Boston’daki federal bir mahkemede yaşanan çarpıcı bir hesaplaşma, akademi dünyasını sarsan bir karar ile sonuçlandı. ABD Bölge Yargıcı Allison Burroughs, 3 Eylül 2025’te verdiği kararla, Trump yönetiminin Harvard Üniversitesi’ne sağlanan 2,2 milyar dolarlık araştırma fonunu iptal etme hamlesinin yalnızca yasa dışı değil, aynı zamanda akademik özgürlüğe karşı küstah bir saldırı olduğunu ilan etti. Bu tarihi karar, Ivy League’in dev ismi Harvard için büyük bir zafer olarak kayıtlara geçti. Üniversite, Beyaz Saray ile çok yönlü bir çatışmada mücadele verirken, bu karar sadece hayati fonları geri getirmekle kalmıyor, aynı zamanda hükümet gücünün sınırları, ifade özgürlüğü ve Amerika’da yüksek öğrenimin geleceği hakkında yakıcı sorular ortaya atıyor.
Bu çatışmanın kökeni, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısı ve ardından Gazze’de başlayan savaş sonrası Harvard’ın kampüsünü ve diğer üniversiteleri kasıp kavuran Filistin yanlısı protestolara dayanıyor. Trump yönetimi, Harvard’ı antisemitizm ve “radikal sol” ideolojilere göz yummakla suçlayarak, kanser tedavileri, bulaşıcı hastalıklar ve Parkinson araştırmaları için kritik öneme sahip yüzlerce araştırma hibesini iptal etti. Ancak Harvard geri adım atmadı ve yönetimin bu hamlelerinin üniversitenin entelektüel ruhunu kontrol altına alma girişimi olduğunu savundu.
Beyaz Saray’ın Harvard’a yönelik kampanyası sadece fon kesintileriyle sınırlı kalmadı. Yönetim, uluslararası öğrencilerin—Harvard’ın öğrenci nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan—kayıtlarını engellemeye çalıştı, üniversitenin akreditasyonunu tehdit etti ve federal sivil haklar yasalarını ihlal ettiği gerekçesiyle daha fazla fon kesintisi yolunu açtı. 11 Nisan tarihli bir mektupta, Trump yönetiminin bir görev gücü, Harvard’dan yönetimini yeniden yapılandırmasını, işe alım ve kabul politikalarını “görüş çeşitliliği” sağlamak için değiştirmesini ve bazı akademik programları sonlandırmasını talep etti. Harvard’ın başkanı Alan Garber, bu talepleri eşi görülmemiş bir müdahale olarak nitelendirerek, yönetimin kampüsün “entelektüel koşullarını” dikte etmeye çalıştığını belirtti.
Mahkeme salonundaki drama, 21 Temmuz 2025’te Harvard’ın Trump yönetimiyle Boston’daki federal mahkemede karşı karşıya gelmesiyle doruğa ulaştı. Üniversitenin hukuk ekibi, fon iptallerinin misilleme niteliğinde olduğunu ve Birinci Anayasa Değişikliği’nin ifade özgürlüğü korumalarını ihlal ettiğini savundu. Yönetimin avukatı Michael Velchik ise Harvard’ın “kanser araştırmaları yerine kampüs protestocularını önceliklendirdiğini” iddia ederek, hükümetin antisemitizmle mücadele etmeyen kurumlara fon sağlamama hakkı olduğunu öne sürdü. Ancak Yargıç Burroughs bu argümanlardan etkilenmedi. İki saat süren hararetli duruşmada, yönetimin herhangi bir politika gerekçesiyle fonları iptal edebileceği iddiasına şüpheyle yaklaştığını ifade ederek, bunun “büyük bir engel” olduğunu belirtti.
Bu çatışmanın temelleri, 2023 ve 2024 yıllarında Harvard kampüsünü saran çalkantılı protestolara uzanıyor. Yahudi ve İsrailli öğrenciler, “iğrenç ve kınanması gereken” muamelelerle karşılaştıklarını bildirdi. Harvard, kampüs güvenliğini güçlendirmek ve protesto politikalarını gözden geçirmek gibi adımlar attığını belirtse de, Trump yönetimi bunu bir fırsat olarak gördü ve Harvard’ı antisemitizme göz yummakla suçladı. 26 Ağustos 2025’teki bir kabine toplantısında, Trump bizzat Harvard’ın anlaşmazlığı çözmek için “en az 500 milyon dolar” ödemesini talep ederek, Eğitim Sekreteri Linda McMahon’a “Pek kötüydüler. Pazarlık yapma” talimatını verdi. Yönetimin sert tutumu, Columbia Üniversitesi gibi diğer Ivy League okullarıyla yaptığı anlaşmalarla karşılaştırıldı; Columbia, Temmuz ayında fonlarını geri almak için 220 milyon dolar ödemeyi kabul etmişti.
