Türkiye'nin siyasi arenasında, Meclis'teki bütçe görüşmeleri her zaman bir ateş topu gibi yanar, ancak bugünkü oturum adeta bir volkan patlamasıydı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Grup Başkanvekili Özlem Zengin arasındaki çarpışma, nepotizm, liyakatsiz atamalar ve utanç kavramını merkeze alarak kamuoyunu ayağa kaldırdı. Bu tartışma, sadece bir grup lideri kavgası değil, yıllardır biriken ekonomik eşitsizliklerin, işsizlik krizinin ve siyasi yozlaşmanın bir yansıması olarak tarihe geçti.

Günaydın'ın sert eleştirileri, binlerce gencin işsiz dolaştığı bir ülkede AKP'ye yakın isimlerin çocuklarının mülakat ve sınav olmadan devlet kadrolarına yerleştirilmesini hedef alırken, Zengin'sin cevabı "Biz utanmıyoruz, gurur duyuyoruz" şeklinde yankılandı. Bu sözler, sosyal medyada fırtına kopardı; muhalefet cephesi bunu "utançsızlığın itirafı" olarak nitelendirirken, iktidar yanlıları ise "siyasi şov" diye savundu. Tartışma, Uğur Dündar gibi duayen gazetecilerin Meclis'i "liderlerin sahnesi" olarak tanımladığı bir ortamda gerçekleşti ve bütçe maratonunun ilk saatlerinde bile gerginliği zirveye taşıdı. Peki, bu olay nasıl bu noktaya geldi? Yıllardır süren torpil iddiaları, sonunda bir Meclis kürsüsünde patlak verdi ve Türkiye'nin adalet sistemini sorgulatıyor.

Gökhan Günaydın, kürsüde duygusal bir konuşmayla başladı ve konuyu doğrudan Mustafa Destici'nin kızı üzerinden örnekleyerek somutlaştırdı. "Şimdi, son olarak Mustafa Destici'nin kızı. Türkiye'de binlerce insan işsiz dolaşırken, siz AKP'li milletvekillerinin ve destekçilerinin çocuklarını mülakat da yapmadan, sınav da olmadan işe alıyorsunuz. Hiç utanmıyor musunuz be kardeşim?" diye haykırdı. Bu sözler, salonda alkış tufanı kopardı; CHP sıralarından yükselen tezahüratlar, Günaydın'ın arkasındaki muhalefet desteğini gösteriyordu. Günaydın, konuşmasını geleceğe dönük bir umut mesajıyla sürdürdü: "Bu günler Türkiye'de geçecek. Türkiye'de bir zaman gelecek ki, insanlar liyakatle çalışacak, iş bulacak ve adil bir sistem kuracağız. Bunu birlikte inşa edeceğiz.

Bu düşüncelerle saygılar sunuyorum, değerli Meclis'e ve tüm millet arkadaşlarıma teşekkür ediyorum." Bu kısım, sadece bir eleştiri değil, CHP'nin vizyonunu özetleyen bir manifesto gibiydi. Günaydın'ın vurgusu, liyakat esaslı bir Türkiye hayali üzerineydi; binlerce gencin işsizlik batağında çırpındığı bir ortamda, devlet kaynaklarının parti sadakatine göre dağıtılmasının utanç verici olduğunu defalarca tekrarladı. Bu eleştiri, sadece bireysel bir atama değil, sistematik bir nepotizm zincirini işaret ediyordu – AKP'nin 22 yıllık iktidarında, belediyelerden bakanlıklara kadar uzanan bir yapı.

AK Parti Devlete Sığındı: Bütçe Yalanı ve Saltanat Tehlikesi Ortaya Çıktı!
AK Parti Devlete Sığındı: Bütçe Yalanı ve Saltanat Tehlikesi Ortaya Çıktı!
İçeriği Görüntüle

