Suriye'de son saatlerde yaşanan askeri hareketlilik, Türkiye'nin yıllardır beklenen "Büyük Suriye Operasyonu"nu tetikleyebilir nitelikte. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölgeye yoğun sevkiyat yapması, sosyal medyada hızla yayılan görüntüler ve resmi açıklamaların gecikmesi, gerilimi zirveye taşıdı. Uzmanlar, bu gelişmelerin sadece bir askeri yığınak olmadığını, Orta Doğu'nun yeniden şekillendirilmesi için kritik bir eşik olduğunu vurguluyor. Özellikle Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDF) kuzeydoğudaki direnişi ve Damascus yönetimiyle arasındaki anlaşmazlık, Türkiye'yi doğrudan harekete geçmeye zorluyor. Bu operasyon, sadece güvenlik değil, ekonomik ve siyasi dengeleri de sarsacak potansiyele sahip.
Türkiye'nin Suriye politikası, yıllardır ABD destekli SDF'nin PKK bağlantıları nedeniyle hassas bir denge üstünde yürüyor. Hatırlanacağı üzere, 10 Mart 2025'te Suriye geçici hükümet başkanı Ahmed Shara ile SDF lideri Mazloum Abdi arasında imzalanan anlaşma, bölgenin istikrarı için dönüm noktası olacaktı. Ancak bu anlaşmanın şartları –özellikle SDF'nin silah bırakması ve Suriye merkezi hükümetine entegrasyonu– hiç uygulanmadı. Türkiye, bu ihlalleri görmezden gelmedi; yetkililer, 2025 sonuna kadar bir uzlaşma sağlanmazsa müdahale hakkını saklı tuttuğunu açıkça belirtti. Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar, tanklar, zırhlı araçlar ve mühimmat yüklü konvoyların İdlib ve Afrin hattına doğru ilerlediğini gösteriyor. Bu sevkiyatlar, resmi kanallardan doğrulanmasa da, askeri kaynaklara göre rutin tatbikatların ötesinde bir hazırlık sinyali veriyor.
Peki, bu operasyonun zamanlaması neden şimdi? ABD'nin Suriye'den kademeli çekilme kararı, Donald Trump'ın açıklamalarıyla netleşti: 2026'ya kadar askerlerin büyük kısmı bölgeden ayrılacak. Bu boşluk, Türkiye için hem fırsat hem de tehlike demek. SDF, yıllardır ABD'nin himayesinde kuzeydoğu Suriye'yi kontrol ediyor ve bu alan, petrol kaynaklarıyla stratejik öneme sahip. SDF sözcüsü Hülya Oran'ın son açıklamaları, "Türkiye'nin müdahalesi yeni bir Vietnam olur" diyerek sert bir uyarı niteliğindeydi. Buna karşılık, AKP'ye yakın gazeteci Şamil Tayyar, "Anlaşmaya uymazsanız Vietnam'ı siz yaşarsınız" diye yanıt verdi. Bu karşılıklı restleşmeler, masadan kalkan bir diplomasiyi işaret ediyor. Türkiye, SDF'nin entegrasyonunu PKK lideri Abdullah Öcalan'ın geçmişteki silahsızlanma çağrılarına benzeterek, "Ya entegre olun ya da sonuçlarına katlanın" mesajı veriyor.
Operasyonun olası kapsamı, sadece SDF'yi değil, tüm bölgedeki güç dengelerini etkileyebilir. Uzmanlara göre, Türkiye'nin planı, Suriye ordusuyla olası bir ortaklık içeriyor. Erken 2026'da başlayabilecek bu harekat, ISIS'e karşı mücadelede lojistik destek sağlayarak, uluslararası meşruiyet kazanabilir. Ancak iç politikadaki sabotaj iddiaları, süreci karmaşıklaştırıyor. AKP içinde, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin barış odaklı girişimlerine karşı çıkan sesler yükseliyor. Bahçeli'nin "PKK'nın silahsızlanması ve Kürt-Arab-Türk kardeşliği" vurgusu, Erdoğan'ın "Büyük kardeş Türkiye" vizyonuyla örtüşse de, parti içindeki bazı kesimler bu yumuşamayı "zayıflık" olarak nitelendiriyor. Bir analizci, "Bahçeli'siz yorum varsa bilin ki sorun yok" diyerek, bu gerilimin kontrollü bir tiyatro olabileceğini ima etti. Gerçekten de, 2028 seçimleri yaklaşırken, Erdoğan-Bahçeli ittifakı masada birlikte yemek yerken, masanın altında tekmeleşmelerin arttığına dair kulis bilgileri dolaşıyor.
Ekonomik boyuta bakıldığında, bu operasyonun maliyeti Türkiye'yi zora sokabilir. Ülke, cari açık sorununu turizm gelirleriyle kapatıyor – son verilere göre 50 milyar doları aşan bu sektör, kış aylarında bir savaşa kurban gitmemeli. Operasyonun kış mevsiminde başlaması, turizmi felç eder ve döviz rezervlerini eritir. Dahası, İsrail'in SDF'ye geçmişteki desteği –hatta bayrak sallama görüntüleri– hala hafızalarda taze. Netanyahu'nun etkisiyle, Türkiye-İsrail gerilimi bir tuzak haline gelebilir. SDF içindeki bölünmeler de cabası: Bazıları bağımsız Kürdistan hayali kurarken, diğerleri Suriye devletine gradual entegrasyonu savunuyor. X platformunda (eski Twitter) bu tartışmalar alevli; Elçaran gibi figürler, Türk ordusunun zaten SDF hatlarını derinlemesine deldiğini iddia ediyor.
