Tuğba Özay'dan Mehmet Şimşek'e Çöp Vergisi Çağrısı
Tuğba Özay'dan Mehmet Şimşek'e Çöp Vergisi Çağrısı
İçeriği Görüntüle

Türkiye’de milyonlarca emekli, her geçen gün derinleşen bir ekonomik bataklıkta hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bir zamanlar alın teriyle kazanılan emekli maaşları, bugün bir kilo domates, bir avuç meyve almaya yetmiyor. Semt pazarları, bir zamanlar bereketin ve neşenin merkeziyken, şimdi emekliler için adeta ulaşılamaz bir lüks. Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde yankılanan isyanlar, sadece bir bölgenin değil, tüm ülkenin emeklilerinin ortak çığlığı haline geldi. Peki, bu çaresizlik nasıl bu kadar derinleşti? Emekliler neden kaderlerine terk edilmiş hissediyor?

Sokaklarda, pazar tezgahlarının önünde duran emeklilerin yüzlerinde umutsuzluk var. Bir emekli, elinde boş poşetle pazarı terk ederken, “Meyve sebze yiyemedim, tadına bile bakamıyorum,” diyor. Bir diğeri, “Emeklinin hali harap, çile çekiyoruz,” diyerek içini döküyor. Fiyatlar öyle uçmuş ki, bir kilo patlıcan 40 lira, domates 50 lira, çökelek 80 lira. Emeklilerin elindeki maaş, bu fiyatlarla başa çıkamıyor. Bir vatandaş, “Hastaneye gitsem pahalı, bir yere gitsem gücüm yetmiyor,” diyerek adeta bir hayatta kalma mücadelesinin içinde olduğunu anlatıyor. Pazarcılar da durumdan şikayetçi; bir esnaf, “Garibanlar salça yapmak için 5-10 liralık malzeme istiyor, ama o bile lüks,” diyor.

Emeklilerin bu çaresizliği, sadece pazar tezgahlarıyla sınırlı değil. Hayatın her alanında bir mücadele söz konusu. Elektrik, su, doğal gaz faturaları maaşları yutarken, bir kilo et almak bile hayal. Bir emekli, “25 yıl prim ödedim, 9 bin günüm var, ama 14 bin lirayla nasıl geçineyim?” diyerek sitem ediyor. Bir başkası, “Etin tadını unuttuk, meyvenin tadını unuttuk. Emekliler sürünecek, ölümü bekleyecek,” sözleriyle içler acısı durumu özetliyor. Bu sözler, sadece bireysel bir isyan değil, milyonların ortak feryadı.

Hükümetin emekli maaşlarına yönelik zam açıklamaları ise bu yaraya merhem olmaktan uzak. 2025 yılının başında yapılan zamlarla en düşük emekli maaşı 14 bin 469 liraya yükseldi, ancak bu rakam, artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında eriyip gidiyor. Dul ve yetim aylıkları da benzer şekilde yetersiz; dul eşlere 10 bin 851 lira, yetim aylığı alanlara 3 bin 617 lira ödeniyor. Emekliler, bu maaşlarla ne kira ödeyebiliyor ne de temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bir emekli, “Maaşım borcuma yetiyor, sonra yine borçlanıyorum,” diyerek döngüye sıkıştığını anlatıyor.

Pazar yerlerinde yankılanan bu isyanlar, sosyal medyada da geniş yankı buluyor. Emekliler, seslerini duyurmak için çaresizce çabalıyor. Bir sosyal medya paylaşımında, bir emekli, “Bir kilo muz ile bir kilo karnabahar aldım, elimde başka bir şey yok. Bu maaşla ne yapayım?” diye soruyor. Bir diğeri, “Enflasyon düştü diyorlar, ama her geldiğimde fiyatlar artıyor. Bu nasıl düşüş?” diyerek resmi açıklamalara olan güvensizliğini dile getiriyor. Bu paylaşımlar, emeklilerin yalnız olmadığını, milyonların aynı acıyı paylaştığını gösteriyor.

Siyasi liderlerin açıklamaları ise emeklilerin öfkesini dindirmekten uzak. 2025 yılını “aile yılı” ilan eden hükümet, emeklilere “sabır” öneriyor. Bir yetkili, “Biraz sabredin, 2026’da her şey daha güzel olacak,” diyor, ancak bu sözler emekliler arasında alay konusu. “Sabır dedikleri, açlıkla yaşamak mı?” diye soran bir emekli, hükümetin bu yaklaşımına tepkili. Bir başka yetkili, “Enflasyona ezdirmeme kuralımız var,” dese de, emekliler bu sözlerin sahada bir karşılığı olmadığını düşünüyor. Zam oranlarının asgari ücretin bile altında kalması, emeklilerin hayal kırıklığını derinleştiriyor.

Emeklilerin barınma krizi de cabası. Kiralarını ödeyemeyenler, huzurevi ve yaşlı bakım merkezlerine yöneliyor, ancak buralarda yer bulmak imkansız. Bir dernek başkanı, “Belediyeler taleplere yetişemiyor, bakım evleri dolup taşıyor,” diyor. Emekliler, sadece yiyecek değil, başlarını sokacak bir yuva için de mücadele ediyor. “Kira yardımı, doğal gaz ve elektrik desteği şart,” diyen bir emekli, devletin bu konuda adım atmasını bekliyor. Ancak bu talepler, şimdilik sadece bir umut olarak kalıyor.

Peki, bu çaresizliğin asıl nedeni ne? Emekliler, yıllarca prim ödeyerek hak ettikleri refahı neden yaşayamıyor? Sorunun kökeninde, ekonomik politikaların emeklileri göz ardı etmesi yatıyor. Yüksek enflasyon, maaş zamlarını anlamsız kılıyor; resmi enflasyon rakamları ile pazar fiyatları arasındaki uçurum, emeklilerin güvenini sarsıyor. Bir emekli, “Devletin enflasyonu kağıt üzerinde düşüyor, ama pazarda her şey iki katına çıkıyor,” diyerek bu çelişkiye dikkat çekiyor. Sosyal medya platformlarında, emeklilerin bu isyanı viral oluyor; binlerce paylaşım, hükümetin ekonomi politikalarına tepkileri büyütüyor.

Makalenin sonuna yaklaşırken, asıl gerçekle yüzleşiyoruz: Emekliler, sadece geçim derdiyle değil, bir anlamda varlık mücadelesiyle karşı karşıya. Hükümetin “enflasyona ezdirmeme” vaadi, sahada bir karşılık bulmuyor. Emekliler, pazar tezgahlarında, hastane kuyruklarında, fatura ödemelerinde adeta bir hayatta kalma sınavı veriyor. Bir emekli çift, “Bayramdan bayrama et yiyoruz, o da komşu verirse,” diyerek yürek burkuyor. Bu sözler, Türkiye’nin emekli gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor: Milyonlar, sefalet maaşına mahkum edilmiş, pazar alışverişi bile hayal olmuş durumda.

Emeklilerin bu çığlığı, sadece bir haber değil, bir insanlık dramı. Onların sesi, sadece pazarlarda değil, sokaklarda, sosyal medyada, her yerde yankılanıyor. Sorun, sadece maaşların yetersizliği değil; bir neslin alın terinin, emeğinin hiçe sayılması. Emekliler, hak ettikleri refahı, huzuru, en basitinden bir kilo meyveyi alabilecek gücü istiyor. Peki, bu çığlık ne zaman duyulacak? Emeklilerin hayatta kalma mücadelesi, daha ne kadar görmezden gelinecek? Bu sorular, sadece emeklilerin değil, hepimizin yanıt beklediği bir gerçek.