Değerli izleyicilerimize seslenen bir ilahiyat uzmanı, Kur’an çalışmalarında son derece ciddi bir uyarıyı gündeme getirdi. Konu, yüzlerce yıldır süregelen yaygın bir inancı temelden sarsma potansiyeli taşıyor: Yeryüzünde fesat çıkarmakla suçlanan bir peygamberin varlığı. İlahiyatçı, dinleyicilere dönerek şu çarpıcı soruyu yöneltti: Siz hiç yeryüzünde fesat çıkarmak için görevlendirilmiş, karmaşa ve zulüm yaratmaya çalışan bir peygamber gördünüz, duydunuz veya okudunuz mu? Normal şartlarda peygamberlerin görevinin tam tersi, yani yeryüzündeki kargaşayı, zulmü ve kan dökümünü ortadan kaldırmak olduğu düşünüldüğünde, bu iddia akıllara durgunluk veriyor. Ancak bu inanış, Türkiye’de yayınlanmış Türkçe meallerin çoğunda gizli bir şekilde yerini koruyor ve özellikle Kur’an çalışması yaptığını iddia eden, meal ve tefsir yazan ulema sınıfına yönelik çok ciddi bir uyanış çağrısı yapılıyor.
Asıl Sır Perde Arkasında Saklı: Firavun’un Korktuğu Şey Fesat ÇIKARMAK Değildi
Bu büyük yanılgının kökeni, Kur’an-ı Kerim’in Mümin Suresi’nin 26. ayetinde yatıyor. Yaygın Türkçe meallerde, başta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın meali olmak üzere, bu ayette Firavun’un ağzından çıkan sözler aktarılır. Firavun, Hz. Musa’nın kendisine yaptığı tebliğler karşısında halkına hitaben, “Ben onun sizin dininizi değiştirmesinden veyahut da yeryüzünde, yani bu ülkede, fesat çıkarmasından korkuyorum,” der. Bu çeviri, yüzyıllardır kabul görmüş ve adeta Musa’nın, otoriteyi devirmeye çalışan bir bozguncu olduğu algısını pekiştirmiştir. Ancak ilahiyat uzmanı Hakkı Yılmaz, Kur’an’ın orijinal metninin bambaşka bir gerçeği işaret ettiğini vurguluyor. Orijinal ayetteki ifadenin (ev en yuzhira fil ard fesat), Musa’nın fesat çıkarmasından değil, Firavun’un kendi düzenindeki bozukluğu, kargaşayı ve kötülüğü açıklayacağı veya ortaya çıkaracağı anlamına geldiği iddia ediliyor.
Dil Bilgisi Kanıtı: Açığa Vurma ve Deşifre Etme
Uzmanın açıklamalarına göre, buradaki kilit nokta kullanılan fiilin kökeninde yatıyor. Sözcüğün mastarı olan “ishar” veya “ısrar” kelimesi, Türkçede de bazen kullanıldığı gibi, bir şeyi belirtme, açığa vurma veya açığa çıkarma manasına gelir. Yani Firavun’un asıl korkusu, Musa’nın kendi iktidarını tehdit eden yeni bir fesat yaratması değil; var olan çarpık, bozuk ve zalim düzenin Musa tarafından herkese ifşa edilmesi ve deşifre olmasıydı. Firavun, çevresindeki dalkavuklara ve adamlarına hitaben, “Bırakın beni, onu öldüreyim,” derken bile, yakın çevresindeki Haman’ın ve hatta Musa’nın kavminden olup Firavun’la işbirliği yaparak zenginleşen Karun’un bile desteklediği bu diktatörlük düzeninin bozuk olduğunun açığa çıkmasından endişeleniyordu.
Bu korku, Musa’nın sihirbaz olarak nitelenen bilginlerle yaptığı açık oturumda net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Musa’nın galip gelmesiyle o bilginlerin teslim olup tevhide inanmaları, Firavun’un düzeninin ne kadar kırılgan olduğunu göstermişti. Bilginlerin, ölüm tehditlerine rağmen "biz Allah'a inandık" demeleri, bu bozuk düzenin dünya genelinde yayılacak şekilde açığa çıkacağından duyulan endişeyi haklı kılıyordu. Tarihte de görüldüğü gibi, aydınlar ve peygamberler daima ülkelerdeki çarpıklıkları ve düzensizlikleri topluma anlatarak aydınlanmaya katkıda bulunmuştur; hiçbir peygamber bizzat fesat çıkarmamıştır.
Kur’an’ın Açık Hükmü: Fesatçı Kimdi?
İlahiyat uzmanının analizi, sadece dilbilgisel incelemeye dayanmıyor; Kur’an’ın diğer ayetleriyle de destekleniyor. Zira Kur’an, fesat çıkaranların kim olduğunu net bir şekilde belirtiyor. Kasas Suresi’nin 4. ayetinin son cümlesi açıkça, şüphesiz ki Firavun’un bozgunculardan, müfsitlerden (fesatçılardan) olduğunu söylüyor. Kasas Suresi’nin 77. ve 83. ayetleri de yeryüzünde bozgunculuk yani fesat istemenin Allah’ın sevmediği bir eylem olduğunu belirtiyor. Ahiret yurdunun, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimseler için hazırlandığına dikkat çekiliyor.
Benzer şekilde, Fecir Suresi’nde de "o kazıklar sahibi Firavun’a rabbinin ne yaptığını görmedin mi?" sorusu sorulduktan sonra, onun ve azıtmış olduğu ülkelerin bozgunculuğu (fesadı) çoğalttığı belirtiliyor. Hatta Yunus Suresi’nin 90. ve 92. ayetleri arasında, Firavun boğulurken "iman ettim" dediğinde bile, kendisine "halbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozguncularından olmuştun" denilerek, fesatçı sıfatının yine Firavun’a ait olduğu bir kez daha vurgulanıyor.
Geçmiş Yanılgının Günümüzdeki Tehlikesi
Bu derinlemesine Kur’an analizi, geçmişte yüzlerce yıl boyunca tercüme hataları sebebiyle Hz. Musa’ya haksız yere yüklenmiş olan bir sıfatın varlığını ortaya çıkarıyor. Türkçe meallerdeki bu yanlış ifade, Firavun’un sözünü tam olarak yansıtmamakla kalmıyor, aynı zamanda peygamberlik kurumuna dair temel bir anlayışı da çarpıtıyor. Eğer Müminler, Kur’an’ı okurken peygamberlerin bile fesatçı olabileceği gibi bir inanca kapılırlarsa, dinin özünü anlama konusunda büyük bir engelle karşılaşırlar.
Bu uyarı, Kur’an’ı doğru anlama yönünde atılmış hayati bir adımdır. İlahiyat uzmanı, Müminleri okudukları meallerdeki bu tür yanlış ifadeleri araştırmaya ve doğruluğunu sorgulamaya davet ediyor. Bu tarihi çeviri hatasının düzeltilmesi, sadece Hz. Musa’ya yapılmış büyük bir iftirayı temizlemekle kalmayacak, aynı zamanda Kur’an’ın hakikatini başka bir yöne çeken anlayıştan tüm inananları kurtaracaktır. Bu kritik bilgiyi dikkate almak ve Kur'an'ın gerçek mesajına ulaşmak, günümüz dünyasında yaşanan dini tartışmaların ve kargaşanın temelini anlamak açısından büyük önem taşımaktadır.