Yeni Başkanın İlk İcraatı Meclisi Karıştırdı: O Portre İndirildi!
Yeni Başkanın İlk İcraatı Meclisi Karıştırdı: O Portre İndirildi!
İçeriği Görüntüle

Son günlerde ülke gündeminin, görünenden çok daha derin ve karanlık bir sarmalın içine sürüklendiği aşikar. Bir yanda ekranlarda boy gösteren isimlerin birbirine girdiği, hakaretlerin havada uçuştuğu bir medya kaosu yaşanırken, diğer yanda sokaklarımızda sessizce büyüyen ve hepimizin güvenliğini tehdit eden korkunç bir yapılanma dikkat çekiyor. Ne yazık ki, toplumun büyük bir kesimi magazin figürleri ve suni gündemlerle oyalanırken, asıl konuşulması gereken hayati meseleler halının altına süpürülüyor. Ancak yaklaşan tehlike o kadar büyük ve somut ki, artık görmezden gelmek imkansız hale gelmiş durumda. Bu yazıda, hem o sessiz tehdidin ayak seslerini duyacak hem de medyada kopan fırtınanın perde arkasındaki gerçekleri tüm çıplaklığıyla göreceksiniz. (Video görüntüsü/linki makalenin aşağısında verilmiştir.)

Öncelikle canımızı yakan ve yüreğimizi dağlayan o büyük tehditten bahsetmek gerekiyor. Üç vatan evladını şehit verdiğimiz hain saldırılar, aslında buzdağının sadece görünen yüzü. Yıllardır adını duyduğumuz ancak bittiğini sandığımız o karanlık örgüt, IŞİD, yeniden ve çok daha güçlü bir şekilde sahnede. Artık sadece sınır ötesinde değil, bizzat şehirlerimizin kalbinde, sokaklarımızda kol geziyorlar. İstanbul’un en işlek meydanlarında, Fatih’te, Sultanahmet’te, İzmir’in Basmane’sinde veya Ankara’nın göbeğinde, kamuflaj kıyafetleri ve kendi bayraklarıyla adeta gövde gösterisi yapıyorlar. Yalova’da yaşananlar ise durumun vahametini gözler önüne seriyor; konvoylar halinde şehir turu atacak kadar cüretkarlar. Bu yapılanma gizli saklı değil, herkesin gözü önünde, göstere göstere büyüyor.

Bu tehlikeli yükseliş, tarihsel bir döngünün ve planlı bir stratejinin parçası gibi görünüyor. Geçmişte EOKA nasıl toprak talebiyle ortaya çıktıysa, ASALA nasıl terörle tanıtım yaptıysa ve sonrasında PKK nasıl sahneye sürüldüyse, bugün de benzer bir senaryo devrede. Çözüm süreci adı altında yürütülen politikalar ve konjonktürel dayatmalarla bir örgüt pasifize edilmeye çalışılırken, hemen akabinde bir başkası devreye sokuluyor. Önümüzdeki 6 ay ile 1 yıl içinde, bu coğrafyaya özgü, adı IŞİD olmayan ama aynı kökten beslenen yeni ve çok daha tehlikeli bir terör örgütüyle karşılaşmamız kuvvetle muhtemel. Bu yeni yapının hedefi ise sadece terör estirmek değil, doğrudan topraklarımız üzerinde hak iddia etmek olacak.

Tehlike kapıdayken, halkın haber alma hakkını savunması gereken medya ise kendi içinde büyük bir savaş veriyor. İktidara yakınlığıyla bilinen gazeteciler ve yorumcular, adeta bir güç savaşı içinde birbirlerine saldırıyor. Düne kadar aynı masada oturanlar, bugün birbirlerini "liyakatsiz", "cahil" veya "proje" olmakla suçluyor. Aslında bu kavga, gazetecilikten ziyade, temsil ettikleri güç odaklarının perde arkasındaki çekişmesinin bir yansıması. Medya, halkın gerçekleri öğrenmesi için değil, belirli siyasi figürlerin mesajlarını taşımak ve rakiplerini yıpratmak için kullanılan bir araca dönüşmüş durumda. Bu çürümüşlük içinde, gerçek gazetecilik yapanlar susturulmaya çalışılırken, liyakatsiz isimler ekranları işgal ediyor.

Tüm bu kaosun ortasında, "yerli ve milli aydın" tartışmaları da gündemi meşgul ediyor. Yönetici elitler, eski aydın sınıfının zihninin işgal edildiğini ve yeni bir aydın sınıfına ihtiyaç duyulduğunu savunuyor. Ancak gerçek bir aydın, kaç dil bildiği veya hangi okulları bitirdiğiyle değil, halkın derdiyle ne kadar dertlendiğiyle ölçülür. Bir yönetici sınıfı, kendi yönetimi altında yırtık terlikle gezen şehit babasının acısını yüreğinde hissetmiyorsa, o sınıftan aydın çıkması mümkün değildir. Asıl aydınlık; lüks içinde yaşayıp ahkam kesmek değil, yoksulluğun, adaletsizliğin ve zulmün karşısında, mağdurun yanında durabilmektir. Kendi yarattığı yoksulluğun hesabını veremeyenlerin, toplumuna aydınlık vaat etmesi büyük bir çelişkidir.

Son olarak, toplumun dikkati ısrarla "değersiz önemli" olarak nitelendirilebilecek konulara çekiliyor. Gerçek sanatçılar, balerinler, bilim insanları yok sayılırken; uyuşturucu operasyonlarında adı geçen, hiçbir vasfı olmayan sosyal medya fenomenleri "önemli" şahsiyetler gibi sunuluyor. Şeyma Subaşı gibi isimlerin gözaltına alınması, ülkenin en önemli meselesiymiş gibi günlerce konuşuluyor. Bu durum, toplumun değer yargılarının nasıl erozyona uğratıldığının en acı göstergesi. Değersizlerin baş tacı edildiği, gerçek değerlerin ise görmezden gelindiği bu düzen, aslında yaşadığımız tüm bu sorunların temel kaynağını oluşturuyor. Uyanık olmak ve gerçek gündeme, yani sokaktaki tehlikeye ve ekmeğimize odaklanmak zorundayız.