Türkiye'de yargı sistemi, son yıllarda tartışmaların odağında yer alıyor. Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) verdiği kararlar, zaman zaman ayakta alkışlanırken, bazen de şiddetli eleştirilere maruz kalıyor; hatta mahkemenin kapatılması gibi radikal söylemler dahi gündeme gelebiliyor. Yüksek mahkeme kararlarına uyulması beklenirken, bazı konularda kararların dikkate dahi alınmadığı durumlar yaşanması, hukuki süreçlerin etkinliği üzerine derin soru işaretleri doğuruyor. Ülke gündeminde en sık duyulan ve büyük bir toplumsal ihtiyacı işaret eden sözcükler ise kuşkusuz "Hak, hukuk, adalet" kavramlarıdır. Bireylerin adalet arayışının en kritik noktası haline gelen Anayasa Mahkemesi, bu tartışmaların tam merkezinde, devleti ve toplumu ilgilendiren çok önemli bir gerçeği gün yüzüne çıkardı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, yakın zamanda yaptığı çarpıcı bir açıklamayla, sadece bireylerin değil, devletlerin de kaderini belirleyen temel bir felsefeyi ortaya koydu. Başkan Özkaya, anlamının yüzde yüz doğru olduğuna inandığı bir sözü paylaşarak, “Bir insan uzun ömürlü olmak isterse adaletli olsun. Bu durum, devletlerde de aynıdır. Adaletli olmak ömrü uzatır” dedi. Adaletin, bir şeyi yerli yerince yapmak, her şeyi en uygun şekilde konumlandırmak ve herkese hakkı olan şeyi vermek olduğunu vurguladı. Bu tanım, adaletin sadece bir hukuki süreç değil, aynı zamanda insan ruhunun manevi direği ve toplumsal düzenin en sağlam temeli olduğunu gözler önüne seriyor. Tarih boyunca, hem ilahi öğretilerde hem de insan aklının ürünü hukuk sistemlerinde adaletin en yüce hedef olarak kabul edildiği bilinmektedir. Özkaya, adaletin olmadığı yerde ne devletin devamından ne de toplumun huzurundan söz edilemeyeceğini, toplumun refahının, güvenliğinin ve iç barışının ancak adaletle mümkün olduğunu kesin bir dille belirtti. Adaletli bir düzenin, bireyler arasındaki güveni pekiştirdiğini, toplumsal bağları kuvvetlendirdiğini ve devletin meşruiyetini sağlam temellere oturttuğunu vurguladı.

Türkiye’nin hukuki serüveninde, bireysel hakların korunması yönünde önemli adımlar atılmıştır. Ülkemiz, 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru hakkını 1987’de kabul etmiş, mahkeme kararlarının bağlayıcılığını ise 1990 yılında benimsemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yapılan değişiklikler sayesinde, temel hak ve özgürlüklerden birisinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla anayasal yargı denetimi, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren başlatılmıştır. Bu bireysel başvuru mekanizması, hem Türk hukuk sistemini köklü bir şekilde dönüştürmüş hem de Anayasa Mahkemesi’ni hak ve özgürlüklerin korunmasında merkezi bir konuma taşıyarak, toplumsal adaletin tesisi bakımından vazgeçilmez bir kurum haline getirmiştir. Dolayısıyla yüksek mahkeme, günümüz itibarıyla bireylerin adalet arayışının en önemli aktörlerinden biri olmuştur.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Özkaya'nın aktardığı veriler, bireysel başvuru sisteminin ne denli başarılı bir şekilde uygulandığını kanıtlıyor. Bireysel başvuru sistemi içinde geçen 13 yılda yaklaşık 700 bin başvuru yapıldığı ve bu süreçte binlerce hak ihlalinin giderildiği, anayasal ilkelerin daha görünür ve işlevsel hâle geldiği belirtildi. Mahkeme, 2024 yılında da yoğun bir tempo sergilemiştir. Yıl içinde yapılan 70 bin başvuruya karşılık, mahkeme yaklaşık 67 bin başvuruyu sonuçlandırmış ve 5 bin 551 ihlal kararı vermiştir. Ayrıca norm denetimi alanında, 2024 yılında açılan 236 iptal ve itiraz davasından da 233’ü sonuçlandırılmıştır. Bu yılın 23 Eylül tarihine kadar gelen verilere bakıldığında ise, yaklaşık 50 bin bireysel başvuruya karşılık 40 bin civarında başvurunun karara bağlandığı görülmektedir.

