İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik hazırlanan iddianame, Türkiye siyasetinde deprem etkisi yarattı. Gizli tanık ifadeleri, sinyal kesici cihazlar ve CHP kurultayının suç örgütü olarak nitelendirilmesi gibi şaşırtıcı detaylar, Erdoğan'ın erken seçim stratejisini işaret ediyor. Demokrasinin boğazlandığı bu süreçte, CHP kapatma davası gerçek mi oluyor? Tüm sırlar ve analizler için tıklayın, gerçeği keşfedin!

Türkiye'nin siyasi arenası, son günlerde adeta bir fırtınanın ortasında kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na karşı savcılık tarafından hazırlanan iddianame, sadece bir belediye soruşturmasını değil, ülke genelinde muhalefetin geleceğini tehdit eden bir domino etkisini başlattı. Bu belge, kamuoyunda "İmamoğlu iddianame" olarak anılan ve sosyal medyada binlerce kez aranan bir skandalın merkezinde yer alıyor. İddianamenin detayları, hukukçuları bile hayrete düşürürken, CHP'ye yönelik kapatma hamlesi ise demokrasi tartışmalarını alevlendirdi. Peki, bu süreçte neler yaşandı? Hangi gizli tanıklar devreye girdi ve Erdoğan'ın erken seçim planı nasıl şekilleniyor? Bu haberimizde, iddianamenin en ince ayrıntılarına inerek, Türkiye'nin siyasi kaderini belirleyebilecek bu gelişmeleri masaya yatırıyoruz.

Öncelikle, iddianamenin ortaya çıkışını hatırlayalım. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek imzalı belge, 11 Kasım 2025'te kamuoyuna duyuruldu ve anında borsa endeksinde sert düşüşlere yol açtı. Piyasalar, bu tür siyasi belirsizliklere her zamanki hassasiyetini göstererek tepki verdi; ancak asıl sarsıntı, iddianamenin içeriğinde yatıyordu. Savcılık, İmamoğlu ve ekibinin "çıkar amaçlı suç örgütü" kurduğunu iddia ederek, kamu kaynaklarının usulsüz yönlendirildiğini öne sürdü. Bu suçlamalar, sadece belediye ihaleleriyle sınırlı kalmadı; CHP'nin 2023 kurultayından başlayarak, partinin en üst düzey etkinliklerine kadar uzandı. İddianame, Toplanan deliller doğrultusunda çıkar amaçlı suç örgütü kurulduğu ve kamu kaynaklarının usulsüz şekilde yönlendirildiği yönünde KUVVETLİ ŞÜPHE oluşmuştur ifadesiyle sonlanıyor. Bu cümle, savcılığın kararlılığını yansıtsa da, detaylara inildikçe absürtlükler su yüzüne çıkıyor.

İddianamenin en dikkat çekici bölümü, gizli tanıkların ifadeleriyle dolu sayfalar. Savcılık, bu tanıklara doğadan esinlenilmiş kod adlar vermiş: Meşe, Çınar, Maun, Gürgen, Mimoza, Sekoya ve Ladin. Bu isimler, bir orman envanteri gibi sıralanmış olsa da, ifadelerin kalitesi tartışma konusu. İncelemelere göre, tanıklar toplamda 969 kez hatırladığım kadarıyla, 774 kez bilmiyorum ve 546 kez duydum demiş. En çarpıcısı ise, tam 9 kez kullanılan HİSSEDDİM ifadesi. Bu kelime, somut deliller yerine sezgilere dayalı bir anlatımı çağrıştırıyor ve hukuk çevrelerinde "duygu temelli iddianame" olarak alay konusu oldu. Örneğin, bir tanık, İmamoğlu'nun ekibinin Le Meridien Oteli'ndeki toplantısında bavulların para dolu olduğunu "hissettiğini" belirtmiş. Oysa saray yanlısı medya organlarında daha önce bavulların para içerdiği iddia edilmişken, iddianamede bu bavulların sinyal kesici cihazlarla dolu olduğu ortaya çıkıyor. Peki, sinyal kesiciler suç mu? Savcılık, bu cihazların gizli toplantıları korumak için kullanıldığını öne sürse de, somut bir yasadışı bağlantı kuramıyor. Bu tür çelişkiler, iddianamenin güvenilirliğini zedeliyor ve kamuoyunda "İmamoğlu iddianame detayları" aramalarını patlatıyor.

Daha da ilginç olanı, iddianamenin CHP'nin iç işlerine uzanması. Savcılık, Özgür Özel'in 2023'teki genel başkanlık kurultayını saniye saniye incelemiş. Videoları mercek altına alan yetkililer, kurultayı doğrudan "örgüt faaliyeti" olarak sınıflandırmış. Kürsüde Özel ve İmamoğlu'nun yanında duran isimler –kampanya direktörü Murat Ongun, Necati Özkan ve İSKİ şirket yöneticileri– örgüt üyeleri olarak fişlenmiş. Bu tespit, Eeeee? dedirtecek kadar zayıf görünüyor; çünkü kurultay, milyonlarca CHP'linin katıldığı yasal bir etkinlikti. Yazarlar ve yorumcular, bu yaklaşımı "siyasi intikam" olarak nitelendiriyor. İmamoğlu'nun tutuklu avukatı Mehmet Pehlivan'a yönelik suçlama ise tam bir fiyasko: Savcılık, Pehlivan'ı müvekkili olan şüphelinin lehine en iyi savunmayı yapmak, sanığın lehine olan delillerinin toplanmasına yardım etmek diye itham etmiş. 2025 Türkiye'sinde bir avukatın mesleki görevinden dolayı suçlanması, hukuk tarihine kara bir leke olarak geçiyor. Pehlivan gibi isimler, bu süreçte sadece görevlerini yerine getirdikleri için hedef tahtasına oturtuluyor.

