Din

Başörtüsü Farz Değil mi? İlahiyatçıların Gizlediği Skandal Ortaya Çıktı!

İki kadının şok edici eylemi, geleneksel din anlayışını çökertti. Kuran'daki en tartışmalı ayetlerin tarihsel ve sosyolojik sırları gün yüzüne çıkıyor! Köle-hür kadın ayrımını ortaya koyan sarsıcı detayları okuyun.

Türkiye'de yıllardır siyasetin, ilahiyatın ve sosyal yaşamın merkezinde yer alan başörtüsü konusu, son dönemde yaşanan iki çarpıcı olayla yeniden alevlendi ve tüm tartışmaların odağına oturdu. Ağustos ayında Diyanet'in haya ve örtü konulu bir hutbe yayınlamasının ardından, ilk olarak feminist yazar ve akademisyen Berin Sönmez, bu duruma tepki göstererek başörtüsünü çıkardı. Hemen ardından ise, 9 yaşından beri başını örten, imam hatip ve ilahiyat mezunu emekli öğretmen Emine Yücel de aynı kararı video mesajıyla duyurdu. Bu iki ismin eylemleri, sadece kişisel bir tercih olmanın ötesine geçerek, dine dair anlatılanların ne olduğu sorusunu en temelinden gündeme taşıdı ve dinin sabiteleri olduğu iddia edilen unsurların aslında geleneksel ve siyasi dayatmalar olup olmadığını sorgulattı.

Diyanet'in Ayakları Altına Atılan Örtü ve Dinbaz Mahallenin Çifte Standardı

Akademik geçmişi olan Berin Sönmez, Diyanet’in hutbesinde sürekli kadınlara rol biçilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, başörtüsünü çıkardığını ilan etti. Hatta kendi ifadesiyle, örtüsünü alıp "Diyanetin ve iktidarın ayakları altına attığını" belirtti. Berin Sönmez, eleştirisinde, haya, edep, iffet ve fıtrat gibi İslami kavramların daraltılarak Müslümanların düşünce dünyasının çölleştirildiğini öne sürdü. Ona göre, din daima kadına hat çizme aracı olarak kullanılıyor ve erkeklerin ahlaki olarak umut kesildiği için sürekli kadınlara yükleniliyor. Sönmez, kamuda dahi başörtüsü zorlamasından vazgeçilmesi gerektiğini, aksi takdirde 28 Şubat sürecinin tersine bir zorlama yaşandığını duyumlarla bildiklerini de sözlerine ekledi.

İlahiyatçı Emine Yücel ise, tepkisinin temelinde, dinin esas kaidelerine yüklenmeyen bir anlamın başörtüsüne yüklendiğini dile getirdi. Emine Yücel, bu ülkede dinin hiçbir zaman elden gitmediğini, Cumhuriyete din düşmanlığı yapılmadığını, Mustafa Kemal'in dahi Kur'an, Buhari ve Müslim tercümelerini yaptırdığını vurgularken, asıl sorunun dinin siyasallaştırılması olduğunu belirtti. Yücel, büyük günah olarak nitelenen faizin (Nass vardı) ve adaletsizlik ile liyakatsizliğin meşrulaştırılmasına dikkat çekerek, dinin emir ve yasakları konusunda hassas davranmayanların, mesele başörtüsü olunca mangalda kül bırakmadıklarını ifade etti. Bu kapsamda, Emine Yücel, başörtüsünün Allah’ın emri olduğuna inansaydı onu kesinlikle çıkarmayacağını net bir dille söyledi.

Prof. Dr. İsrafil Balcı'nın İddiası: Başörtüsü Farz Değil, Örftür!

Bu tartışmaları değerlendiren Prof. Dr. İsrafil Balcı, ilahiyatçıların yüzde 99'unun yalan söylediğini iddia ederek, başörtüsü meselesinin öncelikli olarak örfle alakalı bir konu olduğunu ve bunun farz diye dayatıldığını belirtti. Yılmaz, dinin sabitelerinin ahlak, tevhit, adalet, ehliyet ve liyakat olduğunu; şekil şartlarının ise bu değerlerin önüne geçirildiğini vurguladı.

Prof. Dr. İsrafil Balcı, Kuran’da örtü ile ilgili geçen Hicab, Cilbab ve Humur gibi kavramların hiçbirinde, saç örtüsü diye doğrudan bir tanımlama veya zorunluluk bulunmadığını açıkladı.

