Ekonomik zorlukların giderek derinleştiği bir dönemde, milyonlarca çalışanın geleceğini doğrudan etkileyen kararlar büyük yankı uyandırıyor. Özellikle hayat pahalılığının baskısı altında, ücret ayarlamaları toplumun geniş kesimlerinde hayal kırıklığı yaratabiliyor. Bu süreç, siyasi aktörlerin de tepkilerini art arda dile getirmesine yol açıyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 2026 için belirlenen asgari ücrete yönelik sert bir açıklama yaptı. Net **28 bin 75 TL** olarak açıklanan ücretin, yüzde 27'lik artışa rağmen gerçek bir zam olmadığını vurguladı. Özdağ, bu tablonun emeğin ve emekçinin nasıl gözden çıkarıldığının açık göstergesi olduğunu ifade etti.
Açıklamada, ücretin açlık sınırının altında kalması en büyük eleştiri noktası olarak öne çıktı. Kasım 2025 verilerine göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı **29 bin 828 TL** seviyesindeyken, yeni asgari ücret bu rakamın gerisinde kaldı. Bu durum, tarihte nadir görülen bir eşitsizliği işaret ediyor.
Yoksulluk sınırı ise **97 bin 159 TL** civarına ulaşmış durumda. Bu rakam, belirlenen ücretin yaklaşık üçte biri düzeyinde kalıyor. Brüt asgari ücret **33 bin 30 TL** olarak hesaplanırken, kesintiler sonrası net tutarın aile geçimini karşılamaktan uzak olduğu vurgulanıyor.
Özdağ'ın tepkisi, yalnızca rakamsal bir artışın ötesinde, emekçilerin reel alım gücündeki erimeyi hedef alıyor. Enflasyon karşısında korunmayan ücretlerin, işçileri daha derin bir yoksulluğa sürüklediği görüşü hakim.
Ücret belirleme mekanizmasının işçi temsilcilerini dışlaması da eleştirilerin odağında. Tek taraflı kararların, uluslararası standartlara uymadığı ve toplu pazarlık ilkelerini zedelediği savunuluyor.
Bu karar, kalabalık aileleri, tek gelirli haneleri ve asgari ücretle geçinen milyonları doğrudan etkiliyor. Gıda, konut, eğitim ve sağlık giderlerindeki hızlı yükseliş, bütçeleri daha da sıkıştırıyor.
Milli gelirden alınan payın düşüşü de dikkat çekici. Geçmiş yıllara kıyasla emekçilerin büyümeden yeterince faydalanamadığı, uzun vadeli bir sorun olarak duruyor.
Ümit Özdağ, açıklamasında emeğin değerinin göz ardı edildiğini belirterek, bu tablonun toplumsal adaletsizliği derinleştireceğini belirtti. Emekçilerin hak ettikleri ücretin çok altında bir seviyede bırakılması, geçim koşullarını sürdürülemez hale getiriyor.
Enflasyon hedefleri ve ekonomik büyüme iddiaları karşısında, reel kayıpların telafi edilmemesi ayrı bir tartışma konusu. İşçilerin günlük mücadeleleri, bu kararın sahadaki yansımalarını gösteriyor.
Bu tepki, siyasi arena dışında emek örgütleri ve sivil toplumdan da destek buluyor. Asgari ücretin insanca yaşam standartlarını sağlaması talebi, giderek yükseliyor.
Sonuç olarak, 2026 asgari ücret kararı Ümit Özdağ gibi isimlerden gelen eleştirilerle sıcaklığını koruyor. Emeğin gözden çıkarıldığı iddiası, ekonomik politikaların emekçi odaklı olup olmadığını sorgulatıyor. Açlık ve yoksulluk sınırlarının altında kalan ücret, milyonlarca hanede yeni yıl endişelerini artırıyor.
Bu gelişmeler, ücret politikalarının yeniden şekillenmesi için baskı yaratabilir. Emekçilerin sesi, gelecekteki düzenlemelerde daha etkili olabilir.




