Türkiye ekonomisinin kalbi olan Merkez Bankası (TCMB), para politikası sahnesinde nefesleri tutan bir kararın eşiğinde duruyor. Yarınki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı, sadece faiz oranlarını değil, döviz kurlarını, enflasyon beklentilerini ve yatırımcı güvenini doğrudan etkileyecek bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor. Bankacılar ve özel sektör temsilcileri, yüksek oranlı faiz indirimlerini dört gözle beklerken, iktisatçılar adeta bir uyarı çanı çalıyor:
Enflasyondaki seyrin güçlü bir düşüş sergilemediği bu ortamda, yüklü indirimler ve bunların devam edeceği beklentisi, ekonomiyi tehlikeli bir girdaba sürükleyebilir. Bu tartışmalar, TCMB'nin elindeki verileri, küresel rüzgarları ve iç dinamikleri bir araya getirerek, faiz indiriminin ne kadar riskli bir kumar olduğunu gözler önüne seriyor. Özellikle, bugün geç saatlerde açıklanacak ABD Merkez Bankası (Fed) kararının yarınki toplantıyı şekillendireceği öngörülüyor; Fed'in beklenen 0.25 puanlık indirimi ve buna eşlik eden ileriye dönük mesajları, TCMB yönetimini doğrudan etkileyecek. Bu bağlamda, TCMB'nin hazırlıklarını büyük ölçüde Fed'in sinyallerine göre yaptığına dair kulis bilgileri, kararın uluslararası bir domino etkisi taşıyacağını işaret ediyor. Piyasalar, bu indirimin rezervleri güçlendireceğini umut ederken, olası bir geri dönüşün yaratacağı tsunamiyi hesaba katmak zorunda kalıyor.
Son günlerde Türkiye'ye akan sıcak para girişi, ekonomik aktörlerin radarında en parlak nokta olarak parlıyor. Bankacılar, özellikle swap mekanizmaları üzerinden gerçekleşen bu girişlerin rekor seviyelere ulaştığını belirtiyor; yabancı yatırımcıların TCMB ile swap limitlerini artırma çabaları, bu akımın ne kadar yoğunlaştığını gösteriyor. Bu talebin arkasında, TCMB'nin seri halde faiz indirimi yapacağı beklentisi yatıyor; zira düşük faiz ortamı, kısa vadeli getirileri cazip kılıyor. Fed'in faiz indirim döngüsüne benzer şekilde, bu fon girişleri TCMB'nin rezervlerini şişirerek, indirim için elverişli bir zemin hazırlıyor. Ancak, bu tablonun gölgesinde yatan tehlike, indirimlerin durakladığı veya tersine döndüğü bir senaryoda yabancı fonların hızlı ve kitlesel çıkış riski.
Döviz talebinin ani bir patlama yapması halinde, bu çıkışın TL üzerinde yaratacağı baskı, kur fırtınasını tetikleyebilir. TCMB yönetimi, bu indirim kararını verirken, ekonomik ve siyasi riskleri masaya yatırmak zorunda; bırakın indirimleri sürdürmeyi, olası bir kriz anında faiz artırımına gitme kapasitesini şimdiden test etmeli. Yabancı fonların kâr odaklı doğası, faiz artırım ihtiyacı doğduğunda, çıkışlarının ne kadar yıkıcı olabileceğini hatırlatıyor – bu, rezerv erimesi ve enflasyon sıçramasıyla sonuçlanabilir. Piyasa katılımcıları, TCMB'nin bu dengeyi nasıl kuracağını merakla izlerken, sıcak para akımının kısa vadeli bir naberaberlik değil, uzun vadeli bir tuzak olabileceğini vurguluyor.
