MHP, Erdoğan'ı Sıkıştırmak İçin CHP'yi Sopa Olarak mı Kullanıyor: Siyasetteki Yeni Paralel Yapı Sırrı Çözüldü!

META AÇIKLAMASI: Erdoğan ve Bahçeli arasındaki kadro savaşının ardında yatan gizli amaç ne? YSK'yı devre dışı bırakan kayyum kararı, İstanbul'daki rant çetelerinin gücünü ortaya serdi. Siyasi paçavra olan isimler kim? Kritik detaylar içeride!


Ülke, son dönemde etik değerlerin ve siyasi çıkar ilişkilerinin en yoğun şekilde sorgulandığı bir dönemeçten geçiyor. Cemil Meriç'in "İyilik yapan mükafat bekliyorsa tefecidir" sözünün anlam bulduğu bu çalkantılı siyasi ortamda, iktidar ortakları Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) arasındaki gerilim, bir kadro savaşının ötesine geçerek büyük bir siyasi bilek güreşine dönüştü. Gazeteci Levent Gültekin ve Melike'nin aktardığı kritik kulis bilgileri, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı el altından Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) bir siyasi enstrüman olarak kullandığını ortaya koyuyor. Sadece siyasi çekişmeler değil, aynı zamanda yargı sistemindeki çifte standartlar ve İstanbul’daki dev rant gruplarının Şişli Belediyesi üzerinden yürüttüğü kirli savaş da gündemi sarsan diğer başlıklar arasında yer alıyor.

İKTİDAR ORTAKLARINDA PARALEL YAPI SAVAŞI

MHP ile AK Parti arasındaki gerilimin temelinde, İçişleri Bakanlığı’ndaki kritik kadro değişimleri yatıyor. Devlet Bahçeli’nin geçen hafta satır arasında dile getirdiği "yeni bir paralel yapı" uyarısının hedefinde, kulis bilgilerine göre doğrudan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bulunuyor. MHP kanadı, Ali Yerlikaya’nın Emniyet Müdürleri kararnamesinden duyduğu büyük rahatsızlığı açıkça belli etti.

Önümüzdeki günlerde çıkması beklenen Valiler Kararnamesi öncesinde de tedirginlik devam ederken, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakın ekibin tasfiye edildiği iddia edildi. Süleyman Soylu’nun, "kahramanlarımızın birer birer görevden alındığına" dair bir yaklaşımla Bahçeli’ye ulaştığı söyleniyor. Bahçeli ise, bu kararnameleri ve kendi adamlarının görevden alınıp, Ali Yerlikaya’nın tercih ettiği isimlerin atanmasını "yeni bir paralel yapı tehlikesi" olarak sundu. Bu uyarı, ardından MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı tarafından bir gazetede yazıya dökülerek alenileştirildi. Görünen o ki, bu çekişme yalnızca emniyet müdürleri ve valiler üzerinden yürütülen bir koltuk kavgası değil, çok daha derin bir bilek güreşidir.

BAHÇELİ'DEN ERDOĞAN'A: "CHP İLE YOL YÜRÜRÜZ" MESAJI

Levent Gültekin, MHP’nin bu çekişmede CHP’yi bir sopa olarak kullanma stratejisi yürüttüğünü iddia ediyor. Bu stratejinin asıl amacı, üstü kapalı bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a "Biz CHP ile de yol yürürüz, koalisyona teşneyiz" mesajını iletmek. CHP’nin muhalif duruşu, MHP’nin elindeki en önemli güçlerden biri olarak duruyor, zira bu durum Erdoğan'ı MHP'ye daha fazla mahkum etmek için kullanılan bir enstrüman haline geliyor.

Hatırlanacağı üzere, Erdoğan ile Özgür Özel arasındaki normalleşme sürecine en şiddetli karşı çıkan MHP olmuştu. Devlet Bahçeli o dönemde, AK Parti ile CHP arasında muhtemel bir koalisyon kurulmasını temenni ettiğini, hatta kurulursa çok sevineceğini ve aradan çekileceğini ima etmişti. Normalleşmenin ardından MHP, CHP’yi şeytanlaştırma sürecini başlatmış ve bayramlaşma randevusu dahi vermemişti. Ancak son dönemde, Erdoğan’ın "terörsüz Türkiye" sürecinde yeterince adım atmıyor olması, MHP ile CHP arasında bir yakınlaşmanın doğmasına neden oldu. MHP, tutuksuz yargılanmalar gibi konularda olumlu mesajlar vermeye başladı ve CHP’yi yücelten konuşmalar ön plana çıktı.

Bu durumu destekler nitelikte, T24’ten Cansu Çamlıbel’in, eski siyasetçi Hikmet Çetin ile yaptığı röportajda Çetin’in, MHP ile CHP koalisyonunun ülkeye faydalı olacağını söylemesi dikkat çekti. Gültekin’e göre, Hikmet Çetin’in bu mesajı ve Bahçeli’yi ziyareti, MHP’nin CHP’ye göz kırptığı ve Erdoğan’a "Bak benim kafamı çok kızdırma, seni bırakır gider onlarla iş tutarım" anlamına gelen bir mesaj gönderdiği şeklinde yorumlandı.

