Türkiye ekonomisi, 2018 yılından bu yana derin bir toplumsal ve ekonomik tahribatın içine sürüklendi. Kur krizi, faiz sarmalı ve seçim söylemlerinin yarattığı ekonomik belirsizlik, vatandaşın alım gücünü adeta eritti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2018 genel seçimleri öncesinde “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” sözleri, o dönemde dolar kuru 4.76, euro 5.50, politika faizi yüzde 17.75, domatesin kilosu 3.4 TL, etin kilosu 43.8 TL, dizel bir araba fiyatı ise 125 bin TL seviyesindeyken sarf edilmişti. Ancak aradan geçen 7 yılda bu rakamlar, hayat pahalılığı ve enflasyonun etkisiyle inanılmaz boyutlara ulaştı.
2018’den bugüne dolar kuru, euro kuru, faiz oranları ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları katlanarak arttı. Haziran 2018’de yüzde 15.39 olan enflasyon, 2022 yılında yüzde 85.51’e fırlayarak tarihi bir rekor kırmıştı. Ekonomi yönetiminin defalarca yukarı yönlü revize etmek zorunda kaldığı enflasyon hedefleri, vatandaşın alım gücünü her geçen gün daha da zayıflattı. 2025 yılı itibarıyla enflasyon yüzde 32.95 seviyesinde seyrediyor; bu da faiz ile ilgili yetki istenilen dönemin iki katı yüksekliğinde bir oran.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun enflasyon sepetindeki tüm kalemlerde fiyat artışları dikkat çekici boyutlara ulaştı. Haziran 2018’de 1.686 TL olan bir çamaşır makinesi, yüzde 1.500’lük zamla bugün ortalama 27 bin TL’den satılırken, bir kilogram zeytinin fiyatı aynı dönemde 22 TL’den 370 TL’ye fırladı. 7 yıllık süreçte litresi 8.6 TL olan ayçiçek yağı fiyatı yüzde 1.992’lik zamla 179 TL’ye, o dönemde 125 bin TL’ye alınan bir otomobil ise bugün 1.3 milyon TL’ye kadar çıktı.
Bu fiyat artışları, vatandaşın yaşam koşullarını derinden etkiledi. 27 bin 111 TL’ye çıkan açlık sınırı ve 88 bin TL’yi aşan yoksulluk sınırı, milyonlarca emekli ve asgari ücretlinin yıllardır büyük bir yaşam savaşına mahkum olduğunu gözler önüne seriyor. Ekonomik kriz, sadece fiyatlara yansımakla kalmadı; aynı zamanda toplumsal eşitsizliği derinleştirdi, gelecek endişesini artırdı.
Son 7 yılda yaşanan ekonomik tahribat, sadece rakamlardan ibaret değil. Bu süreçte milyonlarca insan, alım gücünün azalması, işsizlik, gelecek kaygısı ve ekonomik belirsizlikle başa çıkmak zorunda kaldı. Ekonomik politikaların yarattığı bu tahribat, toplumun her kesimini derinden etkiledi ve geleceğe dair belirsizlikleri artırdı. Yaşanan bu süreç, Türkiye ekonomisinin yeniden yapılandırılması ve sürdürülebilir bir büyüme modeline geçilmesi gerekliliğini bir kez daha ortaya koydu.