Nepal coğrafyası, yüzyıllardır yukarıdan gelen bir değişime tanıklık etmedi. Bu kadim ülkede her köklü dönüşüm, halkın isyan ederek sokağa çıkmasıyla gerçekleşti. Son olarak, 2025 yılında Z kuşağı, yoksulluk, yolsuzluk ve sansüre karşı başlattığı büyük isyanla yüzlerce yıldır süren kayırmacılık döngüsünü şiddetle kırmayı başardı. Onlarca genç hayatını kaybederken, hükümet bu patlamanın ardından istifa etmek zorunda kaldı. Bu sahne, Nepal için ne kadar trajik olsa da, aynı zamanda tarihsel bir tekerrürün son perdesiydi: Rejimler yıkılıyor, krallar tahtan indiriliyor ancak asıl sorun olan kayırmacılık ve liyakatsizlik hep geri dönüyordu. Ancak bu kez, dijital çağda büyüyen ve adaletsizliği yalnızca yaşamakla kalmayıp ekranda kıyaslayan yeni bir nesil, tarihin pasif seyircisi değil, aktif öznesi olduğunu kanıtladı.
2025 İsyanı: Sansürün Sonucu 72 Can Oldu
Bu son devrimci dalganın fitilini ateşleyen olay, 4 Eylül 2025'te hükümetin tam 26 sosyal medya platformunu yasakladığını duyurması oldu. Hükümet bu kararı yalan haberlerle mücadele gerekçesiyle açıklasa da, herkes bunun bir sansür hamlesi olduğunu biliyordu. Nepal'de internet, özellikle iş bulmanın, haberleşmenin ve örgütlenmenin en kritik mecrasıydı. Yasağın hemen ardından VPN indirmeleri rekor seviyelere ulaştı. Üniversitelerde ve liselerde bir araya gelen gençler, sloganlarını netleştirdi: "Sansürü değil, Yolsuzluğu kapatın!" Bu slogan, birkaç gün içinde ülkenin ortak çağrısı haline geldi. 8 Eylül’de, on binlerce insan Mytigar Mandala Meydanı'nı doldurdu. Polisin sert müdahalesine, gaz ve plastik mermilere rağmen kalabalık dağılmadı. Polis, ne yazık ki gerçek mermilere başvurdu ve o gün meydana gelen çatışmalarda 19 genç hayatını kaybetti. Kanlı okul formaları ulusal hafızaya kazınırken, 9 Eylül’de öfke kontrol edilemez boyutlara ulaştı. Hükümet binası ateşe verildi, Parlamento salonu yandı. Aynı akşam Başbakan Oli istifa etmek zorunda kaldı ve sosyal medya yasağı kaldırıldı. Yangınlar söndüğünde, isyan sırasında hayatını kaybedenlerin sayısı 72’ye yükselmişti.
Yüzyıllık Baskı: Kast Sistemi ve Rana Yönetimi
Nepal'in bu bitmek bilmeyen döngüsü, yüzyıllar boyunca Hindu kast sistemi üzerine kurulu toplumsal yapısından beslendi. Bu sistemde insanlar doğuştan gelen katı bir hiyerarşiye konumlandırılmıştı. En üstte rahipler ve bilgeler, ardından savaşçı Çetriler ve tüccarlar geliyordu. En altta bulunan Dalitler ise toplumun dokunulmazları olarak kabul ediliyordu. Dalitler, aynı kuyudan su içemez, aynı tapınağa giremez, hatta bir bakkaldan alışveriş yaparken bile parayı tezgaha bırakmak zorundaydı. Bu toplumsal ayrım, Nepal'in yerlisi olan Nevar halkında Hinduizm ve Budizm'in eşsiz bir sentezi içinde varlığını sürdürüyordu.
- yüzyılda parçalı olan bu coğrafya, Pritvin Narayanşah tarafından 1769'da Katmandu vadisinin ele geçirilmesiyle birleşti. Ancak kısa süre sonra 1814’te İngilizler savaş açtı ve 1816 Sugauli Anlaşması ile Nepal topraklarının üçte birini kaybetti. Nepal bağımsızlığını koruyan nadir ülkelerden biri olsa da, Gurkalar İngiliz ordusunda hizmet etmeye başladı.
Asıl kopuş, 1846’da Jung Bağer Rana’nın saray darbesiyle iktidarı ele geçirmesiyle yaşandı. Kot Katliamı'nda rakiplerini tasfiye eden Rana ailesi, krallığı sadece isimde bırakarak gerçek iktidarı 100 yıl boyunca elinde tuttu. Bu dönem, modernleşmenin bilinçli olarak engellendiği, eğitimin yalnızca üst kaslara açıldığı ve kadınlara tamamen yasaklandığı "nefessiz bir yüzyıl" olarak halkın belleğinde kaldı. İngilizler, komünist Çin'e ve bağımsızlık isteyen Hindistan'a karşı tampon devlet olarak işlev görmesi nedeniyle bu düzeni destekliyordu.
