Hatay'ın o sıcak yaz akşamlarında, sokaklar her zamanki gibi kalabalıktı. Armutlu Mahallesi'nde çocuklar top koşturur, komşular kapı önlerinde sohbet eder, hayat akardı. Ama 2013'ün Eylül'ünde, hava birden değişti. Gezi Parkı'ndan doğan o büyük dalga, tüm ülkeyi sarmıştı; barışçıl sesler, özgürlük talepleri, parklar için atılan ilk adımın yankıları. Gençler meydanlarda toplanmış, pankartlar sallanıyor, şarkılar söyleniyordu. Kimse bilmezdi ki, o kalabalığın arasında bir gencin hikayesi, on yıllar boyu sürecek bir mücadeleyle taçlanacaktı. Ahmet Atakan, 22 yaşında, hayat dolu bir delikanlı; ailesinin gururu, arkadaşlarının neşesi. O akşam, protestoların ortasında, bir gaz kapsülünün sesi her şeyi değiştirdi. Sokaklar sessizleşti, gözyaşları yağmur gibi yağdı. Ama o ses, unutulmadı – aksine, daha da büyüdü, adalet arayışının motoru oldu.

İşte o kritik anın detayları, yıllardır beklenen bir kararla gün yüzüne çıkıyor. Anayasa Mahkemesi'nin son kararı, tam 12 yıl sonra, Ahmet'in yaşam hakkının ihlal edildiğini resmen tescil etti. Gaz kapsülünün başına isabet ettiği o fatal vuruş, polis müdahalesinin bir parçasıydı ve soruşturma izni bile verilmeden dosya kapatılmak istenmişti. Hatay Valiliği'nin engeli, ailenin itirazlarını boşa çıkarmış, 2017'de yenilenen başvuru da sonuçsuz kalmıştı. Ama pes etmediler; 2021'de bireysel başvuruyla AYM kapısını çaldılar. Mahkeme, idari dava dairesinin Anayasa'nın 17. maddesindeki özenli inceleme yükümlülüğünü yerine getirmemesini eleştirdi. Yaşam hakkının usul boyutu ihlal edilmiş, bu da sadece bir tespit değil, somut adımlarla telafi edilmeliydi. Karar, Adana Bölge İdare Mahkemesi'ne gönderildi – dosya yeniden açılacak, gerçekler bir kez daha masaya yatırılacak. Üstelik, ailenin manevi yaralarını sarmak için 225 bin TL tazminat hükmedildi. Bu para, elbette acıyı dindirmeye yetmez; ama bir simge, bir onur nişanı gibi parlıyor.

Bu karar, sadece bir ailenin zaferi değil; Gezi'nin tüm mağdurları için bir umut ışığı. Hatırlayın, 2013 Mayıs'ında Taksim'de başlayan o barışçıl eylem, nasıl da büyüdü. Parkı kurtarma girişimi, çevrecilikten demokrasi talebine evrildi; İstanbul'un kalbi gibi attı, Ankara'dan İzmir'e, Hatay'a kadar yayıldı. Ama ne yazık ki, müdahaleler sertleşti – gaz bulutları, cop sesleri, yaralılar... Ahmet, o zincirin halkalarından biriydi. 10 Eylül gecesi, Armutlu'da toplanan kalabalık, polisin gazla karşılık vermesiyle dağıldı. Otopsi raporu, gaz kapsülünün doğrudan kafasına isabet ettiğini doğruladı; ölüm nedeni, beyin travması. Oysa soruşturma? Valilik, polisler hakkında izin vermedi. Aile, savcılara, mahkemelere koşturdu; her kapı yüzlerine kapandı. Yıllar geçti, Gezi davası gibi büyük yargılamalar oldu, ama bireysel hikayeler gölgede kaldı. Ahmet'in annesi, babası, kardeşleri... Onlar, her yıldönümünde meydanlara indi, mumlar yaktı, "Adalet istiyoruz" diye haykırdı. Bu karar, onların inadının meyvesi.