2019 SIRRI: ERDOĞAN'IN VAZGEÇTİĞİ GİZLİ HÜKÜMET PLANI

Bu gerilimin benzerleri, 2019 yerel seçimlerinden hemen sonra da yaşanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan o dönemde, ülkenin çok ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu ve acilen bir Türkiye İttifakı’na ihtiyacı olduğunu söylemişti. Ancak Bahçeli’nin sert çıkışıyla ("Ne Türkiye İttifakı, burada Cumhur İttifakı var"), Erdoğan geri adım atmıştı.

MHP'den Demirtaş Şoku: Bazı Şeyler Yapılmalı!
MHP'den Demirtaş Şoku: Bazı Şeyler Yapılmalı!
İçeriği Görüntüle

Erdoğan'ın bu çıkışının perde arkasına dair önemli bir bilgi mevcut. Erdoğan’ın "Türkiye İttifakı" çağrısı yaptığı gün, Saray’dan CHP’deki çok önemli bir siyasetçi aranıyor. Siyasetçiye telefonunu açık tutması gerektiği ve Cumhurbaşkanı'nın kendisiyle görüşeceği bildiriliyor. Ancak arama gerçekleşmiyor. Daha sonra arayan kişi, "Sayın Cumhurbaşkanının kafasında bir milli mutabakat hükümeti vardı, fakat son anda vazgeçtiği için arama ihtiyacı kalmadı" cevabını veriyor. Bu, Erdoğan’ın dönem dönem MHP’den kurtulma çabası gösterdiğini, ancak gücü yetmediği için geri çekildiğini gösteriyor. Şu anki bilek güreşi de, Erdoğan’ın bir planı olduğunu, ancak MHP’nin bu planlara direndiğini işaret ediyor.

Gültekin, MHP’nin bu hamlelerinin, Erdoğan’ı terbiye etmek üzere kullanıldığını düşünüyor. Ona göre, MHP’ye güvenerek siyaset yapmak mümkün değil; MHP, Erdoğan’ı sıkıştırmak için CHP’ye alan açar, ancak istediğini aldığı an arkasını döner. Bahçeli’nin kendi iradesiyle Erdoğan’ın yanına gitmediğini, 2015 Ekmelettin projesinden beri Erdoğan'ı orada tutma görevinin MHP'ye verildiğini ve bu görev alınmadığı sürece MHP’nin tek başına CHP’ye dönemeyeceğini belirtiyor.

YSK DUVARI: KAYYUM KAOSUNDA KİMLER REZİL OLDU?

Siyasi çekişmelerin hukuku araçsallaştırmasının bir diğer örneği de CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanması girişimiydi. Gürsel Tekin’in İstanbul İl Kongresi düzenleme başvurusu, Sarıyer İlçe Seçim Kurulu tarafından reddedildi, zira tek yetkinin genel merkezde olduğu belirtildi.

Bu olay, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki Can Atalay kavgasına benzetilerek, ortada ciddi bir devlet krizi olduğu yorumlandı. Normalde bu tip kararları Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verirken, Asliye Hukuk Mahkemesi kendi alanı dışında bir karar vererek Gürsel Tekin’i kayyum olarak atadı. Ancak asıl yetkili olan YSK, ilçe seçim kurulu üzerinden bu kararı tanımadığını ve yetkinin partinin genel merkezinde olduğunu belirtti.

Levent Gültekin, bu süreçte Gürsel Tekin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun "rezil olduklarını, kullanıldıklarını ve paçavra gibi bir köşeye atıldıklarını" dile getiriyor. Mahkeme kararına rağmen YSK’nın kararı kabul etmemesi, bu ismin kayyum olarak atanmasının mantığını ortadan kaldırıyor. Bu durum, hukuku siyaset dizayn etme aracı olarak kullananların ülkenin ayarını bozduğunu ve muz cumhuriyetlerinde dahi görülmeyecek bir kriz yarattığını gözler önüne seriyor. Eğer 24 Ekim’e kadar AK Parti ve MHP arasındaki bilek güreşi tatlıya bağlanırsa, MHP’nin CHP sopasına ihtiyacı kalmayacağı ve bu kayyum meselesinin yeniden gündeme geleceği öngörülüyor.

İSTANBUL'UN AKBABALARI VE RÜŞVET SAVAŞLARI

Siyasi ve hukuki krizlerin yanında, İstanbul’da dev bir rant ve yolsuzluk iddiası da gündemi sarstı. Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın 6 aydır tutuklu bulunması ve hakkında ikinci bir tutuklama kararı çıkması, dosyadaki büyük isimleri ifşa etti.

