Türkiye'nin siyasi arenasındaki gerilim her geçen gün artarken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul'un stratejik ilçelerinden biri olan Sultanbeyli'de tarihi bir mitinge imza attı. On binlerce vatandaşın katıldığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" etkinliği, sadece bir protesto değil, adeta bir ulusal uyanışın simgesi haline geldi. Etkinliğin odak noktası, Silivri Cezaevi'nde tutulan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun özgürlüğü ile erken seçim talebiydi. Ancak asıl bomba, Özel'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yaptığı doğrudan çağrıydı: Bu, siyasetin seyrini değiştirebilecek bir dönüm noktası olabilirdi. Kalabalık, Aydos Tepesi'nin gölgesinde toplanmış, adalet, demokrasi ve hesap verebilirlik taleplerini haykırıyordu. Bu miting, sadece yerel bir eylem değil, ulusal ölçekte bir vicdan muhasebesinin başlangıcı gibiydi.
Mitingin başlamasından hemen önce, hava zaten ağır bir hüzünle doluydu. Azerbaycan'daki zafer bayramı törenlerine katılan ve yurda dönerken Gürcistan-Azerbaycan sınırında meydana gelen trajik C-130 askeri kargo uçağı kazasında hayatını kaybeden 20 yiğit askerin acısı, tüm ülkeyi yasa boğmuştu. Özel, otobüsün üzerinden kalabalığa seslenirken, müziklerin sustuğunu ve neşenin kenara bırakıldığını vurguladı. Bu karar, etkinliğin ruhunu anında değiştirdi; zira Özel, * "İlk kez bugün mitingin saatler öncesinden başlayarak bu otobüsün üstünde bir müzik çalmadı, çalmayacak. Çünkü bugün yüreğimiz dağlanıyor. Maalesef, Azerbaycan’ın kurtuluş günü, zafer bayramı törenlerine katılan ve sonra yurda dönen kahraman askerlerimizi taşıyan askeri kargo uçağı Gürcistan - Azerbaycan sınırında düştü. 20 yiğit evladımızı, 20 iyi yetişmiş, pırıl pırıl askerimizi, canımızı kaybettik."* diye konuştu. Ardından, bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın hep bir ağızdan okunmasıyla, şehitlerin ruhu anıldı. Arnavutköy İlçe Başkanı Tekin Aras'ın okuduğu dua, kalabalığın gözyaşlarını sel gibi akıttı. Özel, bu acıyı ulusal bir yara olarak nitelendirerek, * "Ruhları şad olsun."* temennisinde bulundu ve tüm Türkiye'yi bu kayıplar karşısında birleşmeye davet etti.
Özel'in konuşması, sadece matemle sınırlı kalmadı; son dönemde yaşanan diğer trajedilere de değinerek, toplumun genel acısını yansıttı. Gebze'deki çöken binada dört vatandaşın, Dilovası'ndaki yangında üçü çocuk altı kadın işçinin ve Diyarbakır'daki iskele çökmesinde dört işçinin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Bu kayıpları, iş cinayetleri ve vatan savunması bağlamında birleştirerek, * "Ne yazık ki son zamanlarda çok kötü haberler aldık. ... Hem onların, hem iş kazalarında, iş cinayetlerinde, hem vatan savunmasında hayatını kaybedenlerin, bir kez daha tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyoruz. Bu memleket için görev yapan herkesi, polisimizi, askerimizi Allah korusun. Böyle acıları bir daha yaşamayalım inşallah."* dedi. Ancak bu karanlık tabloya bir umut ışığı olarak, Kocaeli'nin Derince ilçesinde CHP'li belediye başkanı seçilen Ahmet Özer'in tahliyesini müjdeledi. Özer, 209 gün görev yaptıktan sonra 377 gün hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşmuştu. Özel, Özer'in konuşmasından hemen sonra kalabalığa hitap ederek, * "Seçildikten sonra 209 gün görev yapabilen, ardından 377 gün hapis yatan, dün bu saatlerde Silivri Cezaevi’nde hücresinde olan Ahmet Özer özgürlüğüne kavuştu ve biraz önce size hitap etti. Onun bir an önce görevine dönmesini beklerken; Silivri’de, İzmir’de, Antalya’da, Afyon’da, Gebze’de, Bolu’da hem partimizin belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin, bürokratlarının, hem de Türkiye’nin tüm cezaevlerindeki siyasi tutsakların özgürlüklerine kavuşmasını ve hep birlikte onların bu otobüsün üstünde özgürlüklerini kutlayacağımız günleri bekliyoruz."* diye seslendi. Bu an, mitingin duygusal zirvesiydi; kalabalık, Özer ve diğer tutsaklar için sloganlar atarak, özgürlük mücadelesini somutlaştırdı.