TCMB'nin faiz indirimi için eli ne kadar güçlü? Bu sorunun yanıtı, mevcut ekonomik verilerde gizli ve ne yazık ki pek iç açıcı değil. Seçimlere yaklaşılan bu hassas dönemde, faiz artırımına gitme ihtimalinin zaten düşük olduğu biliniyor; zira böyle bir kararın öncelikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sert muhalefetiyle karşılaşacağı aşikâr. Erdoğan'ın geçmişteki "faiz lobisi" eleştirileri, TCMB'nin bağımsızlığını gölgeliyor ve artırım kararlarını siyasi bir mayın tarlasına dönüştürüyor. Mevcut tabloya bakıldığında, iç talebin hâlâ güçlü seyrettiği, tüketim ağırlıklı ithalatın hız kesmeden arttığı görülüyor; bu da çıktı açığının enflasyonist bölgede kalmaya devam ettiğini işaret ediyor. Akbank'ın son raporunda vurgulandığı üzere, bu dinamikler TCMB'nin indirim genişletme olasılığını zayıflatıyor; zira talep kaynaklı enflasyon baskısı, düşük faizle daha da şiddetlenme potansiyeli taşıyor. Rapor, "Mevcut tablo, Merkez'in faiz indirimini genişletme ihtimalini zayıflatıyor" ifadesiyle, TCMB'nin manevra alanının daraldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu veriler, sadece teorik değil; günlük hayatta market raflarındaki fiyat etiketlerinde, akaryakıt pompasındaki zamlarda ve maaş bordrosundaki erimede somutlaşıyor. Vatandaşın alım gücünün enflasyonla eridiği bu ortamda, indirimlerin kısa vadeli bir rahatlama mı yoksa uzun vadeli bir felaket mi olacağı, ekonomistlerin en büyük kavgası haline gelmiş durumda.
İktisatçıların temkinli duruşu, bu tartışmanın en güçlü sesi olarak yükseliyor. TEPAV'ın (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) Para Politikası Değerlendirme Notu, adeta bir manifesto niteliğinde: Eğer TCMB yüzde 16 enflasyon hedefine sadık kalıyorsa, faiz indirimine hiç girişilmemesi gerektiği vurgulanıyor. Notta, enflasyon beklentilerinin hâlâ çıpalanamadığına –yani halkın ve piyasanın fiyat artışlarını kabullenmeye devam ettiğine– dikkat çekiliyor; bu durum, para politikasının güvenirliğinin zayıf olduğunu haykırıyor. "Enflasyon beklentilerinin çıpalanamaması, para politikasına güvenirliğin zayıf olduğunu gösteriyor" ifadesi, TCMB'nin inandırıcılığını sorguluyor ve indirimlerin bu kırılganlığı daha da derinleştirebileceğini uyarıyor.
Yüzde 16 hedefine uyumsuz bir indirim, para politikası bütünlüğünü ve güvenilirliğini yerle bir edebilir; zira hedefe sadık kalmak, sadece bir rakam meselesi değil, kurumun itibarının temel taşı. Ancak, notun alternatif bir senaryosu var: Eğer enflasyon hedefi yüzde 20-25 aralığına revize edilirse, 200 baz puanlık bir indirim hedefle uyumlu ve rasyonel bir tercih haline gelebilir. Bu revizyon, gerçekçi bir enflasyon patikası çizerek, indirimleri meşrulaştırır; ama mevcut hedefle devam etmek, ekonomiyi belirsizliğe sürükler. TEPAV'ın bu analizi, sadece akademik bir uyarı değil; iş dünyasının, sendikaların ve hanehalkının geleceğini doğrudan ilgilendiren bir yol haritası. İktisatçılar, "Artıramayacaksan indirme" mottosuyla, TCMB'ye bir ikilem sunuyor: Ya hedefi güncelle ve indir, ya da mevcutla tutarlı kal ve bekle.
