Finansal piyasaların karmaşık ve dinamik yapısı içinde, bir ülkenin ekonomik geleceğine dair algıyı en net yansıtan göstergelerden biri her zaman risk algısı olmuştur. Uluslararası yatırımcılar, sermayelerini yönlendirmeden önce o ülkenin borçlarını ödeyebilme yeteneğini ve genel ekonomik istikrarını derinlemesine analiz ederler. Bu analizler sonucunda oluşan risk barometresi, ülkeye yönelik yatırım kararlarının alınmasında kritik bir rol üstlenir. Bu gösterge üzerindeki en ufak bir iyileşme, trilyonlarca dolarlık küresel sermaye akışının yönünü değiştirecek potansiyele sahiptir ve Türkiye, son dönemde bu kritik göstergede dikkat çekici ve heyecan verici bir iyileşme trendi sergilemektedir.
Türkiye ekonomisi için yabancı yatırımcıların risk iştahını doğrudan etkileyen en önemli kriter olan 5 yıllık kredi risk primi (CDS), son 7.5 yılın en düşük seviyesine gerileyerek finansal çevrelerde büyük yankı uyandırdı. Elde edilen son verilere göre bu kritik gösterge, 233 baz puan seviyesine inmiş durumda. Bu tarihi düşüş, Mayıs 2018'den bu yana görülmüş en düşük seviye olarak kayıtlara geçerken, Türkiye'nin uluslararası arenadaki borçlanma maliyetleri ve risk primi algısında köklü bir değişim sinyali vermektedir.
CDS, yani Kredi Risk Primi (Credit Default Swap), finansal piyasalarda yalnızca bir rakamdan ibaret değildir; aslında bir ülkenin veya kurumun iflas riskini ölçen temel bir kriter olarak öne çıkar. Bu prim, yatırımcılar için bir nevi sigorta niteliği taşır ve belirli bir borcun ödenmeme riskine karşı bir güvence sağlar. Yatırımcılar, karar alma süreçlerinde bu değeri dikkate alarak hareket ederler. CDS priminin yükselmesi, borçlunun kredi riskinin arttığı anlamına gelirken, tam tersi bir düşüş ise risk algısının belirgin şekilde azaldığını gösterir. Dolayısıyla, Türkiye’nin risk primindeki bu düşüş, ülkenin mali taahhütlerini yerine getirme konusundaki güvenilirliğinin uluslararası piyasalar nezdinde arttığını gösteren somut bir kanıttır.
Bu önemli değerin düşüşünde tek bir faktör değil, ekonomik istikrar yönünde atılan güçlü adımlar, uygulanmaya başlanan ortodoks politikalar ve küresel piyasa koşullarındaki olumlu rüzgârların birleşimi etkili olmuştur. Kredi risk primindeki düşüş, Türkiye'nin finansal karar alma süreçlerinde daha az riskli bir pazar olarak algılanmasına yol açmakta, bu da uzun vadede ülkeye gelecek doğrudan yabancı yatırımların ve uluslararası fon akışının artma potansiyelini beraberinde getirmektedir. Yatırımcılar için risk algısının güçlü bir barometresi olan bu gösterge, küresel ve bölgesel siyasi gelişmelerden de etkilendiği için, mevcut istikrarın korunması ve ekonomik reformların kararlılıkla sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır.
233 baz puan seviyesindeki bu gerileme, Türkiye ekonomisinin yeni bir döneme girdiğinin ve güven endeksinin yükselişte olduğunun güçlü bir işareti olarak kabul edilmektedir. Piyasa uzmanları, bu seviyenin korunması ve daha da aşağı çekilmesi halinde, Türkiye'nin uluslararası kredi notu değerlendirmelerinde de olumlu gelişmelerin yaşanabileceğini belirtmektedirler. Bu durum, nihayetinde ülke ekonomisinin borçlanma maliyetlerini düşürerek, kamu ve özel sektör için önemli bir finansal rahatlama sağlayacak, böylece ekonomik büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşmada kilit bir rol oynayacaktır. Bu heyecan verici gelişme, Türkiye'nin global finans sahnesindeki yerini sağlamlaştırma yolunda attığı dev bir adım olarak değerlendirilmektedir.




