandaki çocuklar koşturmayı bıraktı, yaşlılar sandalykelerini sıktı. Necati Sunar, en aklı başında olanıydı; yılların verdiği tecrübeyle, arkadaşını sakinleştirmek için öne atıldı. "Dur bakalım, bırak şu silahı" diye seslendi, eliyle tüfeğe uzandı. Ama o an, kaderin ironisi devreye girdi: Silahın tetiği çekildi ve Sunar, göğsünden vuruldu. Kanlar seller gibi aktı, vücudu kaldırımsız yere yığıldı. Çevredekiler donakaldı; çığlıklar yükseldi, telefonlar ceplerden çıktı, yardım çağrıları havada uçuştu.

İ.U.'nun öfkesi dinmemişti. Gözleri kısılmış, nefesi hızlanmış halde, tüfeği Erman Korkmaz'a çevirdi. Korkmaz, kaçmaya çalıştı ama nafile; sokak dar, kaçış yoktu. İkinci kurşun patladı ve Korkmaz da anında yere serildi, kan gölünün içinde hareketsiz kaldı. Meydan, bir anda sessiz bir mezara dönüştü; tüccarlar dükkanlarını kapattı, kadınlar perdeleri indirdi. Jandarma ekipleri, ihbar üzerine sirenlerini inleterek geldi; sağlık timleri koşuşturdu ama artık çok geçti. Necati Sunar ve Erman Korkmaz, olay yerinde hayatlarını kaybetmişti. İki arkadaş, bir sohbetin bedelini canlarıyla ödemişti – dostluk, bir anda düşmanlığa, masumiyet ise vahşete evrilmişti.

Jandarma, İ.U.'yu hemen gözaltına aldı; elleri kelepçeli, yüzü ifadesizdi. Köylüler, şaşkınlık içinde fısıldaşıyordu: "Nasıl olur? Hepsi arkadaştı!" Ama gerçek, daha karmaşıktı. Hasköy gibi küçük yerlerde, tartışmalar nadiren bu boyutlara varırdı; belki eski bir hesap, belki alkolün etkisi, belki de bastırılmış bir kin vardı işin altında. Soruşturma ekipleri, tüfeği incelemeye aldı – yasal mıydı, nasıl ateş almıştı? Sunar'ın tüfeği almaya çalışırken vurulması, kaza mı yoksa kasıt mıydı? Korkmaz'a atılan ikinci atış ise netti: Soğukkanlı bir cinayet. Nöbetçi savcı, olay yerini didik didik etti; her iz, her damla kan, adaletin parçası olacaktı.

Cenazeler, jandarmanın ve savcılığın incelemesinden sonra Edirne Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Otopsi raporları, saatler içinde gelecekti; mermi girişleri, ölüm saati, toksikoloji testleri – hepsi, mahkeme dosyasına eklenecekti. Sunar'ın ailesi, gözyaşları içinde bekliyordu; Korkmaz'ın yakınları ise öfkeyle doluydu. Köy muhtarı, "Bu bizim başımıza ilk değil, ama en acısı" diyordu sessizce. Hasköy, 5 bin nüfuslu bir yer; tarım ve hayvancılıkla geçinen, sakin bir belde. Ama son yıllarda, benzer tartışmalar artmıştı – ekonomik sıkıntılar, işsizlik, aile kavgaları... Bu cinayet, sadece bireysel bir trajedi değil, toplumu sarsan bir uyarıydı.

Olayın yankıları, Edirne'yi aştı; sosyal medyada paylaşılan görüntüler, dehşeti ülke geneline yaydı. Köylüler, "Silahlar neden bu kadar yaygın?" diye soruyordu. Av tüfekleri, kırsalda avcılık için meşru olsa da, öfke anlarında ölümcül oluyordu. İstatistikler, Trakya'da aile içi ve arkadaş kavgalarının %30'unun silahla sonuçlandığını gösteriyordu; bu, sadece bir sayı değil, her yıl onlarca hayatın kaybıydı. İ.U.'nun geçmişi araştırılıyordu: Temiz miydi, yoksa eski suç kayıtları var mıydı? Jandarma, tanık ifadeleri topluyordu; dükkan sahibinin "Tartışma para yüzündendi" demesi, yeni bir boyut katıyordu.

Soruşturma, hızla ilerliyordu. İ.U., Edirne Emniyet Müdürlüğü'nde sorgulanıyordu; avukatı, "Kaza" savunmasını hazırlıyordu. Savcı, cinayet ve kasten öldürme suçlarından dava açacaktı; müebbet hapis, kaçınılmazdı. Ama asıl soru, önleyebilir miydik? Köyde, jandarma devriyeleri artırıldı; muhtar, "Silah eğitimleri yapacağız" diye söz verdi. Bu olay, Hasköy'ü değiştirecekti; meydan, bir süre boş kalacaktı, sohbetler fısıltıya dönecekti.

Geleceğe bakarsak, bu cinayet sadece bir dosya olmayacaktı. Mahkeme süreci, aylarca sürecek; tanıklar, uzmanlar, deliller... Sunar ve Korkmaz'ın aileleri, adalet arayışında kenetlenecekti. Belki uzlaşma, belki kan davası korkusu – Trakya'da böyle hikayeler bitmezdi. Ama umut, değişimdeydi: Yerel yönetimler, silah ruhsatlarını sıkılaştırabilir, toplum eğitimiyle öfkeyi yönetmeyi öğretebilirdi. İ.U.'nun hücresinde, pişmanlık mı yoksa öfke mi vardı? Cevap, zamanla gelecekti.

Bu dehşet, bir sohbetin ne kadar kırılgan olabileceğini hatırlattı. Hasköy'ün sokakları, kan lekelerini silse de, hafıza silinmezdi. İki can, sonsuza dek meydanda yatacaktı; aileler, boş sandalyelerle yas tutacaktı. Türkiye'nin dört bir yanında, benzer hikayeler çoğalıyordu – ama her seferinde, bir umut kıvılcımı: Adalet, er ya da geç tecelli edecekti. Köylüler, akşam ezanını dinlerken dua ediyordu: Bir daha olmasın. Ama o akşam, Hasköy'ün gökyüzü, biraz daha karanlıktı.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3348434846257114"> #auto-ads