Türkiye'nin siyasi arenasında adeta bir deprem etkisi yaratan gelişmeler, başkentteki koridorları titretiyor. Yıllardır süren gerilimler, beklenmedik bir boyuta evrilirken, muhalefetin cesur duruşu iktidar cephesini köşeye sıkıştırmış gibi görünüyor. Peki, bu hamleler ne anlama geliyor ve önümüzdeki günler nasıl şekillenecek? Merakınızı gidermek için derinlere inelim, çünkü hikaye sandığınızdan çok daha karmaşık ve heyecan verici.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 28. Dönem 4. Yasama Yılı açılışında yaşananlar, adeta bir siyasi tiyatro sahnesini andırıyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kürsüye çıktığında salonda alışılmadık bir sessizlik hakimdi; çünkü ana muhalefet partisi CHP, bu tarihi güne boykot kararıyla damgasını vurmuştu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in öncülüğünde alınan bu karar, partinin "meşruiyet krizi" olarak nitelendirdiği duruma karşı net bir tavırdı. Özel, grup toplantısında net bir şekilde ifade etmişti: "Ey Erdoğan, millet sandık istiyor, kaçma! Getir sandığı, kararı millet versin." Bu sözler, sadece bir eleştiri değil, doğrudan bir meydan okumaydı ve salonda yankılanan alkışlar, CHP tabanının ne kadar motive olduğunu gösteriyordu.
Erdoğan ise açılış konuşmasında, bu yokluğu görmezden gelmeye çalışsa da, tonu her zamankinden daha sertti. "TBMM 28. Dönem 4. Yasama Yılı Açılış Toplantısı'nda" diye başlayan sözleri, ekonomi politikalarından dış ilişkilere uzanan bir yelpazede dolaşırken, muhalefete yönelik dolaylı atıflar dikkat çekiciydi. Özellikle, "tutuklu milletvekilleri" ve "Gezi Davası" gibi hassas konulara değinmesi, CHP'nin Silivri Cezaevi'nde Can Atalay'ı ziyaret planını doğrudan hedef alıyordu. Erdoğan, "Bu meclis, milletin iradesini temsil eder" diyerek, boykotu bir "korkaklık" olarak ima etti ve AKP sıralarından yükselen tezahüratlar, partinin içindeki öfkeyi gözler önüne seriyordu. Uzmanlar, bu konuşmanın Erdoğan'ın "yeni CHP hamlesi"nin ilk adımı olduğunu yorumluyor; zira, CHP'nin yokluğunda salonda MHP lideri Devlet Bahçeli ve DEM Parti temsilcilerinin yan yana oturduğu o meşhur fotoğraf, ittifakların ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koyuyordu.
AKP içinde ise tam bir kaos hakimdi. Parti kaynakları, kapalı kapılar ardında "kaynama" noktasına geldiklerini itiraf ederken, Erdoğan'ın bu hamlesinin CHP'yi bölmek için tasarlandığını söylüyorlardı. Hatırlanacağı üzere, 19 Mart sürecinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanması, CHP'de derin yaralar açmıştı. Bu olay, partiyi sadece sokaklara değil, meclis koridorlarına da taşımıştı. CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu, aylar sonra sessizliğini bozarak, "CHP ayağa kalktı" mesajını verdi ve Özgür Özel'in yeni hamlesini "tarihi" olarak nitelendirdi. Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışı, parti içinde birleşmeyi pekiştirmiş, gençlik kollarından deneyimli vekillere kadar herkesin motivasyonunu artırmıştı. AKP cephesinde ise, bu gelişme paniğe yol açmış; bazı vekiller, "Erdoğan'ın CHP'ye uzattığı zeytin dalı mı, yoksa bir tuzak mı?" diye fısıldaşıyordu.
Peki, bu "yeni CHP hamlesi" tam olarak neydi? Erdoğan, konuşmasında dolaylı yoldan CHP'ye "diyalog masasına dönün" çağrısı yaparken, arka planda Bahçeli ile DEM Parti arasındaki o tartışmalı fotoğrafı işaret ediyordu. Fotoğrafta, Bahçeli'nin DEM temsilcileriyle yan yana poz vermesi, milliyetçi tabanı ayağa kaldırmış, "AKP-MHP ittifakı çatırdıyor mu?" sorusunu gündeme getirmişti. CHP'nin boykotu ise, bu fotoğrafı bir koz olarak kullanıyordu; Özel, "Biz yokken siz kiminle ittifak kuruyorsunuz?" diye sorarak, Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmıştı. Uzman bir siyasi analist, bu durumu "Erdoğan'ın CHP'yi izole etmek için attığı adımın tam tersi oldu; şimdi AKP yalnızlaşıyor" diye özetliyordu. Analist, ayrıca, Davutoğlu ve Babacan gibi figürlerin bu fotoğrafa girmesinin, Gelecek ve DEVA partilerinin de muhalefete katılma ihtimalini artırdığını belirtiyordu. İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu'nun sessiz kalması ise, ittifak dinamiklerini daha da karmaşık hale getiriyordu.
