Son dönemde siyasi kulisleri hareketlendiren gelişmeler, iktidar partisi içinde ciddi bir iç muhasebe ihtiyacını gündeme getiriyor. Yargı kararlarından ekonomik sıkıntılara, uluslararası ilişkilerden güvenlik skandallarına uzanan zincirleme olaylar, birçok soruyu beraberinde getiriyor. Video görüntüsü makalenin aşağısında verilmiştir.
Bu tartışmaların merkezinde, iktidar partisinin uzun yıllardır süren yapısındaki değişimler yer alıyor. Bazı isimler, partiye sonradan katılanların veya belirli ideolojik eğilimlerin, asıl misyonu zedelediğini iddia ediyor. Özellikle dini referanslarla yükseltilen kişilerin güç ve para karşısında ahlaki sapmalar yaşadığı eleştirileri öne çıkıyor. Eski kadroların tasfiye edildiği, yerine farklı profillerin getirildiği belirtilirken, bu durumun partiyi içten zayıflattığı görüşü dile getiriliyor. Bülent Turan gibi isimlerin köşe yazılarında vurguladığı "çürük elmalar" ve "parazitler" ifadeleri, bu iç temizlik çağrısını güçlendiriyor.
Yargı sistemindeki uygulamalar da büyük tepki çekiyor. Bir yandan radikal örgüt üyelerinin kısa süreli tutuklamalar sonrası serbest bırakılması, diğer yandan muhalif veya sıradan vatandaşların uzun süreli hapiste tutulması çifte standart iddialarını artırıyor. Örneğin, Yalova'da üç polis memurunun şehit edildiği olayda hayatını kaybeden IŞİD üyelerinden Zafer Umutlu'nun mahkemede "kâfir" ifadeleri kullanmasına rağmen tahliye edilmesi, büyük şok yaratmıştı. Aynı şekilde Hashem Sordak'ın ailesini tehdit edip ateş ettiği halde sadece yedi ay hapis yatıp serbest kalması, güvenlik zaafiyetlerini gözler önüne seriyor. Kontra-Terör birimlerinin bu hücreleri önceden tespit ettiği halde yargının hafif kararlar vermesi, ideolojik yakınlık şüphelerini doğuruyor.
Bu durum, daha geniş bir dönüşüm sürecinin parçası olarak yorumlanıyor. Seküler yapının aşınması, inancın siyasi ve sosyal norm haline gelmesi, Ortadoğulaşma olarak tanımlanan bir bataklığa işaret ediyor. Bu süreçte sınır güvenliğinin zayıflaması, mülteci akınları ve ideolojik savaşların etkisiyle toplumun bölünmesi hızlanıyor. İnanç yorumlarının kamusal alana taşınması, iç çatışmaları tetikliyor; tarihsel örneklerde olduğu gibi, radikal grupların büyümesine zemin hazırlıyor. Çözüm olarak seküler değerlere, demokrasiye ve evrensel hukuka dönüş vurgusu yapılıyor. Liyakatsizliğin artması, zengin-fakir uçurumunun derinleşmesi ve üst sınıfların savurganlığı da bu tablonun parçaları.
Yargıdaki son operasyonlar ise ayrı bir tartışma konusu. Bahis ve şike soruşturmalarında eski Galatasaray yöneticisi Erden Timur'un da aralarında bulunduğu isimlerin gözaltına alınması, sorgulamalarda maç dışı konuların gündeme gelmesi dikkat çekiyor. Uyuşturucu operasyonlarında Mehmet Akif Ersoy gibi medya figürlerinin tutuklanması, etkin pişmanlık başvuruları ve özel hayat iddiaları, yargının seçici uygulamalarını sorgulatıyor. Veyis Ateş ve Taner Çağlı gibi isimlerin yakalanması, bu dalganın genişliğini gösteriyor. Algı operasyonları mı yoksa gerçek suçlar mı sorusu, güven erozyonunu derinleştiriyor.
Uluslararası boyutta ise sürpriz gelişmeler yaşanıyor. Donald Trump'ın Benjamin Netanyahu ile görüşmesinde Erdoğan'a yönelik övgü dolu sözleri, Suriye'deki rolünü öne çıkarıyor. "Güçlü lider" ve "iyi arkadaş" tanımlamaları, ilişkilerin düzelme sinyali olarak yorumlanıyor. Bu övgüler, bölgesel dengelerde yeni ittifaklara kapı aralayabilir.
Ekonomik cephede ise vatandaşları en çok etkileyen gelişme, gıda fiyatlarındaki astronomik artışlar. 2017'den 2025'e market sepeti karşılaştırmaları çarpıcı rakamlar ortaya koyuyor: Bir kilogram yoğurt 2-2,5 TL'den 92 TL'ye yükselerek yüzde 3900 zamlanmış. Çay paketleri 19 TL'den 259 TL'ye, ayçiçek yağı ve diğer temel ürünler benzer oranlarda artmış. Toplam sepet maliyeti yaklaşık 20 katına çıkarken, küresel enflasyonun çok üstünde kalan bu rakamlar, yoksulluk bataklığını büyütüyor. Tek adam rejiminin başladığı dönemle örtüşen bu dalga, hukuk yıkımının ekonomik yansıması olarak görülüyor. Aylık gıda enflasyonunun yüksek seyri, alt sınıfların hayatını zorlaştırıyor.
Tüm bu olaylar bir araya geldiğinde, toplumun geleceğine dair kaygılar artıyor. Yargı güveninin dip yaptığı, ekonomik sıkıntıların zirve yaptığı, siyasi iç hesaplaşmaların hızlandığı bir dönemde, seküler değerlere dönüş çağrıları daha yüksek sesle dile getiriliyor. Radikal unsurların serbest kalması güvenlik risklerini artırırken, zamlar günlük hayatı çekilmez hale getiriyor. Uluslararası övgüler ise geçici bir rahatlama sağlasa da, iç sorunlar çözülmedikçe kalıcı çözüm zor görünüyor. Bu karmaşa, yeni yılın nasıl şekilleneceğini belirleyecek gibi duruyor.