Dosyada eski başbakan Tansu Çiller, Torunlar Center, Taşyapı, Profilo AVM ve Medikana Hastanesi gibi dev şirketlerin isimleri geçiyor. Bu gruplar, Şahan’ı inşaat ruhsatı vermemekle ve bir şehir plancısı (Adem Altıntaş) aracılığıyla rüşvet istemekle suçladılar. Ancak Şahan ve belediye yönetimi, bu "rant çetesinin" isteklerine hayır dedikleri ve imar torpillerine kapıyı kapattıkları için iftiraya uğradıklarını savunuyor.

Gültekin, ortada rüşveti kanıtlayacak somut bir belge veya delil olmadığını vurgularken, bu "İstanbul'un akbabaları"nın inşaat izni alamayınca belediye başkanını mahkum etmeye çalıştığını iddia ediyor. Bir inşaatçının rüşveti vermemesi ve işini durdurmasının mantığa aykırı olduğunu belirterek, bu kişilerin bugüne kadar gemilerini rüşvetlerle yüzdürdüklerini öne sürüyor.

İfadelerde, rüşveti vermeyince belediyenin fahiş ve haksız cezalar kestiği iddia ediliyor. Ancak bu tür haksız cezaların mahkemelerce zaten iptal edileceği gerçeği göz önüne seriliyor. Bir katta 3 cm geniş tutulan ruhsat dışı yapının bile, 50 katta bugünün parasıyla yaklaşık 30 milyon dolara (1500-2000 metrekare) tekabül ettiği matematiksel örneklerle açıklanıyor. İktidarın, bu rant çevresinin sözcüsü pozisyonuna teslim olmasının utanç verici olduğu belirtiliyor.

İSLAM DÜNYASININ ACİZLİĞİ VE NETENYAHU'NUN İLANI

İç siyasi karmaşanın gölgesinde, İsrail'in Katar saldırılarının ardından İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği, Katar’da olağanüstü toplandı. Toplantıya katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, saldırıları sert bir şekilde kınadı ve İsrail ile ilişkilerin gözden geçirilmesi çağrısı yapıldı.

Ancak Levent Gültekin, "İslam dünyası diye bir şey yok" yorumunu yaparak, bu toplantıların tek amacının kendi halklarını kandırmak ve işbirlikçi olmadıklarını göstermek olduğunu savundu. Toplantıdan her zamanki gibi "sert bildiri" yayınlamak dışında bir sonuç çıkmadı.

İsrail Başbakanı Netenyahu’nun ise toplantıya katılan devletlere yönelik sözleri şok ediciydi: "Elinizde tuttuğunuz telefonlar, yediğiniz domates İsrail’in bir parçası. Her şey İsrail’in elinde". Bu, daha önce komplo teorisi olarak adlandırılan argümanın, Siyonistler tarafından artık gizlenmediğini ve hatta görülmesinin istendiğini gösteriyor.

Gültekin, 57 İslam ülkesinin bir araya gelse bile bir İsrail etmediğini, çünkü bu ülkelerin kendi halklarını yoksullukla ve hukuksuzlukla boğuşturduklarını ve İsrail’in medya ve ekonomi gücüyle rezilliklerini ortaya çıkarmasından korktuklarını belirtti. Bu ülkelerin, kendi halklarını kandırmak için bu tür sert bildirilerle yetinmek zorunda kaldıklarının altı çizildi.

GAZETECİLİK VE SİYASETİN 'IŞIK' YANILGISI

Son olarak, siyasi figürlere yakın duran gazetecilerin pozisyonu tartışıldı. Hasan Cemal’in CHP’nin Tandoğan mitinginde en ön saflarda yer alması ve Özgür Özel ile fotoğraflar paylaşması gündem oldu.

Levent Gültekin, Hasan Cemal’in bu tavrını eleştirerek, kendisinin hayatının bir dönem Erdoğan’ı, sonra Muharrem İnce’yi, sonra Kılıçdaroğlu’nu ve şimdi de Özgür Özel’i öven yazılar yazmakla geçtiğini söyledi. Bu durumun, "Beyaz Türk" endişesinin bir tezahürü olduğunu ve iktidardan kurtulma isteğiyle ilk gördükleri ışığa atlama eğiliminden kaynaklandığını belirtti. Gazetecinin soğukkanlı olması, olayların dışına çıkabilmesi ve siyasetçileri uzaktan izlemesi gerektiği vurgulandı. Bir gazetecinin bir siyasetçinin omzuna el atarak fotoğraf vermesinin hem gazetecilik hem de o siyasetçi açısından iyi bir görüntü olmadığı yorumu yapıldı. Gültekin, Hasan Cemal'in şimdiye kadar övdüğü siyasetçilerin hepsinde yanıldığını ve atladığı ışığın deniz feneri mi yoksa üzerine gelen tır ışığı mı olduğunu anlaması gerektiğini ifade etti.