Harvard ise diğer üniversitelerden farklı olarak pes etmedi. Fon iptallerine karşı dava açan tek kurum olan Harvard, yönetimin eylemlerinin hem anayasal haklarını hem de federal fonların kesilmesi için uzun bir soruşturma ve kongreye bildirim gerektiren Sivil Haklar Yasası’nın VI. Başlığı’nı ihlal ettiğini savundu. Üniversite başkanı, fon kesintilerinin Harvard’a yılda yaklaşık 1 milyar dolara mal olabileceğini, bu durumun işten çıkarmalara ve işe alımların dondurulmasına yol açarak araştırma kapasitesini sekteye uğratabileceğini uyardı.
Hukuki mücadele devam ederken, kamuoyu ikiye bölündü. X gibi sosyal medya platformlarında, bazıları Trump’ın üniversiteleri sorumlu tutma çabalarını överken, bir kullanıcı, “Harvard yıllardır vergi mükelleflerini sömürüyor ve uyanık saçmalıkları teşvik ediyor. Ödeme zamanı!” diye yazdı. Diğerleri ise yönetimin eylemlerini akademik özgürlüğe bir saldırı olarak kınadı; önde gelen bir akademisyen, “Bu antisemitizmle ilgili değil, üniversitelerin ne öğreteceğini ve kimi işe alacağını kontrol etmekle ilgili. Tehlikeli bir emsal” şeklinde bir paylaşım yaptı. Crimson Courage adlı bir grup, Boston’daki mahkeme binası önünde Harvard’ın fonlarının geri getirilmesini talep eden pankartlarla gösteri düzenledi, yansımaları mahkeme binasının pencerelerinde göründü.
Eski Başkan Barack Obama tarafından atanan Yargıç Burroughs, kararını keskin bir netlikle verdi. Antisemitizmle mücadelenin meşru bir endişe olduğunu kabul etse de, yönetimin asıl amacının Harvard’ı boyun eğdirmek olduğunu ve bu nedenle Birinci Anayasa Değişikliği’ni ihlal ettiğini belirtti. Karar, yönetimin Harvard’ın araştırma fonlarını daha fazla kesmesini yasakladı ve 2,2 milyar dolarlık hibelerin geri getirilmesini emretti. Burroughs, ayrı bir davada yönetimin uluslararası öğrenci kayıtlarını durdurma girişimini de engellemişti, bu da Harvard’ın küresel akademik bir güç merkezi konumunu güçlendirdi.
Bu kararın yankıları büyük oldu. Sadece Harvard’ın çığır açan araştırmalarına devam etme yeteneğini güvence altına almakla kalmadı, aynı zamanda hükümetin akademik kurumlara müdahalesine karşı bir emsal oluşturdu. Ancak mücadele henüz bitmiş değil. Trump yönetimi, kararı temyize götüreceğini açıklarken, Beyaz Saray sözcüsü, Harvard’ı öğrencileri ayrımcılıktan korumakta başarısız olmakla suçladı. Dava, Yüksek Mahkeme’ye kadar uzanabilir; burada federal hibelerle ilgili yakın tarihli bir karar, bölge mahkemelerinde itirazlara alan bırakarak belirsizlik yaratıyor.
Harvard, anlaşma görüşmelerini sürdürürken bir yol ayrımında. Akademik özerkliğini savunmaya devam mı edecek, yoksa Beyaz Saray’ın amansız kampanyasını sona erdirmek için bir anlaşma mı yapacak? Şimdilik, yargıcın kararı, yüksek öğrenimi özgür düşüncenin kalesi olarak görenler için bir umut ışığı. Harvard ile Trump yönetimi arasındaki bu çekişme sadece para meselesi değil; akademinin ruhu, gücün sınırları ve entelektüel özgürlük için süregelen mücadeleyle ilgili.