Demokrasi Hayal Kırıklığı ve Maoist Ayaklanma
II. Dünya Savaşı sonrası Hindistan'ın bağımsızlığı, Nepal için güçlü bir ilham kaynağı oldu. 1950’lerde beklenmedik bir gelişme yaşandı; Kral Tribvan, Rana’ların gölgesinde kalmayı reddederek muhalefetin safına geçti. 1951 Delhi Anlaşması ile Rana ailesi iktidarı paylaşmaya razı oldu ve çok partili seçimler vaadedildi. Ancak 100 yıl boyunca siyasetten dışlanmış halkın ne kurumsal tecrübesi ne de liyakatli kadrosu vardı. Yeni koalisyonlar hızla dağıldı, bürokrasi eski sadakat ağları üzerinden işlemeye devam etti ve halk somut bir değişim göremedi.
Bu istikrarsızlık, 1960'ta Kral Mahendra’nın Parlamentoyu feshederek pançayat sistemini kurmasına zemin hazırladı. Bu sistemde partiler yasaklandı ve tüm yetki kralda toplandı. Köylerde feodal düzen sürerken, üniversite mezunları dahi iş bulamıyordu. Bu ekonomik sıkıntılar, 1970'lerin sonunda başlayan Körfez göçüyle bir nebze hafiflese de, aileler birbirinden koptu ve eşitsizlikler daha da büyüdü.
Tüm bu biriken öfke, 1990'da patladı ve Kral Birandra çok partili demokrasiyi ilan etmek zorunda kaldı. Ancak koalisyon hükümetleri yine iç çekişmelerle dağılınca, 1996'da Nepal Komünist Partisi halk savaşı ilan etti. Maoist ideoloji, feodal ve kast temelli baskıya karşı kırsal kesimlerden destek buldu. Bu isyan, binlerce kadının silahlanarak politik mücadelede ön safa geçmesini ve Dalitlerin bir siyasi hareketin içinde ilk kez özne haline gelmesini sağlayarak Nepal tarihinde bir dönüm noktası oldu.
Kutsallığın Kaybı ve Modern Nepotizmin Yükselişi
Monarşinin sarsılmaz temeli olan kutsallık inancı, 1 Haziran 2001 gecesi yaşanan şok edici Narayan Hiti sarayı katliamıyla parçalandı. Veliaht Prens Dipendra'nın Kral Brandra ve Kraliçe Ayş Varya dahil pek çok aile üyesini öldürmesi, halkın gözünde Tanrı Vişnu'nun yeryüzündeki sureti sayılan kraliyet ailesinin ilahi bağının çözülmesi anlamına geldi. Tahta geçen Kral Genendentra’nın 2005’te parlamentoyu feshetmesi, normalde düşman olan Maoistler ile Demokratik Partileri birleştirdi. 2006’da ülke tarihinin en büyük gösterileri patlak verdi ve 2008’de monarşi resmen kaldırılarak cumhuriyet ilan edildi.
Ancak asıl sınav olan anayasa yazımı, yıllarca süren derin görüş ayrılıklarıyla başarısızlığa uğradı. 2015'teki büyük depremde (7.8 büyüklüğünde) yardımların siyasal sadakat üzerinden dağıtıldığı iddiaları halkın devlete olan güvenini sarsarken, 2017 seçimlerinden sonra siyaset, tamamen aile bağları üzerinden şekillendi. Eski Başbakan Şer Bahadır Devbağ'nın eşi Arzu Rana Devba parti kadroları üzerinde büyük etki kurarken, Praçanda'nın damadı büyük ihalelerle gündeme geldi. Oli gibi liderler, devlet kurumlarını liyakatle değil, sadakatle kendisine bağlı isimlerle doldurdu. İşsizliğin çözülememesi üzerine Körfez göçü fiilen devlet stratejisi haline geldi.
Z Kuşağı Devrimi: Yolsuzluğun Ekran Yüzü
Ülkenin milli gelirinin üçte biri göçmen işçilerin gönderdiği paraya dayanırken, sosyal medyanın yaygınlaşması, gençlerin sadece kendi yoksulluklarını değil, aynı zamanda siyasetçi çocuklarının ayrıcalıklı ve şatafatlı hayatlarını da görmelerini sağladı. Siyasilerin çocuklarının lüks arabalar, Batı markaları ve yurt dışı gezileriyle paylaştığı her fotoğraf, halkın gözünde yolsuzluğun somut bir kanıtı haline geldi.
Kayırmacılığın soyut bir kavram olmaktan çıkıp somutlaşmasıyla, gençler seçimlerden önce "No Natag" kampanyası başlattı ve TikTok videoları viral oldu. Hükümetin bu paylaşımları yasaklama girişimi, yüksek mahkeme tarafından ifade özgürlüğü gerekçesiyle engellendi. Bu durumun zirvesinde, Katmandu’da rap müzik yapan genç mühendis Balenşa, bağımsız aday olarak belediye başkanı seçildi ve partiler dışındaki değişimin mümkün olduğunu kanıtladı.
2025 olayları, yalnızca bir hükümetin düşüşü değil, Z kuşağının çağını başlattığının kesin bir göstergesiydi. Bu kuşak, adaletsizliği sadece Nepal'de değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde kıyasladı ve paylaştı. Sudan (2019), Sri Lanka (2022) ve Bangladeş (2024) gibi ülkelerde de benzer şekilde ayaklanan bu nesil, pasif bir seyirci olmayacağını ilan etti ve bu isyan dalgasının durmayacağı öngörülüyor. Nepal'in kadim döngüsü bu kez, dijital çağın getirdiği yeni bir bilinç ve cesaretle sarsılıyor ve sıradaki isyanın hangi ülkenin Z kuşağında patlak vereceği tüm dünyanın merak konusu olmaya devam ediyor.