İstanbul'un batı yakasında, sonbaharın ilk serinliğinde bir ateş yakıldı. Fevzi Çakmak Meydanı, her zamanki sakinliğinden sıyrılmış, binlerce insanın coşkusuyla titreşiyordu. Çarşamba akşamlarının geleneği haline gelen bu buluşmalar, sadece bir miting değildi; adeta bir halk hareketinin nabzıydı. Soğuk hava, katılımcıların kararlılığını söndürememiş, aksine meydanı daha da ısıtmıştı. Emekliler, gençler, kadınlar, sendikacılar – hepsi oradaydı, ellerinde bayraklar, dövizler ve umut dolu bakışlarla. Bu, sıradan bir toplanma değil, milletin iradesine sahip çıkma yemininin 58'inci halkasıydı.

Mitingin kalbi, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in kürsüye çıkmasıyla atmaya başladı. Öncesinde, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Silivri Cezaevi'ndeki İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mektubunu okudu ve meydan bir anda sessiz bir fırtınaya dönüştü. İmamoğlu'nun sözleri, her cümlede yankılandı: "Bu iktidar milletin iradesini yok sayarak, millete sırtını dönerek siyaset yapıyor. Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetidir." Kalabalık, bu satırları dinlerken adeta nefesini tuttu, sonra patlayan alkışlarla yanıt verdi. İmamoğlu devam etti: "Millette rağmen siyaset, millete rağmen yöneticilik yapılamaz. Burada egemenlik sadece ve sadece millete aittir." Bu sözler, sadece bir mektup değil, bir manifesto gibiydi; yargı eliyle kurulan karanlık projelere karşı bir kalkan.

İmamoğlu'nun mesajı, "Yargı eliyle uygulamaya koydukları karanlık siyasi projenin nihai amacı, bütün yetkilerin sadece tek bir kişinin, tek bir partinin elinde olduğu rejimi kalıcı hale getirmektir" diye sürerken, meydandaki gerilim doruğa ulaştı. Katılımcılar, "Hak, hukuk, adalet!" sloganlarıyla karşılık verdi. İmamoğlu, kritik bir dönemeçte olduklarını vurguladı: "Söyleyeceğimiz her sözün, atacağımız her adımın geleceğimizi belirleyeceği, tarihimizin çok kritik bir dönemecindeyiz. Ya el ele vereceğiz; cumhuriyete, demokrasiye, hak ve hürriyetlerimize sahip çıkacağız ya da nice kuşakları bir koyu karanlığın içinde kaybedeceğiz." Bu uyarı, kalabalığı ayağa kaldırdı; "Ekrem Başkan!" haykırışları gökyüzünü deldi. Gelecek nesillerin kaderini çizme çağrısı, İmamoğlu'nun "Ya milletçe demokratik hakkımızı kullanarak ‘meşruiyetin kaynağı biziz’ diyeceğiz ya da bu aziz vatanı, okyanus ötesinden meşruiyet arayanların karanlık pazarlıklarına kurban edeceğiz" sözleriyle pekişti.

Mektubun en vurucu kısmı, safın belirlenmesiydi: "Bir yanda siyasi operasyonlarla, milletin karar alma hakkını ve yetkisini yok sayan bir iktidar, diğer yanda ise her şart altında gücünü ve meşruiyetini milli iradeden alanlar var. Bizim yerimiz, safımız bellidir." İmamoğlu, hukukun üstünlüğünü şart koşarak bitirdi: "Biz, ilk günden bu yana ne dediysek, yine aynısını söylüyoruz: Türkiye bir hukuk devleti olmadığı, hayatın her alanında adalet hakim olmadığı müddetçe, hiçbirimize huzur yoktur. Ne bedel gerekiyorsa ödeyeceğiz ama bu aziz millet mutlaka adalete, mutlaka hürriyete kavuşacak." Bu sözler okunduğunda, meydan gözyaşları ve yumruklar havaya kalkan bir deniz oldu. İmamoğlu'nun tutukluluğunun 192'nci gününde bu mektup, sadece bir selam değil, direnişin manifestosuydu.

Özgür Özel kürsüye çıktığında, hava zaten elektriklenmişti. CHP lideri, kalabalığa dönerek başladı: "Bugün akşam bu meydanda emekliler var, emekçiler var, gençler var, kadınlar var, sosyal demokratlar var, muhafazakar demokratlar var, milliyetçi demokratlar var, Kürt demokratlar var, sosyalist demokratlar var, sendikalar var, dernekler var, bugün burada Türkiye var! İyi ki varsınız!" Bu hitap, on binleri ayağa kaldırdı; "Türkiye var!" diye yankılandı. Özel, iktidar değişiminin eşiğinde olduklarını söyledi: "Bir iktidar değişiminin tam içindeyiz. Elbette kolay olmayacaktı, böyle biri iktidar iktidarı güle oynaya bırakmayacaktı." Kalabalık, "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!" sloganlarıyla yanıt verdi.