Uluslararası aktörlerin rolü ise belirleyici. ABD, SDF'yi "ISIS'e karşı müttefik" olarak korusa da, Trump'ın çekilme emriyle bu koruma kalkıyor. Tom Barako gibi ABD yetkililerinin açıklamaları, Suriye'nin post-Esad tasarımının ABD projesi olduğunu doğruluyor. Erdoğan, "Kötü niyetli güçlere karşı 10 Mart anlaşmasını uygulayın" çağrısını yineliyor. Bu bağlamda, Türkiye'nin "yaşlı abi" rolüyle Kürt, Arab ve Türk unsurları birleştirme önerisi, Washington'dan onay aldı. Ancak İsrail'in son dakikada SDF'den uzaklaşması, bölgedeki vekalet savaşlarının yeni bir evresini müjdeliyor. Uzun vadede, bu operasyon Suriye'nin yeniden inşasında Türkiye'yi kilit oyuncu yapabilir, ama kısa vadede mülteci akını ve sınır ötesi riskler artacak.
İç siyasetteki yansımalar da göz ardı edilemez. Fethi Yıldız'ın son konuşması, MHP'nin "iyi polis" rolünü pekiştirdi: "Ciddi suçlarda tutuklama olmadan yargılama, gizli tanıklara son – adaletsizliğe izin vermeyiz." Bu, Bahçeli'nin barış hamlelerini destekleyen bir duruş. Öte yandan, AKP-MHP geriliminin derinliği, 2028'e kadar siyasi İslam'ı kenara itme planlarının bir parçası olabilir. ABD ve İsrail'in bu oyunda parmağı olduğu iddiaları, Osmanlı'daki rehin prens uygulamalarına benzetiliyor – liderlerin oğullarını eğiterek kontrol etmek gibi. Bilal Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı söylentileri bile bu bağlamda değerlendiriliyor; bir yorumcu, "Eğer olursa gazeteciliği bırakırım, şeref meselesi" dedi.
Medya ve skandallar cephesinde ise güncel gelişmeler, operasyon gerilimini gölgeliyor. Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un uyuşturucu operasyonunda gözaltına alınıp TMSF tarafından kovulması, şok etkisi yarattı. Dindar ve muteber biri olarak bilinen Ersoy'un bu skandala karışması, sosyal medyada linç dalgasına yol açtı. Rasim Ozan Kütahyalı'nın operasyonu beş gün önceden bildiğini iddia etmesi, spekülasyonları artırdı. Spor dünyasında ise maç-fixing ve bahis çeteleri patladı: Fenerbahçe'den Mert Hakan Yandaş, Galatasaray'dan Mete Han gibi yıldızlar milyarlarca liralık banka transferleriyle suçlanıyor. Murat Sancak'ın da dahil olduğu bu ağ, futbolu karanlık bir girdaba sürüklüyor.
Polis teşkilatındaki çifte standartlar da tartışma konusu. AKP liderine askeri törenlerde alkışlatan yetkililere dokunulmazken, sokakta süreci eleştiren bir polisin kovulması, eşitlik ilkesini zedeliyor. Atatürk'ün Fevzi Çakmak örneği veriliyor: "Üniformayla siyaset yapılmaz." Medya için ise çağrı net: Ana akım kanalların canlanması, hükümet yanlısı yayınların muhalefeti davet etmesi şart. Yılmaz Özdil'in Sözcü'deki ataması, dengeli habercilik için umut verici. Bir gazeteci, Kılıçdaroğlu eleştirileri yüzünden abone kaybedip AKP'li damgası yediğini, ama Erdoğan karşıtı oylarını sorgulattığını anlatıyor.
Kültürel kayıplar da yürek burkuyor. Ünlü sanatçı Güllü'nün ölümü şüpheli bulunuyor; kızı Tuğyan Ülkem Gülter ve arkadaşı Sultan Nur Ulu, İstanbul Havalimanı'ndan kaçmaya çalışırken yakalandı. Cinayet iddiaları, soruşturmayı derinleştiriyor. Spor sahnesinde ise Galatasaray-Monaco Şampiyonlar Ligi maçı heyecanı var; minik ama güzel Monaco, devlere kafa tutuyor. TRT'den takip edilebilecek bu maç, savaş haberlerinin arasında bir nefes alma fırsatı.
Sonuç olarak, Suriye'deki bu askeri operasyon, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını koruma mücadelesinin zirvesi. Devlet Bahçeli'nin barış vizyonu, Erdoğan'ın kararlılığı ve uluslararası güçlerin hesapları arasında, Orta Doğu'nun geleceği şekilleniyor. Uzmanlar, "Savaşlar biter, dünya üretime döner" umuduyla yaklaşıyor. Ancak bu kış, her an patlama riski taşıyan bir barut fıçısı gibi. Türkiye, hem askeri hem diplomatik hamlelerle bu dengeyi lehine çevirebilir mi? Gelişmeleri takip etmek, hepimizin görevi. Daha iyi günler için dua edelim; çünkü vatanın bekası, hepimizin ortak meselesi.




