Ekonomi gündeminde sular durulmuyor ve milyonlarca vatandaşın gözü kulağı açıklanacak yeni yıl rakamlarına çevrilmiş durumda. Piyasaların nabzını tutan uzmanlar ve yorumcular, 2026 yılına girerken bizi nelerin beklediğine dair çok çarpıcı analizlerde bulunuyor. Özellikle asgari ücret pazarlıkları, emekli maaşları ve hayat pahalılığı üçgeninde sıkışan vatandaş için gelecek yılın tablosu, beklenenden çok daha çetin geçebilir. Herkesin merakla beklediği o kritik oranlar ve perde arkasındaki hesaplaşmalar, aslında buzdağının sadece görünen yüzü.
Videoda konuşan Bahar Feyzan ve konuğu Onur, 2026 yılını 2025'ten ayıran tek farkın sadece rakamlar olacağını, ancak sırtlanılan yükün daha da ağırlaşacağını belirtiyor. Özellikle faiz ödemelerindeki devasa artış dikkat çekiyor; bu yıl 2 trilyon lira olan faiz ödemesinin, önümüzdeki yıl 2.7 trilyon liraya çıkmasının hedeflendiği vurgulanıyor. Bu borcun nasıl ödeneceği sorusuna ise verilen cevap net: Vergilerle. Asgari ücrete yapılacak olası bir %50 zammın maliyetleri aynı oranda artıracağı, ancak devletin enflasyon hedefinin %16 olduğu bir ortamda, bu dengenin nasıl kurulacağı büyük bir soru işareti olarak masada duruyor.
Diyaloglarda asgari ücretin sadece bir rakamdan ibaret olmadığı, bunun bir yaşam mücadelesi olduğu çarpıcı örneklerle anlatılıyor. Asgari ücretin 33.156 lira olması durumunda bile, Şubat ayındaki açlık sınırının bu rakamı yakalayacağı veya geçeceği öngörülüyor. Konuşmacılar, Ankara'da bekar bir kişinin yaşam maliyetinin 39.000 lirayı bulduğunu, mevcut asgari ücretle (22.104 TL) yaşayan birinin aya doğrudan 16.000 lira borçla başladığını ifade ediyor. "Ölmemek için ye, tıkın" şeklinde özetlenen bu yaşam standardında, sosyalleşmenin veya nefes almanın neredeyse imkansız hale geldiği, peynirin kilosunun bile 350 lirayı bulduğu bir ortamda geçim sıkıntısının boyutları gözler önüne seriliyor.
Programda ayrıca, bütçe harcamalarındaki önceliklerin yanlışlığına sert eleştiriler getiriliyor. 11 ayda faize ödenen paranın 1 trilyon liranın üzerinde olduğu, buna karşılık eğitime ve sağlığa ayrılan payın faiz harcamalarının çok gerisinde kaldığı belirtiliyor. Tarıma ayrılan payın 168 milyar lira gibi düşük bir seviyede kalırken, faiz lobisine aktarılan trilyonların ülkenin geleceğinden çalınan kaynaklar olduğu savunuluyor. Bu durumun eğitimde sabun bulamayan okullara, sağlıkta ise aylar sonrasına verilen randevulara yol açtığı ve vatandaşın bu tabloyu hak etmediği vurgulanıyor.
Toplumsal yozlaşma ve "gösteriş toplumu" kavramı da masaya yatırılan konular arasında. Özellikle sosyal medyada paylaşılan lüks tüketim çılgınlığı, Demet Akalın'ın 450.000 liralık Hermes çantası örneği üzerinden eleştiriliyor. Eskiden hesap öderken parayı saklayarak sayan, kimse görmesin diye utanan bir kültürden; zenginliğini ve harcamalarını insanların gözüne sokan bir kültüre geçişin, toplumsal dokuyu nasıl zedelediği anlatılıyor. Sokakta yemek yiyenlerin, yoldan geçen aç veya durumu olmayan insanlara karşı duyduğu mahcubiyetin yerini, duyarsızlığın aldığına dikkat çekiliyor.
Siyaset kulislerinden gelen son dakika bilgisi ise gündemi sarsacak nitelikte. DSP Genel Başkanı Önder Aksakal'ın, eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na "Partinin başına geçin" teklifinde bulunduğu iddia ediliyor. Bu teklifin, hem partiyi hem de ülkeyi kurtarma çağrısı olarak yapıldığı belirtilirken, yorumcular bu gelişmeye karşı sessiz kalmayı tercih ederek, siyasetin geldiği noktadaki şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Ayrıca Özgür Özel'in cenazedeki gözyaşları üzerinden yapılan "liderlik" tartışmalarına da değinilerek, insani duyguların siyasi malzeme yapılmasına tepki gösteriliyor.