Özlem Zengin'in yanıtı ise tartışmayı bambaşka bir boyuta taşıdı. AKP adına söz alan İstanbul Milletvekili Zengin, kürsüde Günaydın'a dönerek doğrudan meydan okudu: "Bakın sayın Günaydın, gelin hem sizin hem benim birleşik mal varlığımızı inceleyelim. Var mısınız? Size göstereyim, değerli millet arkadaşlarım. Gelin birleşelim, değerli Meclis." Bu teklif, salonda şaşkınlık yarattı; Zengin, mal varlığı üzerinden bir karşı atak yaparak, eleştiriyi kişisel bir seviyeye indirdi. Ardından, sertleşen tonuyla devam etti: "Siz kimsiniz ki bunu konuşuyorsunuz? Kimsiniz? Böyle bir yol yok. Dürüstlüğümün zekâtı size yeter." Zengin'in "zekât" metaforu, dindar bir kesime hitap eden bir savunma stratejisiydi; ancak muhalefet bunu "kibir abidesi" olarak yorumladı. Tartışma kızıştıkça, Zengin utanç sorusuna net bir cevap verdi: "Utanmıyor muyuz diye sorduğunuzda ne cevap bekliyorsunuz? Evet, utanmıyoruz. Gurur duyuyoruz. Yaptığımızdan gurur duyuyoruz. Neden utanalım? Neden utanacağız? Ne utanalım?" Bu itiraf, Halk TV stüdyosunda bile şok etkisi yarattı; sunucu, "Bu kadar açık bir kabul beklemiyorduk" derken, konuklar Zengin'sin sözlerini "normalleşmiş yozlaşma" olarak tanımladı.

Bu tartışma, Özlem Zengin'in daha önceki benzer olaylardaki tutumlarını da gündeme getirdi. Hatırlanacağı üzere, geçen ay bir başka oturumda Zengin, ekonomik sıkıntıları "paraya bağlamayın" diye savuşturmuştu. O olayda, Bahadır Özgür'ün bir aile dramını örnek verdiği konuşmada Zengin, "Ama her şeyi paraya bağlamayın" demiş ve olayı romantik bir çerçeveye oturtmuştu: "O aile o durumu yaşadı çünkü birbirlerini gördükten sonra tekrar aşık oldular. O yüzden yaşadılar." Bu seferki "utanmıyoruz" cevabı, o savunmanın bir uzantısı gibiydi; Zengin ve AKP cephesi, atamaları "parti sadakati ve hizmet" olarak meşrulaştırmaya devam ediyordu. Halk TV'de yorum yapan Gamze, "Özlem Hanım'ı tebrik etmek lazım, mevcut durumu dürüstçe özetledi. Hatırlarsanız, Beştepe'deki hâkim atamasında yeğenini kürsüye çıkarmıştı" diyerek ironik bir tebrik yaptı. Sinem ise derinlemesine analiz etti: "Yetersizliği o kadar içselleştirdiler ki, işledikleri adaletsizlikleri o kadar normalleştirdiler ki, utanmadıklarını bile gizleme ihtiyacı duymuyorlar. Ekrem Bey'in davasında da gördük bunu." Bu yorumlar, tartışmayı sadece bir anekdot olmaktan çıkarıp, sistematik bir çürüme olarak çerçeveliyordu. AKP'nin iktidar gücüyle "Ben yaparım, söylerim ve yanarım" mantığı, muhalefete göre toplumun her katmanına sirayet etmişti.

Nepotizm iddiaları, Türkiye'de yıllardır süren bir yara. Bütçe görüşmeleri sırasında ortaya atılan örnekler, sadece Destici'nin kızı ile sınırlı kalmadı; AKP milletvekillerinin akrabalarının bakanlıklara, belediyelere ve kamu kurumlarına torpille yerleştirildiği düzinelerce vaka hatırlatıldı. Bu atamalar, mülakat ve KPSS gibi meritokrasi mekanizmalarını bypass ederek yapılıyor; örneğin, bazı vakalarda "sözlü mülakat" adı altında 90'lar verilirken, nitelikli adaylar eleniyordu. Muhalefet, bunu "devlet eliyle parti örgütü kurma" olarak nitelendiriyor. Uğur Dündar'ın deyişiyle, Meclis "liderlerin lider olduğu yerler" olmalı, ama bugünkü gibi utançsız savunmalarla kirleniyor. Tartışmanın arka planında, Türkiye'nin ekonomik çöküşü yatıyor: Genç işsizlik oranı yüzde 20'leri aşmışken, enflasyon yüzde 50'lerde gezinirken, 5 milyondan fazla işsiz vatandaşa rağmen kadrolar "bizden olanlara" ayrılıyor. CHP, bu durumu "liyakat cinayeti" diye adlandırıyor; Günaydın'ın konuşması, tam da bu yüzden duygusal bir patlama içeriyordu. AKP ise, atamaları "tecrübe ve sadakat" diye savunuyor, ancak kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki, halkın yüzde 70'i nepotizmi en büyük sorunlardan biri olarak görüyor.

