Gerçek Gündem Haberleri

Erdoğan ve Bahçeli Arasındaki Demirtaş Krizi

Siyasi arenada fırtınalar kopuyor! Bir yanda ulusal iradeyi savunan dev mitingler, diğer yanda gizli ittifakların perde arkası entrikalar... Bu haber, Türkiye'nin kaderini değiştirebilecek hamleleri masaya yatırıyor. Kalbinizi hızlandıracak detaylar için okumaya hazır mısınız? Siyasetin en karanlık köşelerine bir bakış atın ve gerçeğin peşinden koşun!

Türkiye'nin siyasi sahneleri son günlerde adeta bir tiyatro sahnesine dönmüş gibi. Sokaklar, meydanlar ve ekranlar, gerginlik dolu bir atmosferle dolup taşıyor. Her köşeden bir ses yükseliyor; kimi umut vaat ediyor, kimi ise eski yaraları deşiyor. Ama bu karmaşanın altında yatan asıl hikaye, güç dengelerinin nasıl bir satranç tahtasına dönüştüğünü gösteriyor. Dün yaşananlar, yarınki manzarayı şekillendirecek ipuçlarıyla dolu. Peki, bu oyunda kimler sahne alacak ve kimler gölgede kalacak? Merakınızı bir kenara bırakın, çünkü önümüzdeki satırlar sizi şaşırtacak gelişmelerin eşiğine getirecek.

Dün İstanbul'un Şişli ilçesinde düzenlenen Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) "Ulusal İrade" mitingi, binlerce insanın sesini bir araya getirerek adeta bir deprem etkisi yarattı. Polisin tüm engellemelerine rağmen meydanlar dolup taştı; kalabalık, yağmura, rüzgara aldırmadan bir araya geldi. Bu miting, sadece bir protesto değil, aynı zamanda bir vicdan muhasebesiydi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in kürsüye çıkıp yaptığı konuşma, dinleyenlerin tüylerini diken diken etti. Özel, kelimeleriyle geçmişle bugünü öyle bir harmanladı ki, salonu dolduran herkesin aklına aynı soru takıldı: Neden aynı hatalar tekrarlanıyor?

Özel'in konuşmasında en çarpıcı kısım, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaşadıklarıyla, bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun karşı karşıya kaldığı durumun kıyaslanmasıydı. Özgür Özel, Erdoğan'ın belediye başkanlığı dönemindeki yargı sürecini hatırlatarak başladı. "Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken savcılık soruşturma başlattığında, polis evine gitmedi mi?" diye sordu Özel, kalabalığın onaylayan uğultusu eşliğinde. Devam etti: "Hayır, gitmedi. Yazılı tebligatla ve telefonla ifadeye çağrıldı. Hiçbir polis kapısına dayanmadı, eşi Emine Hanım'a 'Kenara çekil, Tayyip'i almaya geldik' demedi." Bu sözler, Erdoğan'ın o dönemki mağduriyetini bugünkü iktidarın İmamoğlu'na uyguladığı baskıyla yan yana koyarak, ironiyi gözler önüne seriyordu.

Özel, Erdoğan'ın yargı sürecindeki detayları bir bir sıraladı. "Erdoğan, İstanbul polisinde bile beş dakika tutulmadı. Hiçbir karakolda bekletilmedi. Yargıtay cezayı onadıktan sonra, Pınarhisar Cezaevi'ne kendi rızasıyla teslim oldu. Koluna polis kelepçe takılmadı, fotoğrafı öyle çekilmedi." Bu anlatım, dinleyenleri hem nostaljik bir hüzne hem de bugünkü adaletsizliğe karşı öfkeye sürükledi. Özel, İmamoğlu'nun evine sabahın erken saatlerinde yüzlerce polisin baskın yaptığını, eşine aynı sözlerin söylendiğini vurgulayarak ekledi: "Bu polisler neden değişti? Çünkü o zamanki hükümet yargıya talimat vermemişti. Ama bugün, yargı siyasi İslam besleyenlerden besleniyor, tıpkı eskiden katı laiklikten beslendikleri gibi."

