Türkiye'nin kalbi Ankara'da atarken, meclis koridorları her zamanki gibi fısıltılarla doluydu. Yeni bir yasama yılı başlarken, o beklenen resepsiyon kapılarını araladı ve içerideki hava, sanki tarihin sayfalarından kopup gelmiş bir sahneyle ısındı. Siyasetin nabzı burada atıyor, ama bu seferki ritim biraz farklıydı – eski dostlar, eski yol arkadaşları, uzun bir aradan sonra aynı salonda nefes alıyordu. Kimse tam olarak ne bekliyordu bilmiyordu, ama o anın büyüsü herkesi etkisi altına aldı.
Resepsiyon, TBMM'nin 28. Dönem 4. Yasama Yılı'nın açılışı vesilesiyle düzenlenmişti ve ev sahipliğini TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş yapıyordu. Tören Salonu'nda toplanan kalabalık, adeta bir siyasi mozaik gibiydi: Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un resmi duruşu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin kararlı bakışları, HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun sakin tavrı... Grup başkanvekilleri, milletvekilleri, bürokratlar, yabancı misyon temsilcileri, sivil toplum kuruluşlarından isimler, hatta sporcular ve sanatçılar – hepsi oradaydı. Salon, diplomatik nezaket ve politik hesaplaşmaların arasında bir denge arıyordu, ama asıl dikkat çeken, o beklenmedik üçlüydü.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resepsiyona katılan en önemli isimdi ve salona girişi bile başlı başına bir olaydı. Yıllar önce aynı çatı altında, aynı hedefler için omuz omuza verdikleri Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'la karşı karşıya gelmesi, salondaki havayı elektriklendirdi. Davutoğlu, Gelecek Partisi'nin genel başkanı olarak, 2014-2016 yıllarında başbakanlık koltuğunda oturmuş bir figürdü; Babacan ise DEVA Partisi'nin lideri olarak, ekonomi bakanlığı günlerinden kalma birikimiyle tanınıyordu. Bu ikili, 2018 ve 2019'da AKP'den ayrılarak kendi yollarını çizmiş, muhalefetin önemli seslerinden biri haline gelmişti. Ama o gece, eski yaralar değil, belki de yeni bir sayfa açılıyordu – en azından karelerden öyle anlaşılıyordu.
Görüşme, doğal bir akışta gerçekleşti. Erdoğan, Davutoğlu ve Babacan'la bir araya gelerek kısa ama anlam yüklü bir sohbet etti. Yüzlerdeki gülümsemeler samimiydi, el sıkışmalar içtendi; sanki zaman makinesi çalışmış ve 2010'ların başındaki o koalisyon günlerine geri dönmüşlerdi. Bu buluşma, sadece bir resepsiyon detayı değildi – yılların siyasi fırtınalarından sonra nadir görülen bir uzlaşı işaretiydi. Hatırlarsak, Davutoğlu'nun 2016'daki başbakanlıktan ayrılışı, iç tartışmalarla gölgelenmişti; Babacan'ın ise ekonomik politikalar yüzünden yollar ayrılmıştı. O günler geride kalmış gibiydi, ama bu kare, hafızaları canlandırıyordu.
Resepsiyona damga vuran bir başka isim de Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan oldu. Salona biraz gecikmeyle katılan Erbakan, Erdoğan'la görüşerek kendi mesajlarını iletti. Bu, muhafazakar kesimin iç dinamiklerini yansıtan bir hamleydi ve salonu terk ederken arkasında bıraktığı izlenim, ittifakların ne kadar kırılgan olabileceğini hatırlatıyordu. Öte yandan, salonda olmayanlar da en az var olanlar kadar konuşuluyordu: CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve CHP milletvekilleri, hem meclis açılışına hem de resepsiyona katılmamıştı. Bu boykot, muhalefetin mevcut yönetime karşı duruşunu bir kez daha perçinliyordu ve siyasi arenada yeni bir kutuplaşma sinyali veriyordu.