Şimdi, geleceğe bakalım: Bu hüküm, domino etkisi yaratır mı? Adana Bölge İdare Mahkemesi'nin yeniden incelemesi, belki de soruşturma iznini açar; sorumlular hesap verir. Gezi'de hayatını kaybeden diğer gençler – Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan... Onların aileleri de benzer yollardan geçti. Bazıları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitti, ihlaller tescil edildi. Ama AYM'nin bu çıkışı, iç hukukta bir dönüm noktası. 225 bin TL'lik tazminat, devletin vicdanını yokluyor; manevi zararların ötesinde, sistematik sorunları işaret ediyor. Polis müdahaleleri, gaz kullanım protokolleri, soruşturma engelleri... Bunlar, bugünün protesto ortamlarında hâlâ yankılanıyor. Hatay gibi hassas bölgelerde, etnik gerilimler, ekonomik sıkıntılarla birleşince, sokaklar her an alevlenebilir. Bu karar, belki de yetkililere "Tarih tekerrür etmesin" diyor. Aile içinse, kapanış değil; yeni bir başlangıç. Ahmet'in odasındaki posterler, bahçedeki meyve ağaçları... Onlar, o tazminatla belki bir anıt diker, kardeşine bir burs fonu kurar.

Düşünün bir: O gaz kapsülünün sesi, bugün mahkeme koridorlarında nasıl da yankılanıyor. AYM'nin gerekçeli kararında, "İhlalin tespiti yetersiz; tazminatla giderilmeli" deniyor – bu, kuru bir bürokrasi ifadesi değil, insanlık çağrısı. Ahmet, sıradan bir gençti; belki üniversitede okuyor, belki aşık oluyordu. Gezi, onun gibi binlercesini birleştirdi; özgürlük rüzgarı estirdi. Ama o rüzgar, can aldı. Yıllar içinde, belgeseller çekildi, şarkılar yazıldı, anmalar düzenlendi. Hatay'da her 10 Eylül, kalabalık toplanır; mumlar yakılır, türküler söylenir. Bu karar, o anmalara yeni bir soluk getiriyor. Sosyal medyada, dün geceki paylaşımlar patladı: "Adalet gecikse de gelir" yazanlar, "Ahmet yaşıyor" diye haykıranlar. Bazıları, "Bu, Gezi ruhunun zaferi" diyor; diğerleri, "Daha yolun başı" diye uyarıyor. Benim gözümde, bu bir milat. 12 yıl, bir ömür gibi uzun; ama adalet, tıpkı Gezi gibi, bastırılamaz bir güç.

Peki, bu kararın pratik yansımaları ne olur? Yeniden inceleme, polis kayıtlarını, balistik raporları masaya yatırır. Gaz kapsülünün menşei, ateşleyen memur, komuta zinciri... Hepsi sorgulanır. Eğer izin çıkarsa, dava açılır; belki zamanaşımı sınırında. Aile, yıllardır bekledi; şimdi, avukatlarıyla strateji kuruyor. Hatay Valiliği, o eski engelini savunmak zorunda kalacak. Ülke genelinde, benzer davalar canlanır mı? Evet, muhtemel. Gezi'nin 11. yılında, 2024'te bile anmalar sürdü; şimdi, 2025'te bu karar, protesto haklarını güçlendirir. Ama unutmayalım, adalet tek başına yetmez. Eğitim, diyalog, reformlar... Onlar, yeni Ahmet'leri önler. Ahmet'in hikayesi, bir uyarı: Sokaklar, sesimizi duyurur; ama o sesi korumak, hepimizin görevi.

Konsomatris Gazeteci Uçakta Yakalandı!
Konsomatris Gazeteci Uçakta Yakalandı!
İçeriği Görüntüle

Heyecan dorukta, çünkü bu sadece bir sayfa değil; bir kitap. Ahmet'in gülüşü, o kalabalıkta kaybolmadı; mahkeme salonlarında dirildi. Ailesi, belki gözyaşlarıyla karışık bir teb微笑üşle karşılayacak bu haberi. Hatay'ın dar sokaklarında, rüzgar esecek; Gezi'nin tohumları filizlenecek. Gelecek haftalarda, Adana'dan haberler gelecek – izleyin, okuyun, paylaşın. Bu, sizin de hikayeniz; adaletin zaferi, hepimizin zaferi. Ahmet Atakan, 22'sinde aramızdan ayrıldı; ama 35'inde, ruhuyla geri döndü. Ve bu dönüş, Türkiye'nin vicdanını sarsıyor.