Meclis koridorlarında dolaşan fısıltılar, erken seçim ihtimalini masaya yatırıyordu. CHP'nin bu protestosu, sadece sembolik bir duruş değil, stratejik bir hamleydi; zira, yasama yılının ilk gününde Erdoğan'ın meşruiyetini sorgulatmak, sandık baskısını artırmanın en etkili yolu olarak görülüyordu. Bir X kullanıcısı, durumu şöyle yorumlamıştı: "Erdoğan ne zaman meşruiyet krizi yaşasa, dışarıdan Trump veya Putin, içeriden Bahçeli imdadına yetişirdi. Ama CHP bu kez fotoğrafın dışında kaldı ve kriz aşılamaz hale geldi." Bu görüş, sosyal medyada binlerce etkileşim almış, #CHPBoykot etiketiyle trending olmuştu. AKP içinde ise, vekiller arasında "Özel'in hamlesi bizi parçalayacak" paniği yayılıyordu; bazıları, Erdoğan'ın bu "CHP move"unu bir uzlaşma girişimi olarak savunurken, diğerleri "sert önlemler" çağrısı yapıyordu.
Tarihi boykotun perde arkasında, CHP'nin örgütlenme stratejisi yatıyordu. Parti, Sivas Kongresi'nin yıldönümünü kutlamak için doğduğu yerde toplanmış, Atatürk'ün Nutuk'unda vurguladığı "ilk kongre" ruhunu canlandırmıştı. Özgür Özel, burada yaptığı konuşmada, "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün mirası, bugünkü mücadelemizin temeli" diyerek, tabanı duygusal olarak bağlamıştı. Bu etkinlik, sadece bir miting değil, CHP'nin yeniden doğuş simgesiydi; gençler sokaklara dökülmüş, "Sandık istiyoruz!" sloganları atılmıştı. Erdoğan'ın buna yanıtı ise, konuşmasında "millet iradesi" vurgusuyla gelmişti; ancak, CHP vekillerinin Silivri ziyareti planı, bu iradeyi test edecekti. Uzmanlar, "Bu hamle, İmamoğlu'nun tutukluluğunu meclis gündemine taşıyacak ve erken seçim dalgasını tetikleyebilir" diyordu.
AKP'nin "kaynaması" ise, sadece iç tartışmalarla sınırlı kalmıyordu. Parti, CHP'nin yokluğunda salonda DEM Parti ve MHP'nin yan yana duruşunu "ihanet" olarak gören tabanını yatıştırmaya çalışıyordu. Bahçeli'nin o fotoğraftaki ifadesi, "yer göğü sarsacak detay" olarak nitelendirilmiş, sosyal medyada karikatürlere konu olmuştu. Erdoğan, bu krizi yönetmek için "dış politika zaferleri"nden bahsetmiş, Gazze planına Trump'ın onayını ima ederek tabanını motive etmişti. Ancak, Kılıçdaroğlu'nun "Özel'den yeni hamle" çıkışı, CHP'nin sadece savunma değil, saldırı moduna geçtiğini gösteriyordu. Analistler, "Bu, 2025'in en büyük siyasi depremi; erken seçim kapıda" uyarısını yapıyordu.
Gelecek haftalarda ne olacak? CHP'nin boykotu, yasama çalışmalarını yavaşlatabilir mi? Erdoğan'ın "CHP hamlesi", uzlaşma mı yoksa yeni bir kutuplaşma mı doğuracak? Bahçeli'nin DEM ile ilişkisi, MHP'yi nasıl etkileyecek? Bu sorular, Türkiye'nin siyasi geleceğini belirleyecek. CHP tabanı, sokaklarda "Tarihe geçecek bir mücadele" diye haykırırken, AKP içinde fırtınalar kopmaya devam ediyor. Heyecan dorukta; zira, bu hamleler sadece meclisi değil, tüm ülkeyi sarsacak bir zincir reaksiyonun başlangıcı olabilir. Gözler kilitli, kulaklar açık – Türkiye'nin kaderi, bu koridorlarda şekilleniyor.