Beyaz Saray'ın o meşhur Oval Ofis'inde, sonbahar güneşi camlara vururken, iki liderin masası etrafında dönen sohbetler her zamanki gibi diplomatik bir dansa dönüşmüştü. Donald Trump, elinde kalemle bir kararnamenin imzasını atarken, yan odadan gelen kahkahalarla dolu bir öğle yemeğinin ardından gazetecilerin karşısına geçmişti. Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin en deneyimli figürü olarak, bu ziyaretlerde her zaman bir adım önde olmayı bilirdi. Yıllardır süren ittifaklar, gerilimler ve beklenmedik dostluklar... Hepsi bu masada, bir fincan kahvenin buharında kaybolup gidiyordu. Ama bugün, hava biraz farklıydı. Trump'ın yüzündeki o tanıdık gülümseme, sanki bir satranç tahtasında hamle bekleyen bir ustanın ifadesi gibiydi.
İşte o an, gazetecilerin soruları yağmur gibi yağmaya başladı. "Sayın Başkan, Erdoğan'la görüşmeniz nasıldı?" diye sorulduğunda, Trump'ın gözleri parladı. "Harika bir toplantı yaptık bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'la," dedi, ses tonu yılların politikacı havasını taşıyordu. "Birçok farklı konuda verimli tartışmalarımız oldu, hepsi çok iyi geçti. Kendisi son derece saygın bir lider, birlikte vakit geçirdik, öğle yemeği yedik ve sayısız konuda derin sohbetler ettik." Bu sözler, sadece bir nezaket ifadesi değildi; Trump, Erdoğan'ı "çok saygın" ve "çok akıllı bir adam" olarak nitelendirerek, aralarındaki kişisel bağı vurgulamıştı. Hatırlarsanız, geçmişte bu ikili arasında esen rüzgarlar her zaman ılık olmamıştı. 2019'da S-400 füze sistemleri yüzünden patlak veren kriz, Türkiye'nin F-35 programından dışlanmasına yol açmıştı. O günler, NATO ittifakını sarsmış, Washington'da "güvenilmez müttefik" tartışmalarını alevlendirmişti. Trump o zamanlar bile Erdoğan'ı kollamaya çalışmış, ama Kongre'nin baskısı ağır basmıştı. Şimdi, 2025'in eşiğinde, tarih tekerrür mü ediyor, yoksa yeni bir sayfa mı açılıyor?
Görüşmenin gölgesinde, asıl bomba F-35 sorusuyla patladı. Bir muhabir, "Türkiye ile F-35 konusunda anlaşmaya varabilir misiniz?" diye sorduğunda, Trump'ın yanıtı odada bir sessizlik yarattı. "Türkiye ile F-35 konusunda kolayca anlaşma yapabiliriz," dedi, kelimeleri dikkatle seçerek. "Ama önce Erdoğan'ın bizim için bir şey yapması gerekiyor." Bu cümle, yılların birikmiş hesaplaşmasını özetliyordu. Ne demekti bu "bir şey"? Trump hemen detaylara girmedi, ama ipuçları ortadaydı. Konuşmanın devamında, Rusya'dan petrol alımı konusu gündeme geldi. "Bunun hakkında bir şey söylemek istemiyorum," diye devam etti Trump, gülümseyerek. "Ama istersem yapacak. Ona 'Tamam, onlardan petrol almayı bırak' demedim, ama bırakacağını düşünüyorum. Neden mi? Çünkü alabileceği pek çok başka yer var. Türkiye'nin seçenekleri bol. Erdoğan harika bir cumhurbaşkanı, çok zeki bir adam. Doğru olanı yapacak." Burada, Ukrayna savaşıyla derinleşen enerji krizinin izleri belli oluyordu. 2022'den beri Türkiye, Rusya'dan rekor seviyede petrol ithal etmişti – tam 2024'te 50 milyar doları aşan bir rakam. Batı'nın yaptırımları altında ezilen Moskova, Ankara'yı bir can simidi gibi görmüştü. Trump'ın bu çıkışı, sadece ekonomik bir uyarı değil, jeopolitik bir restti: "Bizimle ol, yoksa F-35'ler rafa kalkar."
Peki, bu şartın arkasında ne yatıyor? Hatırlayalım, F-35 krizi 2019'da patlak verdiğinde, Türkiye 1.4 milyar dolar ödemiş, ama uçaklar gelmemişti. O paralar, hala ABD hazinesinde yatıyordu. Erdoğan, o günlerde "Bizim paramızla oynuyorlar" diye haykırmış, alternatifler aramaya başlamıştı – Eurofighter'lar, hatta yerli projeler. Ama F-35'in cazibesi başkaydı: Beşinci nesil stealth teknolojisi, NATO'nun omurgası. Şimdi, Trump'ın dönüşüyle umutlar yeşermişti. 2024 seçimlerini kazanan Trump, ilk iş olarak "America First" politikasıyla müttefikleri sıkıştırmaya başlamıştı. Erdoğan'ın Beyaz Saray ziyareti, tam da bu stratejik dönemeçteydi. Görüşmede, sadece F-35 değil, Suriye'deki gelişmeler de masadaydı. Trump, Erdoğan'ı Suriye'nin "ele geçirilmesi"nden dolayı tebrik etmiş, "Kimse bilmiyor ama o yaptı. 2000 yıldır deniyorlar, tebrikler dedim, konuşmak istemedi" diye espri yapmıştı. Bu, Barış Pınarı Harekâtı'nın yankıları gibiydi – 2019'daki o operasyon, Trump'ın yeşil ışığıyla başlamıştı zaten.
