Türkiye'nin eğitim kurumlarında yaşanan gelişmeler, son dönemde kamu yönetimindeki şeffaflık tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Üniversiteler, bilim ve liyakat yuvaları olarak bilinirken, bazı iddialar bu imajı sarsıyor. Özellikle doğu illerindeki üniversitelerde, personel alım süreçleri sıkça gündeme geliyor. Bu süreçler, sadece bireysel kariyerleri değil, tüm eğitim sisteminin güvenilirliğini etkiliyor. Kamuoyunda yankı bulan olaylar, liyakat esaslı istihdamın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Peki, bu tür durumlar nasıl ortaya çıkıyor ve ne gibi sonuçlar doğuruyor? Detaylara inmeden önce, genel çerçeveyi anlamak önemli.

Şırnak Üniversitesi'nde yaşanan bir personel alım olayı, nepotizm iddialarını zirveye taşıdı. Rektör Abdurrahim Alkış'ın kardeşi Abdullah Alkış, sosyal medya hesabından bir paylaşım yaparak, üniversite bünyesinde kendisi için özel olarak açılan bir pozisyonu duyurdu. Bu paylaşım, 8 Kasım Salı günü Facebook'ta yer aldı ve hızla yayıldı. Alkış, "Özel klimalı odamda, bilgisayarlı ofis personeli pozisyonum dün ilan edildi" diyerek, sürecin yasal bir formalite olduğunu ima etti. Bu açıklama, sadece bireysel bir başarı hikayesi gibi sunulsa da, arkasında derin bir tartışma yatıyor. Üniversite kaynakları, ilanın standart prosedürlere uygun olduğunu savunsa da, kamu vicdanı bu tür şeffaflık eksikliklerini affetmiyor.

Olayın kökeni, Abdullah Alkış'ın 2023 yılında üniversitede güvenlik görevlisi olarak işe alınmasına dayanıyor. Bu atama, dönemin şikayetleri üzerine iptal edilmiş. Alkış, paylaşımında bu iptali "kıskanç ve karakteri düşük kişiler"in eseri olarak nitelendirdi. Rektör kardeşi Abdurrahim Alkış'ın, "Bu üniversitenin rektörüyüm, seni buradan kimse ayıramaz" sözlerini aktararak, kararlılığını vurguladı. Ardından, geçici bir çözüm olarak misafirhanede asgari ücretle çalıştırılacağını, ancak sabrettiği takdirde doğrudan rektörlüğe bağlı bir ofis personeli pozisyonuna getirileceğini belirtti. Bu sözlerin tutulmasıyla, yeni ilan devreye girdi ve Alkış, "Dini sözüne sadık kaldı" ifadesini kullanarak memnuniyetini dile getirdi. Paylaşım, "Şimdi doğrudan kardeşimle rapor vereceğim, bu üniversitenin gerçek sahipleri olduğumuzu bir kez daha göstereceğiz" cümlesiyle sonlandı. Bu sözler, kurumun mülkiyet algısını değiştirerek, kamu kaynaklarının ailevi ilişkilerle yönetildiği izlenimini yarattı.

Skandalın boyutu, sadece bu atamayla sınırlı kalmadı. Abdullah Alkış, aynı paylaşımda bir başka nepotizm örneğini de itiraf etti. Rektörün "sevgili bir arkadaşının akrabası" için teknisyen pozisyonunun açıldığını belirtti. Bu, üniversite yönetiminin, liyakat dışı kriterleri sistematik hale getirdiğine dair somut bir kanıt olarak yorumlandı. Eğitimciler ve sivil toplum temsilcileri, bu tür uygulamaların, gençlerin kariyer umutlarını baltaladığını savunuyor. Örneğin, Şırnak gibi bölgelerde işsizlik oranları zaten yüksekken, böyle pozisyonların "hazır kadro" mantığıyla doldurulması, eşitlik ilkesini zedeliyor. Uzmanlar, bu durumun, Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) denetim mekanizmalarını test ettiğini belirtiyor.