Konuşmanın en duygusal anı, merhum Türkan Saylan'a atıfla geldi. Özgür Özel, Saylan'ın evini beş yıl boyunca arayan polisin çocuğunu kendi vakfında okuttuğunu, buna rağmen kin gütmediğini anlattı. "Türkan Saylan, intikam almadı. Vicdanı, adaleti ve merhameti vardı. Büyük insanlar kin tutmaz, adalet peşinde koşar." Bu kısım, kalabalığı gözyaşlarına boğdu; Saylan'ın büyüklüğü, bugünkü küçük hesaplarla kıyaslanınca, zıtlık iyice belirginleşti. Özel, sözlerini şöyle bağladı: "Bir yanda Türkan Saylan gibi bir dev, diğer yanda 30 yıl sonra rakibine yapılmayanı yapan, 31 yıl sonra 17 yaşındaki bir gencin diplomasını iptal ettiren korkak bir figür." Bu itham, Erdoğan'a yönelik en sert eleştiriydi ve meydanda yankılanan alkışlar, duygunun zirvesini işaret ediyordu.

Ama mitingin ötesinde, asıl fırtına başka bir cephede kopuyordu: Selahattin Demirtaş'ın tahliye süreci. Bu konu, siyasi ittifakların ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Halk İttifakı'nın iki kanadı, AKP ve MHP, sanki aynı gemide değil de ayrı ayrı yelken açmış gibi davranıyordu. AKP kanadı, Demirtaş'ın serbest bırakılmasını engellemek için adeta bir operasyon başlattı. Öte yandan, MHP lideri Devlet Bahçeli, isim vermeden Anayasa'nın 90. maddesini hatırlatarak uluslararası mahkeme kararlarının bağlayıcı olduğunu ima etti. Bu, dışarıdan bakınca Demirtaş'ı savunan bir duruş gibi görünüyordu, ama işin aslı bambaşkaydı.

Memduh Bayraktaroğlu'nun yorumunda da vurgulandığı üzere, bu mesele hukuktan çok güç dengesiyle ilgili. "Halk İttifakı'nda milliyetçi kanat kalmadı," diyordu Bayraktaroğlu, ses tonuyla dinleyenleri düşündürerek. "AKP,名义上 siyasi İslamcı ama özünde fırsatçı bir parti. MHP ise, ittifakın diğer ucunda, Erdoğan'ın tahliyeyi engelleme hamlesine karşı dengeleyici bir rol oynuyor gibi yapıyor." Bahçeli'nin bu çıkışı, sanki Demirtaş'ı kurtarmak istercesineydi, ama gerçekte Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmak için bir taktikti. AKP, yalnız başına yönetirken MHP'yi yanına çekmek zorunda kalıyordu; yoksa ittifak çatırdayacaktı. Bayraktaroğlu, "Bu, hukuk meselesi değil, güç dengesi oyunu," diye netleştirdi. "Dünyanın hiçbir yerinde, güç savaşlarında hukuk ön planda olmaz. İz bile bırakmaz."

Güncel gelişmeler, bu oyunun ne kadar karmaşıklaştığını gösteriyor. CHP'nin mitingi, sadece İmamoğlu'nun değil, tüm muhalif seslerin savunulmasıydı. Özgür Özel, konuşmasında Erdoğan'ın geçmiş mağduriyetlerini bugünkü baskılara karşı bir ayna gibi tutarak, vicdanları sızlattı. Ama Demirtaş cephesinde işler daha da kızıştı. Bahçeli'nin Anayasa vurgusu, medyada büyük yankı buldu; bazıları bunu "normalleşme" sinyali olarak yorumladı, diğerleri ise MHP'nin AKP'ye rest çekişi olarak gördü. Erdoğan ise sessizliğini koruyarak, tahliye kararını erteletmek için yargı mekanizmalarını devreye soktu. Bu sessizlik, fırtına öncesi bir işaret miydi?