Bu resepsiyonun perde arkasında yatan dinamikler, Türkiye'nin siyasi geleceğini şekillendirecek unsurları barındırıyordu. Hatırlayalım ki, 28. Dönem'in başından beri meclis, ekonomik krizler, dış politika gerilimleri ve iç reform tartışmalarıyla boğuşuyordu. Davutoğlu ve Babacan gibi isimlerin Erdoğan'la yakınlaşması, belki de ekonomik toparlanma için geniş bir konsensüs arayışının habercisiydi. Gelecek Partisi ve DEVA, son seçimlerde muhalefet bloğunda yer alsa da, bağımsız politikalarıyla dikkat çekiyordu. Bu buluşma, onların "merkez sağ" kökenlerini hatırlatarak, olası bir "büyük uzlaşı" senaryosunu masaya yatırıyordu. Peki ya Bahçeli? MHP lideri, Erdoğan'ın yanında dimdik dururken, ittifakın sadık ortağı rolünü pekiştiriyordu.
Tarihe dönüp bakarsak, benzer resepsiyonlar her yasama yılı başında rutin gibi görünse de, bu seferki farklı bir tat taşıyordu. 2018'de Davutoğlu'nun parti kurma hamlesi, AKP'yi sarsmıştı; 2019'da Babacan'ın DEVA'sı ise liberal kesimi mobilize etmişti. O dönemki ayrılıklar, sert açıklamalarla dolu günlere yol açmıştı. Ama şimdi, 2025'in eşiğinde, ekonomik baskılar ve küresel belirsizlikler, eski rakipleri masaya oturtuyordu. Bu kare, sadece bir fotoğraf değil; belki de önümüzdeki aylarda göreceğimiz diyalogların ilk adımıydı. Uzmanlar, bu tür buluşmaların, 2026 yerel seçimleri öncesi ittifak pazarlıklarını hızlandırabileceğini söylüyor – kim bilir, belki de muhalefet içindeki çatlaklar, beklenmedik bir köprüyle onarılacaktı.
Salondaki diğer detaylar da unutulmazdı. Yabancı misyon temsilcileri, Türkiye'nin NATO'daki rolünü fısıldarken; sivil toplum temsilcileri, demokrasi ve insan hakları gündemini masaya yatırıyordu. Sporcular ve sanatçılar, siyasi gerilimi yumuşatan renkli dokunuşlar ekliyordu. Ama asıl heyecan, o üçlünün sohbetinde yatıyordu: Konuşulanlar gizli kalmış olsa da, beden dilleri her şeyi anlatıyordu. Erdoğan'ın rahat tavrı, Davutoğlu'nun düşünceli ifadesi, Babacan'ın analitik bakışı – hepsi, derin bir muhabbetin izlerini taşıyordu.
Bu resepsiyon, sadece bir gece değildi; Türkiye'nin siyasi pusulasını yeniden kalibre eden bir olaydı. CHP'nin yokluğu, muhalefetin bölünmüşlüğünü vurgularken; Erbakan'ın katılımı, İslami kesimin çeşitliliğini gösteriyordu. Gelecekte ne olacak? Belki Davutoğlu ve Babacan, ekonomik reformlarda Erdoğan'la ortak zemin bulacak; belki de bu, yeni bir "merkez ittifakı"nın tohumlarıydı. Siyasi analistler, bu buluşmanın, 2025 bütçe görüşmelerinde yankı bulacağını öngörüyor. Salon dağılırken, herkesin aklında aynı soru dönüyordu: Bu kare, barış mı yoksa yeni bir fırtınanın habercisi mi?
Yasama yılının bu ilk adımı, umut ve tedirginlik karışımı bir hava bırakmıştı geride. Erdoğan'ın salondan ayrılışı, alkışlar arasında gerçekleşirken; Davutoğlu ve Babacan, kendi ekipleriyle fısıldaşarak ayrıldı. Bu anlar, tarih kitaplarında yerini alacak gibiydi – çünkü siyaset, en çok böyle beklenmedik buluşmalarla değişirdi. Türkiye, bir sonraki hamleyi sabırsızlıkla beklerken, o kareler sosyal medyada fırtına estirmişti bile. Kimse tam olarak bilmiyordu, ama bir şey kesindi: Değişim rüzgarları esmeye başlamıştı.