Türkiye'nin güney sınırlarında yaşanan gelişmeler ve Suriye'deki jeopolitik dengeler, uzun süredir Ankara'daki siyasetin merkezinde yer alıyor. Ancak son dönemde bu tartışmalar, kamuoyunun dikkatini yeniden çözüm sürecini anımsatan bir gündeme çevirdi. Konuşmacıların ve uzmanların katıldığı programlarda dile getirilen iddialar, özellikle de terör örgütü PKK'nın Suriye'deki yapılanması olarak bilinen PYD/YPG'nin statüsü hakkında çarpıcı açıklamaları beraberinde getirdi.
Tartışmalar, PYD ve YPG'nin 2003 yılında PKK tarafından Suriye'de kurulan bir örgütlenme olduğu iddiası üzerine yoğunlaşıyor. Uzmanlara göre bu örgütler, Suriye İç Savaşı'nın ardından bölgedeki güç boşluğundan faydalanarak ülkenin kuzeyinde "Rojova" adı altında bir özerk bölge kurdu. Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenliği için bir "kırmızı çizgi" olarak kabul edilirken, uluslararası arenadaki bazı çevrelerin bu oluşumları meşru bir yapı olarak gösterme çabaları da dikkat çekiyor.
Bu minvalde, dış politika kulislerinden gelen ve "PYD artık PKK'nın bir uzantısı değil" şeklindeki açıklamalar büyük tepki çekiyor. Bir televizyon programında bu konuyu değerlendiren bir konuşmacı, bu açıklamaların arkasında daha büyük bir planın olduğunu ileri sürdü. Konuşmacıya göre, asıl amaç Irak'ta PKK'nın silah bırakıyormuş gibi gösterilmesiyle eş zamanlı olarak Suriye'deki YPG'nin meşruiyet kazanması ve bir devlet yapısına dönüşmesi. Bu durumun, yıllardır süren mücadeleyi hiçe saymak anlamına geldiği belirtiliyor.
Ancak gündemdeki en çarpıcı iddia, Meclis'te kurulması planlanan bir komisyonun Abdullah Öcalan ile görüşme ihtimali oldu. Gazetelerde ve haber sitelerinde yer alan bilgilere göre, siyasi partilerin bu komisyona temsilci göndermesi ve komisyonun ihtiyaç duyulması halinde İmralı'ya giderek Öcalan ile temas kurması öneriliyor. Bu öneri, özellikle DEM Parti temsilcileri tarafından güçlü bir şekilde savunulurken, Meclis'teki diğer partilerin de bu sürece dahil edilmesi, tartışmaların boyutunu daha da büyütüyor. DEM Parti’den yapılan açıklamalar, komisyonun barış ve demokratikleşme adına Öcalan'ın görüş ve düşüncelerini dinlemesi gerektiğini vurguluyor.
Ancak bu tür bir girişimin sonuçları hakkında sert eleştiriler de bulunuyor. Özellikle videodaki konuşmacı, bir komisyonun "50 bin kişinin katili" olarak tanımladığı Öcalan'ı ziyaret etmesinin "ihanet" olacağını belirtiyor. Bu ziyaretin, Türk milletinin iradesine bir suikast olacağını ve Öcalan'ın meşrulaştırılmasına hizmet edeceğini iddia ediyor. Hatta bu fikrin daha önceki çözüm sürecinde kamuoyuna sızan İmralı tutanaklarından kaynaklandığına dikkat çekiliyor. Bu tutanaklarda Öcalan'ın, Meclis'ten bir Anayasa Komisyonu'nun gelmesini ve onlarla tartışmayı talep ettiği, aksi takdirde "büyük savaş" çıkacağı yönünde imalar yaptığı söyleniyor.
Tüm bu gelişmelerin ışığında, kamuoyunda "yeni bir süreç mi başlıyor?" sorusu yüksek sesle sorulmaya başlandı. Meclis'te atılacak adımlar ve siyasi partilerin bu konudaki tutumları, Türkiye'nin geleceği için kritik bir virajı işaret ediyor. Ancak işin perde arkasında yatan ve yıllarca gizlenen o gerçek, tüm bu tartışmaların ana nedenini oluşturuyor. Dışarıdan bakıldığında barışçıl ve diplomatik bir çözüm arayışı gibi görünen bu adımların, aslında daha önceden varılan bir mutabakatın hayata geçirilmesi olduğu, bu gizli anlaşmanın detaylarının ise kamuoyundan saklandığı ortaya atılan en büyük iddialar arasında yer alıyor.