Türkiye'de ekonomi ve siyaset gündemi son dönemde yoğun tartışmalara sahne oluyor. Özellikle yıl sonuna yaklaşırken vatandaşların en çok merak ettiği konular arasında ücret politikaları, yoksulluk sorunları ve genel ekonomik durum yer alıyor. Uzmanlar, mevcut tablonun sürdürülebilir olmadığını vurgulamaya devam ediyor.
Ücret artışlarının yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı görüşü giderek yaygınlaşıyor. Dünyada hiçbir ülkede sadece maaş zamlarıyla fakirlik sorununa kalıcı çözüm bulunamadığı belirtiliyor. Bunun yerine, asgari ücretli çalışan oranının azaltılması, verimliliğin artırılması ve zenginlerden alınan vergilerle sosyal adaletin sağlanması öneriliyor. Beceri eksikliği olan veya çalışamayan kesimlere destek verilmesi, anayasal sosyal devlet ilkesinin gereği olarak öne çıkıyor.
Geçmiş yıllarda sağlık ve eğitim alanlarında kaydedilen ilerlemelerin son dönemde gerilediği gözlemleniyor. Merkezi karar alma mekanizmalarının bu regresyona yol açtığı tartışılıyor. Ekonomide yaşananlar ise "yavaş çekim çöküş" olarak nitelendiriliyor. Bu tür krizler, hayatta kalınırsa dönüştürücü etki yaratabiliyor, ancak mevcut siyasi yapı reformları engelliyor.
Toplumun tepeden inme yönetim geleneği nedeniyle kurumsal siyaset olgunluğuna ulaşılamadığı ifade ediliyor. Potansiyel bir ağır kriz, 2001 benzeri fedakarlıkları zorunlu kılabilir, fakat siyaseten bu mümkün görünmüyor. Uluslararası endekslerde günlük kayıplar yaşandığı, kişi başı gelirin geçmişte 3 bin dolardan 17 bin dolara çıktığı ancak dağılımın adaletsiz olduğu vurgulanıyor. Zengin bir elit kesim dışında çoğu vatandaş fayda görmüyor.
AK Parti'nin oy oranını korumasının nedenleri de merak konusu. Kötü yönetime rağmen yüzde 30-33 bandında seyreden destek, ideoloji değil toplumsal dinamiklerle açıklanıyor. Muhalefetin baskıya rağmen varlığını sürdürmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Türk toplumunun uyum odaklı yapısı, demokratik çatışmalardan kaçınmayı tercih ediyor. Bilgi kaynaklarının büyük kısmının iktidar kontrolünde olması da etkili faktörler arasında.
Emeklilerin yaşadığı dram ise gündemin en acı başlıklarından biri. Otel fiyatlarının bile karşılanamadığı bir tablo çiziliyor. Erken emeklilik sisteminin sürdürülemez olduğu, EYT ile milyonlarca kişinin sisteme eklenmesiyle sorunların katlandığı belirtiliyor. Doğum oranlarının 1,54'e düşmesi, iş gücünün büyümesini engelliyor. Emeklilik yaşının hayat beklentisine göre otomatik artırılması ve zorunlu bireysel emeklilik gibi reformlar şart görülüyor.
Vergi sisteminin acil değişmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Bütçede faiz ve personel harcamalarının öncelikli olması, gençlik eğitimi ve emeklilere kaynak bırakmıyor. Kaçak vergiyi ağır cezalarla önleme, gelir ve kurumlar vergisini Avrupa seviyelerine çıkarma önerileri masada. Kayıt dışı istihdamın yüksekliği, bahis piyasasının vergilendirilmesiyle milyarlarca lira gelir elde edilebileceği hesaplanıyor. Adil vergilendirme ile devlet aidiyetinin artacağı düşünülüyor.
Başkanlık sisteminin ekonomik modeli de eleştiriliyor. Siyasi ve ekonomik krizlerin iç içe geçtiği, holdingle mücadelelerin kara para ve kaçakçılıkla bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Devletçi şirket kontrolüne kayma riski, serbest piyasadan uzaklaşma olarak yorumlanıyor. Venezuela örneği hatırlatılarak, rekabetçi seçimlerin önemi vurgulanıyor. Kurumların özgürleşmesi, belirli gelir seviyelerinde demokrasinin gerekliliği teorileri tartışılıyor.
Tek adam yönetiminin kararları merkezileştirdiği, büyük ülkelerde bile paylaşımlı yapıların tercih edildiği belirtiliyor. İç parti çatışmaları, yolsuzluk iddiaları kaynakları eritiyor. Emek gelirinin milli gelirden aldığı payın düşük kalması, karların hesap dışı kalması sorunları derinleştiriyor. Toplumun demokrasinin iç çatışmalarını kabullenmemesi, muhalefetin başarısı olarak görülse de ilerlemeyi yavaşlatıyor.
Son dönemde yaşanan trajik olaylar da gündeme yansıyor. Bazı yerel yöneticilerin sağlık sorunları sonrası hayatını kaybetmesi, siyasi saldırıların insanlık dışı yönleri vurgulanıyor. Ekonomi tartışmalarında çözüm odaklı yaklaşımlar, vergi adaleti, kurumların güçlendirilmesi ve sosyal desteklerin artırılması olarak özetleniyor. Bu analizler, Türkiye'nin ekonomik geleceği konusunda önemli ipuçları sunuyor.




