u hafta yayınlanan bir anket çalışması, Türkiye ekonomi yönetimi açısından alarm zilleri çaldıran bir tablo ortaya koydu. Görünüşe göre, resmi tahminlerin üzerinde seyredecek enflasyon oranları ve yavaşlayan ekonomik büyüme riski üzerine yoğun tartışmalar artıyor.

Uluslararası haber ajansı Reuters’ın bir grup ekonomistle 14-22 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirdiği anket, katılımcı sayısının 37 olduğunu gösteriyor. Bu ankete göre, yıl sonuna kadar yıllık enflasyonun yaklaşık %31,3 civarına çıkması bekleniyor; hükümetin ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)’nın hedeflediği seviyelerin ise altında olmayan bu oran, büyük fark yaratıyor.

Daha ayrıntılı bakıldığında, 2026 sonunda enflasyonun %23 düzeyinde olacağına dair beklenti anket medyanında yer alıyor. Bu oran, hükümetin yıl sonunda %16 yönünde öngördüğü hedefin oldukça üzerinde.

Ekonomi cephesinde büyüme beklentileri de görece zayıf. Anket sonuçlarına göre bu yıl için büyüme oranı %3,3 iken, 2026 için %3,4 ve 2027 için %3,8 öngörülüyor. Oysa hükümetin üç yıllık programında bu yıl için yine %3,3, 2026 için %3,8 ve 2027 için %4,3 büyüme hedefleri bulunuyor.

Para politikasının seyri açısından da önemli noktalar var: TCMB’nin politika faizini bu yıl boyunca aşamalı olarak indirmesi yönünde beklenti bulunuyor. Ankette bu yıl sonu için politika faizinin yaklaşık %37,50 seviyesine düşeceği, 2026 sonu için ise %27 civarında olabileceği tahmin ediliyor. Bu süreçte cari açığın GSYH’ye oranının bu yıl için %1,3, 2026 ve 2027 için %1,6 olabileceği belirtiliyor.

Bu tablo, üç önemli açıdan dikkat çekici: Birincisi, enflasyon artışı resmî hedeflerin ötesine geçebilir; ikincisi, bu artış büyüme üzerinde baskı yaratabilir; üçüncüsü ise para politikası daralma hızını sınırlı tutmak zorunda kalabilir. Böylece ekonomide “yüksek enflasyon – düşük büyüme” sarmalı riski belirgin hale geliyor.

Hükümet cephesinde ise belirlenen hedefler ile anket sonucundaki beklentiler arasındaki uçurum sorunu gündeme taşıyor. Resmî hedeflerin ötesine geçecek bir enflasyon oranı, kamu maliyesi, ücret politikaları ve sosyal destek programları üzerinde baskı yaratabilir. Diğer yandan büyüme hedeflerinden uzaklaşılması, istihdam, yatırım ve dış kaynaklı finansman açısından ek zorlukları beraberinde getirebilir.

Para politikası açısından bakımından bakıldığında, TCMB’nin faiz indirimi konusundaki tereddüdü ve indirim hızının aşağı yukarı sınırlı olması öngörülüyor. Anket katılımcılarının beklentilerine göre, faizlerin hızla düşmesi beklenmiyor; bu da ekonomide kredi genişlemesi ve yatırım canlanması açısından sınırlayıcı olabilir.

Üstelik cari açık gibi dış denge unsurları da riske açık durumda. Anketin işaret ettiği %1,3-%1,6’lık cari açık oranları görece makul görünse de, yüksek enflasyon ve zayıf büyüme ortamında dış finansman ve kur baskıları artabilir.

Sonuç olarak, bu anket çalışması Türkiye ekonomisi için birkaç işaret fişeğini birlikte yakıyor: Yüksek enflasyon beklentisi, büyüme hedeflerine erişememe riski ve para politikasında gevşemenin sınırlı kalma ihtimali. Bu tablo, kısa-orta vadede risklerin arttığını gösteriyor. Ekonomi yönetimi açısından atılması gereken adımlar bir yandan fiyat istikrarına odaklanmayı, bir yandan da büyümeyi destekleyecek yapısal reformları hızlandırmayı gerektirebilir.

Küresel Piyasalarda Neler Oluyor?
Küresel Piyasalarda Neler Oluyor?
İçeriği Görüntüle

Okurların aklına şu soru düşüyor: Eğer enflasyon beklentilerin üzerinde gerçekleşirse, hükümet bu durumda ücret ve sosyal yardım politikalarını yeniden mi ele alacak? Ekonomide öngörülerin dışına çıkılması durumunda kemer sıkma mı söz konusu olacak yoksa yeni destek paketleri mi devreye girecek? Bu soruların yanıtı, gelecek günlerde yapılacak açıklamalarla netleşecek.