Özel'den Erdoğan'a Fırtına: Saldırılar Tek Elden!
Özel'den Erdoğan'a Fırtına: Saldırılar Tek Elden!
İçeriği Görüntüle

Özel'in Erdoğan'a yönelik eleştirileri, mitingin dönüm noktasıydı. "Erdoğan fakir sevmez" diyerek halka seslendi ve ekledi: "Size Erdoğan'la ortak noktamı söyleyeyim mi? Ben de fakir sevmiyorum. Bu yüzden onun gibi fakiri terk etmeyecek, milleti fakirlikten kurtaracağız." Ekonomik tabloyu çizdi: "Resmi yoksulluk sınırı 91 bin liraya çıktı. Peki, niçin yoksulsunuz? Çünkü ülkeyi yönetenler tercihini sizden yana değil; emekliden, emekçiden, esnaftan, çiftçiden, gençlerden yana değil, zenginden yana kullanıyor." Bu sözler, emeklilerin ve işçilerin coşkusunu katladı. Özel, Erdoğan'ın ABD ziyaretini hatırlatarak sert çıktı: "Meşruiyeti okyanus ötesinde ararsan perişan olursun." Hakan Fidan'ın açıklamalarını anımsatarak, "Trump seni seçmenin elinden kurtaramaz" dedi. Bu çıkış, meydanı inleten bir alkış tufanına dönüştü.

Özel, erken seçim çağrısını yineledi ve İmamoğlu için toplanan imzaları vurguladı: "Varsa yoksa iktidar olmak!" Bu, sadece bir slogan değil, stratejik bir hamleydi. Hatırlarsak, İmamoğlu'nun tutuklanması, Mart 2025'te başlayan bir siyasi operasyon zincirinin parçasıydı. O dönem, İstanbul seçimlerindeki zaferin intikamı gibi yargı süreci hızlanmış, CHP haftalık mitinglerle yanıt vermişti. İlk mitingler Beşiktaş'ta başlamış, her çarşamba farklı bir ilçede devam etmişti – Sarıyer, Kadıköy, Bakırköy derken şimdi Küçükçekmece'ye ulaşmıştı. Bu seri, muhalefeti birleştirmiş, CHP'yi halkın sesi yapmıştı. Ama asıl güç, kalabalığın çeşitliliğindeydi: Muhafazakarlar, milliyetçiler, sosyalistler – hepsi demokrasi bayrağı altında toplanıyordu.

Mitingin diğer konuşmacıları da unutulmazdı. Küçükçekmece İlçe Başkanı Burak Ergin, "Ekrem İmamoğlu'nu zindanlara atarak engellemeye çalışıyorlar, ama nafile!" diye haykırdı. Kemal Çebi gibi belediye başkanları, yerel başarıları anlatarak umut aşıladı. Sivil toplum temsilcileri, eğitim ve sağlıkta adalet taleplerini dile getirdi. Kalabalık, "İzmir Marşı" ile coştu, ellerinde Türk bayrakları sallanırken "Millet iradesi kazanacak!" sloganları yükseldi. Soğuk hava, bu birliği bozamamıştı; aksine, katılımcılar meydanı terk ederken daha da kenetlenmişti.

Bu miting, geçmişin yaralarını sarmakla kalmadı, geleceğin yol haritasını çizdi. İmamoğlu'nun tutuklanması, AKP'nin muhalefeti sindirme girişiminin simgesiydi – ama ters tepti. Haftalık buluşmalar, CHP'yi pasif bir partiden aktif bir harekete dönüştürdü. Şimdi, 2026 yerel seçimleri öncesi bu momentum, erken seçim baskısını artırıyor. Özel'in "Halkın iktidarı geliyor" sözü, boş bir vaat değil; anketlerde muhalefetin yükselişiyle örtüşüyor. Erdoğan'ın ABD ziyaretleri, içerdeki meşruiyet kaybını örtbas etme çabası gibi görünüyor, ama Fidan'ın itirafları gibi sızıntılar, sarayın yalnızlığını ifşa ediyor. Küçükçekmece, sadece bir meydan değil; değişimin kıvılcımıydı.

Peki ya sonrası? Bu coşku, diğer illere sıçrayacak mı? İmamoğlu'nun serbest kalma ihtimali, muhalefeti daha da güçlendirecek. CHP, "Bize millet yeter" diyerek ittifak arayışlarını hızlandırabilir – İYİ Parti, DEVA, Gelecek gibi partilerle yeni bir blok oluşabilir. Ekonomik kriz derinleşirken, yoksulluk sınırı 91 bini aşmışken, halkın öfkesi Erdoğan'ı köşeye sıkıştırıyor. Özel'in fakirlik vurgusu, sosyal politikaları ön plana çıkarıyor: Emekli maaşları, genç işsizliği, çiftçi destekleri – hepsi masada. Bu miting, karanlığın son feneri değil; şafağın habercisi.

Meydan dağılırken, sosyal medyada paylaşılan görüntülerdeki kalabalık, milyonları etkiledi. Fotoğraflar, videolar, sloganlar – hepsi viral oldu. Katılımcılar, "Yiğidim aslanım burda yatıyor" dövizleriyle İmamoğlu'na selam gönderdi. Bu, sadece bir çarşamba akşamı değil; Türkiye'nin uyanışının parçasıydı. Gelecek haftalarda, belki Esenyurt veya Avcılar'da yeni bir sayfa açılacak. Ama Küçükçekmece'nin yankısı, Ankara'ya kadar ulaşacak. Değişim rüzgarları esiyor ve bu sefer, fırtına koparacak gibi.

Tarih, böyle anları yazar: Halkın gücü, sarayın hesaplarını bozar. İmamoğlu'nun "Ne bedel varsa ödeyeceğiz" sözü, Özel'in "Perişan olursun" uyarısıyla birleşince, umut yeşerdi. Türkiye, bu direnişle ya demokrasiye kavuşacak ya da karanlığa gömülecek – seçim milletin elinde. Ama meydandaki on binler, sonucu belli etti: Kazanacağız!