TBMM'nin bütçe görüşmelerinde patlak veren liyakat tartışması, Türkiye'nin siyasi arenasını bir kez daha kaosa sürükledi; AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in "Liyakatsiz işe alımlardan gurur duyuyoruz" sözleri, sadece bir yanıt değil, iktidarın yıllardır biriken nepotizm eleştirilerinin en çıplak itirafı gibi yankılandı. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın'ın sert çıkışı, "Hiç mi utanmıyorsunuz?" sorusuyla başladı ve Zengin'in umursamaz gurur beyanıyla zirveye ulaştı – bu diyalog, milyonlarca işsiz gencin haykırışını boğuyor gibi. Kamu kurumlarında torpil, sınavsız atamalar ve aile bağlarıyla yükselen kadrolar, liyakat sistemini yerle bir ederken, muhalefet "Adalet düzeni kurulacak" diye haykırıyor. Bu makale, tartışmanın satır aralarını, somut örnekleri ve siyasi yankılarını derinlemesine masaya yatırıyor; eğer son günlerde işsizlik haberleri veya bürokrasi skandalları sizi öfkelendiriyorsa, okumaya devam edin – çünkü bu sözler, sadece bir meclis kavgası değil, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir hesaplaşmanın fitilini ateşliyor ve liyakat mücadelesini yeniden alevlendiriyor.

Liyakat tartışması, TBMM'nin bütçe maratonunda AKP ve CHP sıralarının arasında adeta bir volkan gibi patladı; bu, sadece günlük bir atışma değil, yıllardır biriken sistemsel bir çürümüşlüğün dışa vurumu. Gökhan Günaydın, kürsüde emekçilerin güvencesiz çalışma koşullarını dile getirirken, iktidarın yakınlarını kayıran atama politikalarını tek tek sıraladı – sınavsız, mülakatsız kadrolaşma, binlerce nitelikli gencin önünü tıkarken, "torpil çarkı"nı döndürüyor. Günaydın'ın sesi, meclis salonunu dolduran "Utanmıyor musunuz?" sorusuyla yükseldi; bu, bireysel bir eleştiri olmanın ötesinde, toplumsal bir isyanın özeti. AKP cephesi ise Özlem Zengin'in ağzından gelen "Evet utanmıyoruz, gurur duyuyoruz" yanıtıyla şok etkisi yarattı – bu sözler, liyakat kavramını hiçe sayan bir meydan okumaydı. Zengin, üslup eleştirisi getirerek "Neyinden utanalım? Bu nasıl bir üslup?" diye sordu, ama asıl soru, bu gururun arkasındaki mekanizmaların ne olduğu. Bu tartışma, 2023 seçimlerinden beri süregelen bürokrasi reformu vaatlerini yerle bir ediyor; iktidar, ekonomik krizin ortasında halkın güvenini yitirirken, nepotizm iddiaları yangına körükle gidiyor. Siyasi analistler, bu olayın muhalefeti güçlendireceğini söylüyor – çünkü liyakat, sadece bir kelime değil, adaletin temel taşı ve bu taş, her geçen gün daha da aşınıyor.

MHP'nin Düşen Oy Oranı: Erdoğan ve Cumhur İttifakı'nda Alarm Zilleri Çalıyor
MHP'nin Düşen Oy Oranı: Erdoğan ve Cumhur İttifakı'nda Alarm Zilleri Çalıyor
İçeriği Görüntüle