Bayraktaroğlu'nun analizine dönersek, o, bu ikili oyunu şöyle açıklıyordu: "Erdoğan, Demirtaş'ı hapiste tutarak muhalefeti bölmeyi, Bahçeli ise serbest bırakma izlenimi vererek ittifakı sağlamlaştırmayı hedefliyor." Bu strateji, Halk İttifakı'nın iç dinamiklerini gözler önüne seriyordu. MHP, milliyetçi tabanını tatmin etmek için uluslararası kararlara atıf yapıyor, ama gerçekte Erdoğan'ın hamlesine karşı bir koz olarak kullanıyordu. AKP kanadı ise, Demirtaş'ın serbest kalmasıyla Kürt seçmenin muhalefete kaymasından korkuyordu. Bu korku, tahliye sürecini aylara yayacak bir engel haline geldi.

Mitingin ertesi günü, sokaklar hâlâ o coşkuyu taşıyordu. Binlerce insan, sosyal medyada Özel'in sözlerini paylaşıyor, Erdoğan'ın geçmişini bugüne uyarlayan paylaşımlar rekor kırıyordu. Türkan Saylan'ın hikayesi, özellikle kadınlar arasında yankı buldu; onun affediciliği, bugünkü kin dolu siyasetle kıyaslanınca, umut ışığı gibi parlıyordu. Ama Demirtaş'ın kaderi, tüm bu duygusal patlamanın ötesinde, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir dönüm noktası. Eğer tahliye olursa, muhalefet güçlenecek; engellenirse, baskı dalgası büyüyecek.

Peki, Bahçeli'nin "istemiş gibi yapan" tavrı ne kadar sürecek? Bayraktaroğlu, bu soruya şu yanıtı veriyordu: "İttifakın vicdanı yok; sadece güç var. Erdoğan engel koydukça, Bahçeli dengeleyici rolünü sürdürecek." Bu analiz, dinleyenleri hem güldürüyor hem düşündürüyordu; çünkü siyasetin absürtlüğünü en çıplak haliyle yansıtıyordu. Öte yandan, CHP'nin sahadaki hamleleri hız kesmiyor. Özgür Özel, her gün farklı bir ilde miting düzenleyerek, partiyi iktidara taşıma sözünü yineliyor. "Sandık gelecek, bu ceberut iktidar gidecek," diyordu Özel, Bolu'daki son mitinginde de aynı coşkuyla.

Son günlerdeki diğer gelişmeler de bu tabloyu renklendiriyor. Devlet Bahçeli, grup toplantısında Özgür Özel'e sert çıkışlar yaparak, "Freni boşa almışlar," demişti. Bu sözler, CHP'nin sokak çağrılarını hedef alıyordu. Öte yandan, Demirtaş'ın kendisi bile sahnede yer almıştı; CHP lideriyle görüşerek, "Normalleşme" mesajı vermişti. Ama Erdoğan'ın sessizliği, en çok merak edilen unsur. O, her zamanki gibi bekleyecek mi, yoksa ani bir hamleyle mi sahneye çıkacak?

Bu krizin ortasında, Türkiye halkı bir yol ayrımında. Mitingler büyüyor, ittifaklar çatırdıyor, vicdanlar sınanıyor. Özgür Özel'in Erdoğan-İmamoğlu kıyaslaması, sadece bir konuşma değil, bir manifesto gibiydi. Türkan Saylan'ın mirası, kin yerine adaleti hatırlatıyordu. Demirtaş'ın tahliyesi ise, bir domino taşı; düşerse, her şey değişebilir. Bahçeli'nin oyunu, Erdoğan'ın engeli... Bu satrançta kazanan kim olacak? Sokaklar söylüyor: Halk iradesi. Ama oyunun sonu hâlâ belirsiz. Heyecan dorukta, çünkü her an yeni bir hamle gelebilir. Türkiye, nefesini tutmuş bekliyor.