Adalet, sadece bir soyut kavram değil, bizzat hayatın üzerinde yürüdüğü zemin olarak kabul edilmektedir. Adalet, devleti ayakta tutan, bireyi güven içinde yaşatan, topluma refah ve gelişme imkânı sağlayan asli dayanak noktasıdır. Adalet, devletin temeli olmasının yanı sıra, aynı zamanda toplumun da vicdanıdır. Uzmanlar, adaletin zedelendiği bir ortamda toplumsal barışın, güvenin ve refahın da kaçınılmaz olarak yara alacağı konusunda uyarıyorlar. Bu nedenle, adalet arayışının kesintisiz ve etkin bir şekilde sürdürülmesi büyük bir önem taşımaktadır.

Geleceğe yönelik atılan en önemli adımlardan biri ise, hak arama yollarının etkinliğini artırmak amacıyla hayata geçirilecek olan teknolojik dönüşümdür. Yüksek Mahkeme, bireysel başvuru süreçlerini kökten değiştirecek bir yeniliği duyurdu. Daha önce yalnızca fiziki ortamda yapılabilen bireysel başvurular, 1 Ekim 2025 tarihinden itibaren elektronik ortamda, UYAP Avukat Portalı üzerinden de yapılabilecek. Bu dijitalleşme hamlesiyle hem erişilebilirlik artacak hem de başvuru süreçleri daha hızlı, daha etkin ve daha şeffaf bir şekilde yürütülecektir. Bu devrim niteliğindeki değişiklik, yargı süreçlerini hızlandırarak adalete erişimi kolaylaştıracak kritik bir eşik olarak görülüyor.

Tüm bu başarıların ve dönüşümlerin yanında, yargı dünyasında çözüm bekleyen önemli hukuksal sorunlar da varlığını sürdürüyor. Bu sorunlardan biri, yakın zamanda düzenlenen bir sempozyumun ana konusu oldu: Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralının nasıl yorumlanması gerektiği. Bu bağlamda ortaya çıkan hukuksal sorunlar, yargı kurumlarını meşgul etmeye devam ediyor. Yüksek Mahkeme, bu önemli sorunun çözümüne yönelik adımlar atmaya kararlı görünüyor.

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden CHP İstanbul İl Kongresi için durdurma kararı
İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden CHP İstanbul İl Kongresi için durdurma kararı
İçeriği Görüntüle

Bu kritik sempozyum, yargı kuruluşlarının sıkça bir araya gelme geleneğini sürdürdü. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya'nın, geçmişteki Anayasa Mahkemesi başkanlarını da etkinliğe davet etmesi, kurumsal hafızaya ve kadirşinaslığa verilen değeri gösteren bir örnekti. Bu isimler arasında, gazetemizin de yazarı olan Anayasa Mahkemesi Onursal Başkanı Yekta Güngör Özden de yer aldı. Sempozyumun birinci oturumuna Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Basri Bağcı başkanlık ederken; Danıştay üyeleri Burakhan Melikoğlu ve Ali Alpan ile öğretim üyeleri Prof. Dr. Yasin Söyler ve Prof. Dr. Neslihan Karataş Durmuş gibi önemli isimler katkı sağladı. İkinci oturumu ise Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan yönetti. Bu oturumda, Yargıtay üyeleri Ahmet Ömeroğlu ve Hamit Yelken ile Prof. Dr. Hamide Zafer ve Prof. Dr. İbrahim Özbay, iptal kararlarının geriye yürümezliği kararının adli yargıdaki uyuşmazlıklara etkisini detaylıca tartıştı. Yargı, bu önemli hukuki düğümü çözmekte kararlı; ancak nasıl bir sonuç çıkacağı ve bu kararların gelecekteki içtihatları nasıl etkileyeceği, tüm hukuk çevreleri tarafından merakla bekleniyor.