Tartışmanın fitilini ateşleyen Gökhan Günaydın, kürsüde iktidarın "yakınlarını kayırma" pratiğini somut örneklerle vurdu; bu, soyut eleştirilerden öte, isim isim, kurum kurum belgelenmiş bir tablo. Günaydın, emekçilerin güvencesiz çalıştığını vurgularken, "Binlerce kişi iş bulamazken, iktidara yakın isimlerin çocukları kolaylıkla kadro alıyor" diye haykırdı. En çarpıcı örnek, eski AKP milletvekili Necdet Ünüvar'ın ailesine odaklandı: Ünüvar'ın oğlu, üniversiteyi bitirir bitirmez Enerji Bakanlığı'nda müşavir yapıldı, ardından Ticaret Bakanlığı'nda genel müdür yardımcılığına yükseldi – tüm bunlar, herhangi bir sınav veya mülakat olmaksızın. Kızı ise benzer bir hızla Meclis'e alındı; "Tıpkı oğlu gibi sınavsız, mülakatsız" diye tarif etti Günaydın. Bu atamalar, sadece bireysel şans değil, sistematik bir kayırmacılığın kanıtı; Ünüvar'ın Ankara Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanması, ailenin yükselişinin zirvesi olarak görüldü. Günaydın, bu örnekleri sıralarken sesi titredi: "Hiç mi utanmıyorsunuz be kardeşim? Türkiye bunları aşacak, liyakat ve adalet düzeni mutlaka kurulacak." Bu sözler, meclis tutanaklarına geçti ve sosyal medyada viral oldu – binlerce paylaşım, #Liyakatİstiyoruz etiketiyle çoğaldı. Muhalefet içinden gelen destekler, CHP'nin bu konudaki ısrarını pekiştirdi; İYİ Parti ve DEM Parti de benzer eleştirilerle safları sıktı. Bu örnekler, liyakat ihlallerinin sadece AKP'ye özgü olmadığını, ama iktidar döneminde zirveye çıktığını gösteriyor – ve Günaydın'ın çıkışı, bu zinciri kırmanın ilk adımı gibi.

Özlem Zengin'in yanıtı ise, tartışmayı bambaşka bir boyuta taşıdı; "Arka arkaya 'utanmıyor musunuz' diye soruyorsunuz, nasıl bir cevap bekliyorsunuz? Evet utanmıyoruz, gurur duyuyoruz yaptığımız işten" diyen Zengin, üslup üzerinden savunma yaptı ama asıl bomba, "gurur duyuyoruz" itirafıydı. Bu sözler, AKP'nin bürokrasi anlayışını özetliyordu: Liyakatsiz atamaları, sadakatle eşitleyen bir yaklaşım. Zengin, "Neyinden utanalım?" diye sordu, ama bu soru, ters tepti – çünkü kamu vicdanı, utanç duyulması gerekenin tam da bu kayırmacılık olduğunu söylüyordu. Zengin'in kendi ailesiyle ilgili iddialar, tartışmayı kişiselleştirdi: Yeğeni Mehmet Arif Dağhan, Adli Yargı Hakim ve Savcı Kura Töreni'nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile tanıştırıldı, ardından Konya Hâkimliği'ne atandı. Bu atama, sosyal medyada "torpil örneği" olarak dolaştı; Zengin'in yeğeninin hızlı yükselişi, liyakat tartışmasının somut bir yüzü haline geldi. AKP içinden gelen sessizlik, partinin bu tür eleştirilere alışkınlığını gösteriyor – ama Zengin'in gurur beyanı, savunmadan öte bir meydan okuma. Siyasi yorumcular, bu sözlerin Erdoğan'ı bile rahatsız edebileceğini söylüyor; çünkü ekonomik krizde halkın öfkesi, liyakat talebiyle birleşince patlayıcı oluyor. Zengin'in üslup eleştirisi, konuyu sulandırma çabası gibiydi, ama Günaydın'ın somut örnekleri, savunmayı imkansız kıldı.

