Milyonlarca çalışanın ve ailesinin geleceğini doğrudan etkileyecek olan kritik süreçte artık son viraja girilmiş durumda. Başkentten gelecek o nihai haber beklenirken, piyasalarda ve vatandaşın gündeminde heyecanlı bir bekleyiş hakim. Herkesin gözü kulağı yapılacak resmi açıklamaya çevrilmişken, kulislerde konuşulan tarihler ve olası senaryolar, gündemin en sıcak başlıklarını oluşturmaya devam ediyor. Bu süreçte sadece çalışanlar değil, işverenler ve piyasa yapıcıları da çıkacak karara odaklanmış durumda, zira belirlenecek yeni yol haritası ekonominin tüm dinamiklerini derinden sarsacak nitelikte. Bekleyişin yarattığı gerginlik ve umut dolu atmosfer, akşam saatlerinde yapılacak olası bir açıklama ile yerini netliğe bırakacak gibi görünüyor.
Mevcut durumda 22 bin 104 lira olan taban ücretin geleceği tartışılırken, masadaki senaryolar artık herkesin ezberlediği bir hal almış durumda. Kulislerde 26 bin, 27 bin veya 28 bin lira gibi rakamlar telaffuz edilse de, asıl mesele sadece cebimize girecek para değil, bu paranın alım gücünü koruyup koruyamayacağı. Tam da bu noktada, henüz resmi bir zam oranı açıklanmamışken ve yeni yılın rakamları netleşmemişken, piyasada gözlemlenen bazı hareketlilikler endişe yaratıyor. Özellikle pandemi sonrasında ticari hayatta yaşanan ahlaki erozyonun bir yansıması olarak, bazı kötü niyetli işletmelerin "maliyetim artacak" bahanesiyle erkenden harekete geçtiği görülüyor.
Vatandaşın en çok şikayet ettiği konuların başında gelen etiket değişimleri, henüz maaşlara zam gelmeden raflarda kendini göstermeye başladı bile. Marketlerde ve mağazalarda personelin elinde avuç avuç yeni etiketlerle dolaştığı o görüntüler, fırsatçılığın boyutunu gözler önüne seriyor. Daha işçinin cebine bir kuruş fazladan girmeden, temel tüketim ürünlerine yapılan bu önleyici zamlar, halkın alım gücüne vurulan en büyük darbe olarak nitelendiriliyor. Uzmanlar, bu durumun sadece ekonomik bir refleks değil, aynı zamanda ciddi bir iş ahlakı sorunu olduğuna dikkat çekerek, denetim mekanizmalarının bu süreçte ne kadar hayati olduğunu vurguluyor.
Ekonomik gerçeklerle bağdaşmayan bu fiyat artışları mercek altına alındığında, ortaya çıkan matematiksel veriler aslında yapılanın büyük bir kurnazlık olduğunu kanıtlıyor. Bir ürünün toplam maliyeti içerisinde personel giderinin payı sadece yüzde 10 seviyelerinde seyrederken, etiketlere yansıtılan fahiş oranlar gerçeği yansıtmıyor. İşin uzmanlarına göre, maaşlara ne kadar zam gelirse gelsin, bunun ürün fiyatlarına yansıması gereken makul oran maksimum yüzde 3 ile yüzde 5 arasında olmalı. Yüzde 5’in üzerindeki her artış, açıkça fırsatçılık ve ahlaki bir problem olarak tanımlanıyor ve vatandaşı mağdur etmekten başka bir amaca hizmet etmiyor.
Perde arkasındaki asıl soruna bakıldığında ise gıda sektörü, restoranlar ve kafeler için maliyet kalemlerinin en büyüğünü kiranın oluşturduğu görülüyor. Özellikle cadde üzerindeki popüler dükkanlarda ve büyük metrekareli marketlerde yaşanan kira artışları dudak uçuklatan cinsten. Örneğin, 350 metrekarelik bir iş yeri için geçen yıl 200 bin lira olan kiranın, bu yıl 1 milyon liraya kadar çıktığı örnekler mevcut. Bu devasa kira artışları, işletme sahiplerini zor durumda bırakırken, bu maliyeti karşılamak isteyen esnafın acısını etiketler üzerinden vatandaştan çıkarmaya çalışması piyasadaki dengesizliği körüklüyor.
Ekonominin kanayan yaralarından biri haline gelen "rantiyeci" kesim, yani babadan kalma mülklerle hiç çalışmadan sadece kira toplayarak yaşayanlar, piyasadaki bu yangının görünmeyen mimarları arasında yer alıyor. "Tuzum kuru, başım dertsiz" diyen bu mülk sahiplerinin talep ettiği astronomik rakamlar, zincirleme bir etkiyle iğneden ipliğe her şeye zam olarak geri dönüyor. Bu noktada yönetenlerin sadece maaş zammına değil, aynı zamanda kontrolsüzce artan iş yeri kiralarına da odaklanması gerektiği gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpıyor.
Sonuç olarak, maaş zammı bahanesiyle etiketleri şişirmeye çalışan uyanıklara karşı vatandaşın da uyanık olması gerekiyor. Bu süreçte fahiş fiyat artışı yapanların tespit edilmesi ve ifşa edilmesi, toplumsal bir sorumluluk haline gelmiş durumda. Uzmanlar, bu tür haksız kazanç sağlayanlara karşı "gözümüz üzerinizde" mesajı vererek, bu durumun bir erken uyarı niteliği taşıdığını belirtiyor. Vatandaşın cebindeki paraya göz diken fırsatçılara karşı en büyük silahın, bilinçli tüketici olmak ve haksız artışları ilgili mercilere bildirmek olduğu unutulmamalıdır.