Sultanbeyli'nin siyasi önemi, Özel'in konuşmasında da vurgulandı. AK Parti'nin İstanbul'un en güçlü olduğu ilçelerden biri olan bu yer, CHP için zorlu bir arena olsa da, Özel direniş ruhunu burada pekiştirmeyi seçti. 19 Mart'ta gerçekleşen "sivil darbe" olarak nitelendirdiği olaydan sonra Saraçhane'de yedi gün yedi gece direnişin ardından, * " ‘Ne yapacağız, bırakacak mıyız?’ diyenlere ‘Asla bırakmayacağız’ demiştim. ‘Her hafta sonu Anadolu’nun bir ilinde, yedi bölgeden bir ilde ve her çarşamba darbenin gerçekleştiği günün akşamında buluştuğumuz saatlerde, İstanbul’da bir ilçede buluşacağız’ demiştim."* sözlerini hatırlattı. Bu sözler, tutulmuş bir vaadin kanıtıydı. Teşekkürlerini sunarken, * "Bunu söylediğimizde bize şöyle dediler: ‘Kadıköy kolay, Bakırköy kolay. Pek çok ilçede yazın ve baharda bu işler kolay. Sıcak gelecek, soğuk gelecek, yağmur yağacak. Bu işin Sultanbeylisi var. Oraya gidip da gece mitinginde kaç kişiye konuşacaksın?’ "* diye alay edenlere inat, muhteşem bir kalabalık toplamayı başardıklarını belirtti. CHP Sultanbeyli İlçe Başkanı Zeynel Özbakır'ı ve tüm demokratları, sosyal demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratlarını selamlayarak, * "Buradan bu muhteşem akşamı gerçekleştiren hem Zeynel Özbakır başkanımızın şahsında Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne, hem de hangi görüşten olursa olsun adaletin yanında, haksızlıkların karşısında, seçtiğinin arkasında duran, iradesine sahip çıkan Sultanbeyli’nin bütün demokratlarına ... selam olsun."* dedi. Bu, mitingin kapsayıcı ruhunu yansıtıyordu; zira Özel, siyasi sınırları aşan bir birlik çağrısı yapıyordu.
Konuşmanın kalbi, adalet krizine ve yargılamaların şeffaflığına dağlandı. 19 Mart sivil darbesinden 237 gün sonra hazırlanan iddianameyi eleştirerek, masumiyet karinesinin her gün zedelendiğini savundu. Medyada yayınlanan şemaları, geçmişteki Ergenekon ve Balyoz davalarına benzeterek, * "Daha iddianame kabul edilmeden, yargılama olmadan, karar verilmeden istinaf edilmeden, Yargıtay’da kesinleşmeden, her gün masumiyet karinesi zedeleniyor. Dün de şemalar yayınlanıp bunu milletin gözünün önüne koyup, inandırmaya çalışıyorlar. Bu şemaları en son Ergenekon’da, Balyoz'da yapıyorlardı. Kimseye suçu ispatlanmadan ‘suçlu’ diyemezsiniz. Olmayan bir örgütü var diye gösteremezsiniz."* diye tepki gösterdi. Canlı yayın talebini yineleyerek, * "Öyle bir adalet krizinin içindeyiz ki 19 Mart sivil darbesinden 237 gün sonra, neredeyse sekiz ay sonra nihayet o iddianame yazıldı. Aylardır bekledik. ‘Artık sabrımız kalmadı’ dedik. Şimdi en sonda söyleyeceğim lafı başta söylüyorum. Ekrem Başkan, bütün arkadaşlar, parti olarak biz bütün aileler bekliyoruz ki cesaretiniz varsa yargılamaları canlı yayınlayın."* çağrısını yaptı. Bu talep, yargı bağımsızlığına ve halkın bilgilenme hakkına vurgu yapıyordu.
Özel'in en çarpıcı bölümü, Siyasi Ahlak Kanunu önerisiyle geldi. Erdoğan'a doğrudan meydan okuyarak, siyasetçilerin zenginleşmelerini incelemeye hazır olduğunu ilan etti. * "Var mısın Sayın Erdoğan, çıkaralım Siyasi Ahlak Kanunu’nu bir günde? Tüm siyasetçiler, sen de ben de Ekrem Başkan da siyaset öncesinden bugüne kadar kim zenginleşmiş, kimin varlığı artmış, kim haram yemiş? Millet görsün. Hodri meydan."* sözleriyle, şeffaflığın kapısını araladı. Kendi alyansını göstererek, * "Sayın Erdoğan bak burada ne var? Burada Özgür Özel’in alyansı var. Hani diyordun ya. ‘Siyasete girerken bu vardı. Siyaseti ben bırakırken, zenginleşmişsem bilin ki çalmışımdır’ diyordu. Benim, Ekrem Başkan’ın, bizim yüzükten geldiği noktada izah edemeyeceğimiz tek kuruşumuz yok. Ama sen o yüzüğün üstüne neler koydun be adam, neler koydun? Bunu anlat önce."* diye sordu. Bu retorik, etik bir hesaplaşmanın manifestosu gibiydi; halkın gözünde siyasetin kirlenmesine karşı bir kalkan oluşturuyordu.