Bu tartışma, Türkiye'nin kamu yönetimi sistemindeki derin çatlakları gün yüzüne çıkardı; liyakat ihlalleri, sadece bireysel skandallarla sınırlı değil, kurumsal bir kültürün ürünü. Necdet Ünüvar örneği, tipik bir zincir: Siyasi bağlantılar, hızlı atamalar ve sorgusuz yükseliş – oğlu Enerji'den Ticaret'e, kızı Meclis'e, baba rektörlüğe. Benzer hikayeler, diğer AKP'li isimlerde de tekrarlanıyor; eski bakanların çocukları, bakanlıklarda üst düzey pozisyonlara yerleşiyor, yargıda "kura" törenleri bile şüphe uyandırıyor. Zengin'in yeğeni örneği, adalet sistemine gölge düşürüyor: Erdoğan ve Tunç'la tanışma, atamanın öncüsü mü? Bu sorular, Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni alay konusu yapıyor – vaatler kağıt üzerinde kalırken, pratik nepotizm hüküm sürüyor. Günaydın'ın "Türkiye bunları aşacak" kehaneti, muhalefetin manifesto gibi: Liyakat esaslı bir düzen, sınavsız atamaların sonu, şeffaf mülakatlar. Ancak iktidar, bu eleştirileri "üslup sorunu"na indirgeyerek geçiştiriyor – Zengin'in gurur ifadesi, utanç yerine övünç duyulmasını normalize ediyor. Sosyal medyada tepki yağmuru: #Utanmıyormusunuz etiketi trend olurken, gençler "Bizim CV'lerimiz çöpe gidiyor" diye haykırıyor. Bu olay, 2024 yerel seçimlerindeki AKP kayıplarını hatırlatıyor; liyakat, oy deposu haline geliyor.

Muhalefetin tepkisi, tartışmayı meclis duvarlarını aştı; Gökhan Günaydın'ın çıkışı, CHP'nin bütçe görüşmelerindeki genel stratejisinin parçası – ekonomik krizle bürokrasi çürümüşlüğünü bağlamak. İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, "Liyakat olmadan devlet çöker" diye destek verdi; DEM Parti ise "Etnik kayırmacılığın ötesinde ailecılık" eleştirisi getirdi. Sosyal medyada, Ünüvar ailesinin atamaları infografiklerle dolaşıyor; Zengin'in yeğeni fotoğrafı, "Kura mı, torpil mi?" başlığıyla paylaşılıyor. Bu tepki dalgası, iktidarı köşeye sıkıştırıyor: Erdoğan, sessiz kalırken, AKP sözcüleri "ifade özgürlüğü" savunmasına sığınıyor. Ama gerçek, acı: TÜİK verilerine göre işsizlik %9'larda gezinirken, nitelikli gençler yurtdışına kaçıyor – liyakat ihlalleri, beyin göçünü tetikliyor. Uzmanlar, bu sistemin verimsiz bürokrasiye yol açtığını söylüyor; Dünya Bankası raporları, Türkiye'nin kamu yönetimi skorunu düşük gösteriyor. Günaydın'ın "Adalet düzeni kurulacak" sözü, umut pompalıyor – ama yol uzun: Bağımsız denetim mekanizmaları, şeffaf KPSS'ler ve nepotizm cezaları şart.

Liyakat skandalı, siyasi depremin habercisi; Zengin'in "gurur duyuyoruz" beyanı, AKP'nin 20 yıllık iktidarının özeti gibi – sadakati liyakatin önüne koymak. Bu sözler, meclis tutanaklarından taşarak sokaklara yayılıyor; gençler, "Bizim geleceğimizi çalıyorlar" diye örgütleniyor. Tartışma, bütçe görüşmelerini gölgelese de, asıl kazanç muhalefete: Liyakat, 2028 seçimlerinin anahtar kelimesi olabilir. İktidar, bu itirafla kendi ayağına sıkmış gibi; Erdoğan'ın reform sinyalleri, bu kaosla boşa düşüyor. Peki, değişim ne zaman? Günaydın'ın haykırışı, cevabı veriyor: "Türkiye aşacak" – yeter ki sesimizi yükseltelim.

AKP'li Zengin'in itirafı, liyakat savaşını kızıştırırken, Türkiye'nin vicdanı ne diyor? Bu tartışma, değişimin tohumu – sulayalım ki büyüsün.