Ama Trump'ın Erdoğan'a duyduğu bu "saygı" boşuna değildi. Lider, onu "tough man" olarak tanımlamış, hatta Patriot füzeleri ve yeni ticaret anlaşmaları için kapıları aralamıştı. Yine de, petrol resti havayı germişti. Erdoğan, Rusya'yla ilişkilerini dengelemeye çalışan bir usta. Gazprom'la yapılan anlaşmalar, Karadeniz gazı projeleri... Ama Trump'ın mesajı net: "Bizim için bir hamle yap." Bu hamle, belki de Rusya petrolünü kesmek, belki de Ukrayna'ya daha fazla destek – ya da Ortadoğu'da bir uzlaşı. Konuşmanın bir başka köşesinde, Trump Gazze ve Batı Şeria'ya değinmişti. "Bölgedeki liderlerle önemli görüşmeler yaptım," demiş, "Umarım yakında bir çözüm buluruz." Netanyahu'yla yaptığı konuşmayı anlatarak, "İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceğim. Onunla konuştum, buna müsaade etmeyeceğim. Yeter artık, durma zamanı" diye eklemişti. Erdoğan, Filistin davasının en sesli savunucularından biri olarak, bu sözleri not almıştı herhalde. Belki de F-35'in anahtarı, bu ortak zeminlerde yatıyordu.
Şimdi gelelim geleceğe. Bu görüşme, sadece bir sohbet miydi, yoksa yeni bir dönemin habercisi mi? Trump'ın üslubu her zamanki gibi blöf ve gerçeklik karışımı. Erdoğan ise, yılların verdiği tecrübeyle, "akıllı adam" sıfatını hak ediyor. Eğer petrol akışı kesilirse, F-35'ler göklerde süzülebilir – Türkiye'nin hava gücü, NATO standartlarında yenilenir. Ama ya kesilmezse? Alternatifler hazır: Güney Kore'den KF-21, Avrupa'dan Rafale. Yine de, Trump'ın eli güçlü; Kongre hala S-400'ü unutmadı. X platformunda (eski Twitter) dönen yorumlar da bunu gösteriyor: Bazıları "Erdoğan taviz vermez" diyor, diğerleri "Bu, büyük bir anlaşmanın başlangıcı" diye umutlanıyor. Benim yorumum? Tarih, bu ikilinin beklenmedik ittifaklarını defalarca yazdı. 2018'deki rahip Brunson krizi çözülmüştü, Suriye'de yeşil ışık verilmişti. Şimdi, 2025'in sonbaharında, F-35 masaya dönüyor. Ama unutmayın, diplomasi bir poker oyunu – ve Trump, blöf ustası.
Bu arada, görüşmenin arka planında TikTok kararnamesi imzalanırken, dünya başka bir sayfayı çeviriyordu. Trump, Çin'e karşı sertleşirken, Erdoğan'la masada Türkiye'nin rolü büyüktü. Ticaret hacmi 30 milyar dolara yaklaşmıştı, ama savunma sanayii hala kilit. Erdoğan'ın dönüşünde, Ankara'da basın açıklaması bekleniyor – belki de "Biz hazırız, ama şartlar karşılıklı" diyecek. Heyecan dorukta; bu, sadece iki liderin sohbeti değil, küresel güç dengelerinin yeniden çizimi. Eğer Erdoğan o "bir şeyi" yaparsa, F-35'ler İstanbul semalarında test uçuşu yapabilir. Yoksa, kriz uzar, NATO'da çatlaklar derinleşir. İzleyip görelim, ama bir şey kesin: Bu masadan çıkan her kelime, yarınların haritasını çiziyor.
Düşünün bir: Yıllar önce, Trump Erdoğan'ı telefonla aramış, "Rahip'i bırak, rahatlarsın" demişti. Şimdi, petrol borularını işaret ediyor. Erdoğan ise, her seferinde kendi kartlarını oynuyor – Suriye'de, Libya'da, Azerbaycan'da kazanan taraf o. F-35, bu zincirin halkası. Teknik detaylara inelim: F-35, Lockheed Martin'in gururu, 40 bin feet irtifada sessizce süzülen bir hayalet. Türkiye, 100 adet sipariş vermişti, ama S-400'ler yüzünden programdan atılmıştı. Maliyet? Adet başına 80 milyon dolar, artı eğitim ve bakım. Eğer anlaşma olursa, TUSAŞ'ta montaj hatları yeniden canlanır, binlerce işçi umutlanır. Trump'ın "kolayca anlaşırız" demesi, bu hayali gerçek kılıyor – ama o "önce" kelimesi, her şeyi değiştiriyor.
Ortadoğu'nun diğer yaraları da masadaydı. Trump'ın Gazze için "yakında çözüm" vaadi, Erdoğan'ın Hamas'la diyaloglarını hatırlatıyordu. Batı Şeria ilhakı reddi ise, Netanyahu'yu kızdıracak cinsten. Erdoğan, bu konularda Trump'la aynı safta mı duracak? Belki de F-35'in karşılığı, Filistin'de bir ateşkes girişimi. Veya Ukrayna'ya İHA sevkiyatı artışı. Seçenekler sonsuz, ama zaman daralıyor. 2025'in bu sıcak günlerinde, Beyaz Saray'ın koridorları fısıldıyor: Değişim kapıda.
Sonuçta, bu görüşme bir dönüm noktası. Trump'ın Erdoğan'a duyduğu o "tough respect", ittifakı kurtarabilir. Ama şartlar masada durdukça, heyecan bitmeyecek. Türkiye, NATO'nun doğu kalesi olarak, F-35'lerle güçlenecek mi? Yoksa yeni arayışlara mı yönelecek? Cevap, önümüzdeki haftalarda gelecek. Şimdilik, bu sözler havada asılı: "Önce bizim için bir şey yap." Ve dünya, nefesini tutmuş bekliyor.