Gecenin karanlığını yırtan siren sesleri ve ardından gelen o kahredici haber, sadece güvenlik güçlerimizin değil, tüm milletin yüreğine kor bir ateş düşürdü. Saatler 02.00’yi gösterdiğinde, alınan bir istihbarat üzerine planlanan operasyon, hiç beklenmedik bir vahşetle karşılandı. Güvenlik güçlerimiz, huzuru sağlamak için gittikleri kapıda, insanlıktan çıkmış bir zihniyetin kurşunlarına hedef oldu. İlk etapta yedi, ardından dokuz yaralı haberiyle sarsılan kamuoyu, sabahın ilk ışıklarıyla gelen acı gerçekle yüzleşti: Üç kahraman polisimiz, vatan savunmasında şehadet şerbetini içmişti. Ancak bu olayın ardında yatan detaylar, sadece bir asayiş haberiyle geçiştirilemeyecek kadar derin ve düşündürücü bir toplumsal çürümeyi işaret ediyordu.
Olayın en kan donduran boyutu ise operasyon derinleştikçe ortaya çıktı. İçerideki hainler, teslim ol çağrılarına uymadıkları gibi, çatışmayı sonuna kadar sürdürdüler. Fakat asıl dehşet verici olan, bu kişilerin kendi evlatlarını ve eşlerini birer "canlı kalkan" olarak kullanmalarıydı. Operasyonun beklenenden uzun sürmesinin temel sebebi de içeride bulunan 5 kadın ve 6 çocuğun hayatını riske atmamak için gösterilen insanüstü hassasiyetti. Teröristler çocukları siper ederken, güvenlik güçlerimiz kendi canlarını ortaya koyarak o masumları korumaya çalışıyordu. Akıllara durgunluk veren soru ise şuydu: Bu toprakların nüfus cüzdanını taşıyan bir birey, nasıl olur da kendi polisine namlu doğrultur, öz evladını kurşunların önüne atacak kadar insanlıktan çıkar?
Bu hain saldırının perde arkasında, sınırlarımızın hemen ötesindeki gelişmelerin yansıması net bir şekilde görülüyor. Güneyimizde yaşanan güç savaşları, YPG’nin sıkışmasıyla birlikte IŞİD hücrelerini yeniden hareketlendirdi. Özellikle "Yabancı Terörist Savaşçılar" (YTS) koduyla bilinen ve Avrupa ülkelerinin vatandaşlıktan çıkarıp geri almadığı o tehlikeli kitle, ne yazık ki ülkemizin başına kalmış durumda. Geri Gönderme Merkezleri'nde tutulanların yanı sıra, dışarıda olanların durumu ise tam bir muamma. Suriye'deki kaosun bir yansıması olarak, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bu ortamda, terör örgütü sempatizanları ve militanları, sistemdeki boşluklardan faydalanarak aramızda dolaşmaya devam ediyor.
Mesele sadece terörle mücadele değil, aynı zamanda idari ve bürokratik denetim mekanizmalarındaki zaafiyetlerdir. Yabancı uyruklu teröristlerin veya şüphelilerin ikamet izinlerini nasıl aldıkları, bu izinler verilirken kimlerin onlara referans veya muvafakat verdiği büyük bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. Yasal olarak bulunduğu ilden dışarı çıkması yasak olan, örneğin Yozgat’ta ikameti görünen bir şahsın, elini kolunu sallayarak İstanbul’da veya başka bir büyükşehirde ortaya çıkması, denetim mekanizmasının ne denli yetersiz kaldığını gözler önüne seriyor. Adres kontrollerinin düzenli yapılmaması, "uyuyan hücrelerin" fark edilmeden kök salmasına zemin hazırlıyor.
Muhalefet kanadından ve gölge içişleri bakanlığı sorumlularından gelen uyarılar ise tablonun vahametini daha net çiziyor. Terör örgütlerinin artık sadece silahlı eylemle değil; lojistik evler, sahte kimlik zincirleri, dijital propaganda ve uzaktan talimat yöntemleriyle çalıştığına dikkat çekiliyor. Daha da tehlikelisi, kamuoyuna yansıyan bazı dosyalarda, denetimden uzak "illegal mescit" veya "medrese" görünümlü yerlerde kapalı devre eğitimlerle radikalleşmenin körüklendiği iddialarıdır. Bu "kör alanların" oluşmasına izin vermek, sadece bugünü değil, geleceğimizi de tehdit eden bir güvenlik açığı yaratmaktadır.
Sonuç olarak, operasyon haberleriyle övünmek yerine, bataklığın neden kurutulamadığına odaklanmak gerekiyor. 21 ilde yapılan operasyonlarda yüzlerce gözaltı olsa da, zihniyet değişmedikçe ve denetimler sıkılaşmadıkça tehlike geçmiyor. Güvenlik güçlerimiz kahramanca mücadele edip şehit düşerken, arkada bıraktıkları "Nasıl bu hale geldik?" sorusu tüm toplumun vicdanında yankılanıyor. Kendi polisine silah çeken, evladını kalkan yapan bu karanlık zihniyetin oluşum süreçleri şeffafça sorgulanmalı ve sorumlular hesap vermelidir. Şehitlerimize rahmet dilerken, bu acı tablodan alınması gereken çok ders olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.