Tartışmanın yankıları, Meclis koridorlarını aşıp sokağa taştı. Sosyal medyada #UtanmıyorMusunuz etiketiyle binlerce paylaşım yapıldı; muhalefet liderleri, bunu erken seçim sinyali olarak yorumladı. Özgür Özel, Twitter'dan "Utanç, iktidarın lügatinde yok. Ama sandıkta görecekler" diye yazdı. İktidar cephesi ise, "Muhalefet şov yapıyor, bizim kadrolarımız en niteliklileri" diye karşı çıktı. Bu olay, 2026 bütçe maratonunun ilk günü olmasına rağmen, tüm süreci gölgeledi; vergi artışları, KDV zamları ve sosyal yardımların tartışıldığı bir ortamda, nepotizm eleştirisi bütçenin "halkın parasını yandaşlara aktarma" aracı olduğunu vurguladı. Ekonomi uzmanları, bu atamaların verimsizliği artırdığını söylüyor: Kamu kurumlarında liyakatsiz personel, hizmet kalitesini düşürüyor ve yolsuzluk riskini yükseltiyor. Örneğin, son dönemde iflas eden esnaf sayısı 100 bini aşarken, yeni atanan "torpilli" kadrolar lüks makam araçları ve yüksek maaşlarla haber oluyor. Muhalefet, Meclis soruşturması talep ediyor; ancak AKP'nin çoğunluğuyla bu taleplerin reddedileceği öngörülüyor.

Bu tartışma, AKP'nin 22 yıllık iktidarının bir muhasebesi gibiydi. Sinem'in dediği gibi, "Eğer utanma duyguları olsaydı, Avrupa'da yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik ve enflasyonda birinci sıraya yerleşmemize rağmen sorumluluk alır ve görevi bırakırlardı." Zengin'in "gurur duyuyoruz" itirafı, iktidarın kendini devletle özdeşleştirdiğini gösteriyor; muhalefet ise, bunu "çürümenin son evresi" olarak görüyor. Selçuk'un yorumuyla, "Bu dedelerin meselesi, hepimizin tarihi" – yani, nepotizm sadece bugünün değil, nesiller boyu sürecek bir miras. Halk TV stüdyosunda Gamze, "Bazen dayanamıyorsun, yorum yapmak istiyorsun" derken, izleyicilere şu soruyu sordu: "Siz olsanız utanır mıydınız?" Bu soru, milyonlarca işsizin sesiydi. Tartışma, bütçe görüşmelerini daha da kızıştıracak; önümüzdeki günlerde benzer patlamalar bekleniyor. CHP, liyakat kampanyasını genişletecek; mitinglerde "Utanmıyorlar, ama biz utandıracağız" sloganı dolaşıma girecek. İktidarın bu savunması, sandıkta ters tepebilir; anketler, halkın değişim talebinin yükseldiğini gösteriyor.

Uzun vadede, bu olay Türkiye'nin demokrasi sınavını yansıtıyor. Nepotizm, sadece atama sorunu değil; yargıdan ekonomiye kadar her alanı zehirliyor. Ekrem İmamoğlu gibi muhalif figürlerin davaları da bu zincirin parçası; "Ekrem Bey'in durumunda gördük" diyen Sinem, yargının siyasileşmesini ima etti. AKP, "zekâtımız size yeter" diye dindarlığı kalkan yaparken, muhalefet "Adalet liyakatle gelir" diyor. Bütçe görüşmeleri devam ederken, bu tartışma bir dönüm noktası olabilir. Halk, utançsızlığın bedelini sandıkta soracak mı? Yoksulluk rekorları kırarken, torpilli atamalar lüks içinde yüzerken, değişim rüzgârları esiyor. Meclis kürsüsü, bugün bir ayna tuttu: İktidarın yüzüne. Muhalefet, bu aynayı kırıp yeni bir sayfa açma peşinde. Gündem, her an yeni bir volkanla sarsılabilir; izleyiciler, bu siyasi tiyatronun son perdesini merakla bekliyor.