Bu iddianame, Erdoğan'ın siyasi hamlelerinin bir parçası mı? Analizlere göre, evet. Cumhurbaşkanı, İmamoğlu'nu bireysel olarak saf dışı bırakmak yerine, CHP'yi toptan devre dışı bırakarak erken seçime gitmeyi planlıyor gibi duruyor. Bu strateji, garantili bir zafer vaat ediyor; çünkü muhalefetin en güçlü kalesi çökerse, diğer parçalar da dağılabilir. CHP lideri Özgür Özel, bu gelişmelere SİYASETE MUHTIRA diyerek tepki gösterdi. Özel'in bu ifadesi, partinin sosyal medya hesaplarında binlerce kez paylaşıldı ve "CHP kapatma davası" aramalarını zirveye taşıdı. Öte yandan, başsavcı Gürlek'in açıklaması, Anayasa'nın 68 ve 69. maddeleri ile Siyasi Partiler Kanunu'na dayanılarak Yargıtay'a bildirim yapıldığını içeriyor. Savcılık, CHP'nin seçim güvenilirliğine ve seçmen iradesine "sistematik müdahale" yaptığını iddia ediyor. Bu, partinin kapatılmasına giden bir yol mu? Henüz resmi bir dava yok, ama sinyaller güçlü.

Siyasi Dönüm Noktası Özür ve Erken Seçim
Siyasi Dönüm Noktası Özür ve Erken Seçim
İçeriği Görüntüle

Medya manipülasyonu da bu sürecin ayrılmaz parçası. Saray'a yakın yayın organları, konuyu "trollerin saptırması" olarak yorumladı. Bir haber sitesinde, Çok sayıda muhalif basın yayın organları ve troller tarafından sosyal medyada 'CHP'ye kapatma davası açılıyor' şeklinde algı çalışmaları başlatılarak vurgun-rüşvet-yolsuzluk suçlarının üstleri kapatılmaya çalışıldı denildi. Bu savunma, asıl suçlamaların ciddiyetini gölgeliyor. İnternet medyası ise iddianameyi "komik unsurlarla dolu" diye eleştirdi; Erdoğan'ın ünlü "ahtapotun kolları" benzetmesini iddianamenin girişinde kullanması, belgeyi adeta bir siyasi manifestoya dönüştürmüş. Akın Gürlek, bu benzetmeyi beğenmiş olmalı ki, iddianameyi böyle açmış. Piyasa maliyetleri de cabası: Duyurunun ardından borsanın çöküşü, ekonomiye artçı sarsıntılar getirdi ve "Erdoğan erken seçim" spekülasyonlarını körükledi.

Peki, bu süreçte diğer aktörler nerede? DEM Partisi'nin tutumu, özellikle merak uyandırıyor. Sağ iktidarlar ve siyasal İslam'ı yeşerten darbeler bile yapamadığı bir hamleyi –muhalefeti toptan susturmayı– Erdoğan'a destek vererek gerçekleştirecekler mi? Yoksa, sert mesajlarla suskunluklarını mı sürdürecekler? Öcalan'ın Ankara'ya taşınması gibi senaryolar bile, demokrasinin boğazlandığı bu tabloda geleceğe dair umut vermiyor. Siyasi analistler, DEM'in stratejik konumunu vurguluyor: Erken seçimde kilit rol oynayabilirler, ama bu sessizlikleri bedel ödetiyor. CHP kapatma girişimi, sadece bir partiyle sınırlı kalmayacak; memleketin demokratik yapısını kökünden sarsacak.

Sonuç olarak, İmamoğlu iddianamesi bir dönüm noktası. Bu belge, hukuk kisvesi altında siyasi bir tasfiyeyi gizliyor ve Türkiye'yi otoriter bir yola sokuyor. Kamuoyunda "CHP kapatma hamlesi" olarak anılan bu gelişme, milyonlarca seçmenin iradesini hiçe sayıyor. Erdoğan'ın erken seçim hayali, muhalefeti boğarak gerçekleşebilir mi? Tarih, benzer hamlelerin geri teptiğini gösteriyor. Ancak bugünkü tabloda, demokrasi savunucuları uyanık olmalı. İddianamenin magazinvari yanları –gizli tanıkların "hissettim"leri, bavul çelişkileri– gülünç olsa da, arkasındaki tehlike gerçek. Türkiye, bu fırtınadan nasıl çıkacak? Cevap, hepimizin elinde. Bu süreçte, her vatandaşın sesini yükseltmesi şart; çünkü yarın sıra bizde olabilir.