AK Parti'ye ve Erdoğan'a yönelik eleştiriler de sertti. Parti kapatma davalarını hatırlatarak, * "Erdoğan’ın partisine kapatma davası açıldığında heyetler kurup, dünyayı gezip, anlatıp, ‘Türk demokrasi tarihine vurulmuş bir darbedir’ diyordu. Dünün mazlumu, dünün mağduru şimdi bugün gelmiş karşımıza bugünün zalimi olmuş."* dedi. Sultanbeyli'deki AK Partililere seslenerek, * "Buradan, Sultanbeyli’den, bir zamanların AK Parti’nin kalesinden bütün AK Partililerin vicdanına sesleniyorum: Parti kapatmak darbecilerin işi değil midir? Parti kapatmak senden korkanların işi değil midir? Bütün AK Partililere sesleniyorum: Artık Recep Tayyip Erdoğan siyasette havlu atmıştır. Kendi kadın kollarına, gençlik kollarına güvenini yitirmiştir."* uyarısında bulundu. Demokrasiyi savunma çağrısını genişleterek, * "Bu milletin artık takdiri değil. Bu millete zorla kendini dayatmaktadır. Bunun için buradan Türkiye’deki bütün demokratlara sesleniyorum: Vakit parti kapatmalara karşı birlikte direnmek; vakit demokratik siyaseti birlikte savunmak; vakit siyasetin mertçe, dürüstçe ve serbestçe yapılmasını savunmaktır."* diye ekledi. Bu, muhalefetin ötesinde bir koalisyon önerisiydi; AK Parti tabanını bile kucaklamaya yönelikti.
Ve nihayet, mitingin doruk noktası: Erdoğan'a dönüm noktası çağrısı. Özel, * "Sultanbeyli’den Sayın Erdoğan’a, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrım var. Yarın sabah kameraların karşısına geçmelisiniz. 237 gündür ‘hırsız’ deyip, ‘yolsuz’ deyip ‘Belediyeleri soydular’ deyip, ‘casus’ deyip hakkını yediklerinize, kul hakkına girdiklerinize, onların bu değerli ailelerine karşı bir özür borcunuz var. Buradan Erdoğan’a Türkiye siyaseti açısından bir dönüm noktası olabilecek bir çağrı yapıyorum. Eğer bu ailelerden özür dilerse, arkadaşlarımızdan özür dilerse, ‘Bana da öyle söylediler, ama kanıt olmadığını gördüm. Bunların bir düzen olduğunu gördüm. Bundan sorumluluğum yok, beni de kandırdılar. Tanrım, milletim ve Rabbim beni affetsin’ diyorsan, bir kez daha bu milletten özür dilersen, bundan sonra siyasi mücadeleyi seninle sandıkta yapmaya varım. ‘Önümüzdeki baharda’ diyorsan baharda, ‘Yok iki ay sonra karda kışta’ diyorsan, karda kışta. Sandığın gelmesine, aday olursan seninle yarışmaya, olamazsan seni emekli etmeye, aileyle, eşle çocukla uğraşmayacaksan zaten niyetimiz yok; senle, aileyle, eşle, çocukla uğraşmayacağız."* diye haykırdı. Bu çağrı, sadece bir özür talebi değil, erken seçim ve sandık rekabeti üzerinden bir uzlaşma kapısıydı. Özel, direnişin sınırlarını çizerek, * "Biliyorum ki biz bir kelime eksik söylersek, bu milleti susturacaksınız. Biz bir adım geri gidersek, bu millete 100 yıl geriye gidiş yaşatacaksınız. Biliyorum ki biz bir santim eğilirsek, siz bu millete diz çöktüreceksiniz. Ama biz diz çökmeyeceğiz."* diyerek, kararlılığını pekiştirdi.
Miting, bu güçlü sözlerle sona erdiğinde, Sultanbeyli'nin sokakları adalet sloganlarıyla inliyordu. Özgür Özel'in Erdoğan'a uzattığı bu el, Türkiye'nin kutuplaşmış siyasetinde nadir görülen bir samimiyet taşıyordu. Erken seçim talebi, Siyasi Ahlak Kanunu önerisi ve Ekrem İmamoğlu'nun özgürlüğü için süren mücadele, önümüzdeki günlerde nasıl bir yankı bulacak? Siyasi gözlemciler, bu çağrının Erdoğan cephesinden nasıl bir yanıt geleceğini merakla bekliyor. Zira bu, sadece bir miting değil, demokrasinin geleceğini şekillendirecek bir dönemeç olabilir. Halkın iradesine sahip çıkma mücadelesi, Sultanbeyli'den başlayarak tüm ülkeye yayılırken, umut ve öfke iç içe geçmiş bir ruh hali hâkim. Bu olay, Türkiye'nin siyasi tarihine not düşülecek bir sayfa olarak kaydedildi; şimdi sıra, bu çağrıya kulak verip vermemekte.