Üniversite içinden yükselen sesler de cabası. İki kez mahkeme kararıyla geri döndürülmesine rağmen görevden alınan akademisyen Ahmet Selçuk Bayburtlu, olayı yargıya taşıyacağını açıkladı. Bayburtlu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) şikayette bulunduğunu ve rektör ile kardeşi hakkında "devleti dolandırma" ve "görevini kötüye kullanma" suçlarından savcılığa başvuracağını duyurdu. "YÖK'ün bu yasadışı eyleme acilen müdahale etmesi şart" diyen Bayburtlu, benzer mağduriyetlerin peş peşe yaşandığını ekledi. Onun durumunda olduğu gibi, mahkeme kararlarına rağmen idari engellerin devam etmesi, hukukun üstünlüğü tartışmalarını körüklüyor. Bayburtlu'nun açıklamaları, sosyal medyada binlerce etkileşim aldı ve #ŞırnakÜniversitesi etiketiyle kampanyalar başladı.

272 Milletvekilinden Sadece 42'si Göründü, Gözdağı Mesajı Ortaya Çıktı
272 Milletvekilinden Sadece 42'si Göründü, Gözdağı Mesajı Ortaya Çıktı
İçeriği Görüntüle

Bu olay, Türkiye'deki nepotizm kültürünün evrimini de gözler önüne seriyor. Eskiden gizli saklı yürütülen bu tür atamalar, artık açıkça ilan edilerek normalleştiriliyor. Alkış'ın paylaşımı, "Biz yapıyoruz, sorun ne?" tavrından "Biz yapıyoruz, var mı itiraz eden?" noktasına geçişi simgeliyor. Kamu yönetimi uzmanları, bu yaklaşımın, kurumların kurumsallaşmasını engellediğini ve verimliliği düşürdüğünü vurguluyor. Örneğin, bir rektörün aile üyelerini ön plana çıkarması, diğer personelin motivasyonunu kırıyor ve beyin göçünü tetikliyor. Şırnak Üniversitesi özelinde, bölgenin sosyo-ekonomik yapısı düşünüldüğünde, bu tür skandallar eğitim kalitesini doğrudan etkiliyor. Yerel STK'lar, liyakat temelli alım için acil reform çağrısı yapıyor.

Peki, bu tartışmalar nereye evriliyor? YÖK'ün sessizliği, kamuoyunda hayal kırıklığı yaratıyor. Alkış kardeşlerin olayı, sadece bir üniversiteyle sınırlı kalmayıp, benzer iddiaların diğer kurumlarda da patlak vermesine zemin hazırlayabilir. Bayburtlu gibi mağdurların dava süreçleri, emsal kararlar doğurabilir ve denetim mekanizmalarını güçlendirebilir. Öte yandan, sosyal medyanın gücü burada devreye giriyor; paylaşımlar viral oldukça, baskı artıyor. Eğitim sendikaları, toplu açıklamalarla konuyu meclis gündemine taşıma girişiminde bulundu. Bu, nepotizmin sadece bireysel değil, sistemik bir sorun olduğunu gösteriyor.

Olayın yankıları, daha geniş bir resme işaret ediyor. Türkiye'de kamu istihdamında ailevi ilişkilerin rolü, yıllardır raporlara konu oluyor. Transparency International gibi uluslararası kuruluşlar, nepotizmin yolsuzluk endeksini yükselttiğini belirtiyor. Şırnak örneği, bu raporlara somut bir vaka ekliyor. Alkış'ın "gerçek sahipler" ifadesi, kurumların halka ait olduğu gerçeğini hiçe sayıyor ve mülkiyet algısını çarpıtıyor. Vatandaşlar, vergi paralarının liyakatsiz ellerde harcanmasını kabullenmiyor. Bu nedenle, CİMER başvuruları ve online petition'lar çoğalıyor.

Sonuç olarak, Şırnak Üniversitesi skandalı, eğitim sistemindeki kırılganlıkları ifşa ediyor. Rektör Alkış'ın kardeşi için açılan pozisyon, sadece bir atama değil, adalet duygusunun sorgulanması demek. Bayburtlu'nun yasal mücadelesi umut verici olsa da, asıl çözüm kurumsal reformlarda yatıyor. YÖK'ün hızlı müdahalesi, benzer olayları önleyebilir. Kamuoyu, bu tür gelişmeleri yakından izlerken, liyakatın zaferini bekliyor. Eğitimde eşitlik, sadece slogan değil, somut adımlarla sağlanmalı. Bu tartışma, hepimizi ilgilendiriyor; çünkü yarınki nesillerin geleceği burada şekilleniyor.