Kuran'daki Üç Ayetin Gizemli Bağlamı

  1. Hicab Ayeti (Ahzab 53): Bu ayet, Hicab'ın sosyolojik bir konumdan ve adab-ı muaşeretten (görgü kurallarından) bahsettiğini gösteriyor. Hicab, perde anlamına gelir ve kapı yerine kullanılan keçe türü bir örtüydü. Ayet, insanların ulu orta Peygamber'in evine dalmalarını önlemek amacıyla perde arkasından seslenmeleri talimatını veriyordu.
  2. Cilbab Ayeti (Ahzab 59): Ayet, Nebi'nin eşlerine, kızlarına ve müminlerin eşlerine dışarı çıktıklarında cilbablarını üzerlerine almalarını söylüyordu. Cilbab, klasik lügatlerde elbisenin üstüne alınan dış giysi (çarşaf, ferace, şal) anlamında kullanılıyor ve saç örtüsü anlamına gelmiyordu. Ayetin amacı, kadınların kem gözlere maruz kalmamaları ve iffetlerini korumalarıydı.
  3. Humur Ayeti (Nur 31): Bu ayet, en çok tartışılan ayet olmasına rağmen, kadınlara zorunlu olarak görünenler dışında ziynetlerini açmamalarını ve humurlarıyla göğüs ve gerdanlarını kapatacak şekilde örtünmelerini emrediyordu. Prof. Dr. İsrafil Balcı, ayette saçları örtün diye bir emirden bahsedilmediğini, bunun amacının göğüs ve gerdan hizasının kapatılarak kadınların dikkat çekmemesi olduğunu belirtti.

Hür Kadın ve Köle Kadın Arasındaki Kritik Sır

Prof. Dr. İsrafil Balcı, örtünme meselesinin tarihsel bağlamına dikkat çekerek, bunun toplumda hür ile köle (cariye) kadın arasındaki bir ayrımı doğrudan işaret ettiğini dile getirdi. Rivayetlere göre, Peygamber’in eşleri gece tuvalet ihtiyacı (mensa) için dışarı çıktıklarında, münafıklar ve sefihler (soytarılar) onlara laf atıp sarkıntılık ediyordu ve uyarıldıklarında, "Biz sadece cariyelere laf atıyorduk, sizin Peygamber’in eşi olduğunuzu nereden bilelim" diye kendilerini savunuyorlardı. Bu durum, örtünün asıl amacının tacize maruz kalmamak ve hür kadın kimliğini göstermek olduğunu kanıtlıyordu.

Bu ayrım, Hazreti Ömer dönemindeki uygulamalarla daha da çarpıcı hale geliyor. Ömer'in, cariyelerin başını örttüğünü görünce "Sen hür müsün ki başını örtüyorsun?" diyerek örtüyü attırdığı kaynaklarda yer alıyor. Hatta, Ömer bin Abdülaziz'in dahi cariyelerin başörtüsü giymesini, hür kadınlara benzememeleri için yasakladığı belirtiliyor. Bu, örtünmenin dini bir zorunluluktan çok, o dönemin sosyolojik ve hukuki statü göstergesi olduğunu ortaya koyuyor.

Dinin Merkezinde Ne Olmalı?

Prof. Dr. İsrafil Balcı, başörtüsü meselesine bu kadar büyük bir anlam yüklenmesinin, diğer daha temel dini emirlerin ıskalanmasına neden olduğunu ısrarla vurguluyor. Kuran'daki doğrudan emirlerden birisi olan "emanetleri ehline veriniz" (Nisa 58) ayetine riayet edilmezken, kadınlara sürekli ayar verilmesinin erkeklerin kendilerine muazzam bir malzeme bulma çabası olduğunu söyledi.

Prof. Dr. İsrafil Balcı, Kuran'da en güzel elbisenin Takva Elbisesi (Araf 26) olduğunu belirterek, örtünme ayetlerinin tamamen iffeti korumaya yönelik bir tavsiye olduğunu ve doğrudan bir emir olmadığını yineledi. Aksi bir iddia, metne ayar vermek ve Allah'a iftira atmak anlamına gelmektedir. Yılmaz, bu tartışmaların sonucunda gençlerin deist ve ateist olduğunu, dini değerlerin irtifa kaybettiğini ve eski önemini yitirdiğini belirtirken, bu tarihi ve teolojik gerçeklerin artık yeni nesiller tarafından sorgulandığını ve geleneksel zihnin kirli çamaşırlarının ortaya döküldüğünü ifade etti.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3348434846257114"> #auto-ads