Bu ikilemin pratik yansımaları, piyasaların her nefesinde hissediliyor. Yabancı fon girişlerinin hızlanması, TCMB'nin rezervlerini 100 milyar doların üzerine taşıyabilir; ancak bu rezervler, bir kalkan mı yoksa kırılgan bir balon mu? Uzmanlar, swap limitlerinin artırılması talebinin, indirim beklentisini beslediğini belirterek, bu döngünün kısır bir kısır döngü yarattığını savunuyor. Eğer indirimler devam ederse, enflasyonun yeniden canlanması kaçınılmaz; zira düşük faiz, kredileri ucuzlatarak talebi şişirir ve ithalatı körükler. Akbank raporunun işaret ettiği gibi, tüketim ağırlıklı ithalat artışı, cari açığı genişleterek döviz baskısını artırır. Bu baskı, TL'nin değer kaybıyla sonuçlanırsa, ithal girdi maliyetleri enflasyonu tetikler – bir kısır döngü başlar. Siyasi riskler ise cabası: Seçimlere doğru Erdoğan'ın faiz artırımına karşı çıkışı, TCMB'yi köşeye sıkıştırır; bu da piyasalarda belirsizlik yaratır ve yabancı fonları tedirgin eder. Hatırlanacağı üzere, geçmiş indirim dalgaları benzer senaryolara yol açmıştı; 2021'deki düşük faiz politikası, enflasyonu yüzde 80'lere fırlatmış ve rezervleri eritmişti. Şimdi, TCMB'nin bu hatalardan ders çıkarıp çıkarmayacağı test ediliyor. İktisatçılar, indirimlerin sadece teknik bir araç değil, siyasi bir sinyal olduğunu hatırlatıyor; zira düşük faiz, büyüme vaadi sunsa da, enflasyon canavarı olarak geri dönebilir.
Yarınki kararın olası senaryoları, belirsizliği daha da artırıyor. Piyasa beklentisi, 150 baz puanlık bir indirim yönünde yoğunlaşıyor; bu, mevcut politika faizini yüzde 50'den yüzde 48.50'ye çekerek, piyasalara kısa vadeli bir moral dopingi yapar. Ancak, TCMB temkinli davranırsa –ki iktisatçıların tavsiyesi bu yönde– 100 baz puanla sınırlı kalabilir; bu da enflasyon risklerini minimize ederken, rezervleri korur. Fed'in mesajları burada kilit rol oynayacak: Eğer Fed, indirim döngüsünün yavaşlayacağını ima ederse, TCMB de buna paralel bir duruş sergileyebilir. TEPAV'ın önerdiği gibi, enflasyon hedefinin revize edilmesi, en rasyonel yol; yüzde 20-25 bandı, gerçekçi bir çapa olur ve indirimleri meşrulaştırır. Aksi takdirde, mevcut hedefle indirim yapmak, para politikasının inandırıcılığını zedeler ve beklentileri bozar. Bankacılar, bu kararsızlığın swap akımlarını yavaşlatabileceğini söylerken, özel sektör indirimlerin gecikmesinin yatırımları frenleyeceğini savunuyor. Bu çatışma, TCMB'nin klasik ikilemini yansıtıyor: Büyüme mi, istikrar mı? Uzmanlar, "Yüklü indirim, kısa vadeli zafer uzun vadeli yenilgi getirir" diye uyarıyor; zira enflasyonun yeniden alevlenmesi, sosyal huzursuzluğu tetikler ve seçimleri etkiler.
Bu tartışmaların ötesinde, TCMB'nin kararı Türkiye ekonomisinin genel resmini değiştirecek. Enflasyonun yüzde 50'lerde gezindiği bir yılda, indirimler halkın cebini rahatlatmaz; aksine, fiyat artışlarını körükler. Tüketici güven endeksleri zaten düşükken, kur volatilitesi artışı alım gücünü eritir. Yabancı fon girişi, borsa ve tahvil piyasalarını canlandırırsa da, çıkış anında panik satışları kaçınılmaz. İktisatçılar, TCMB'ye "ihtiyatlı ol" çağrısını yineliyor; zira para politikası, sadece faizle değil, güvenle yönetilir. Akbank'ın raporunda vurgulanan çıktı açığı, ekonominin aşırı ısındığını gösteriyor; bu ısınma, indirimlerle yangına dönerse, söndürmek zorlaşır. TEPAV'ın notu, revizyon ihtiyacını haykırıyor: Hedef gerçekçi olmazsa, politika inandırıcılığını kaybeder. Bu bağlamda, TCMB'nin yarınki hamlesi, sadece bir oran değişikliği değil; ekonominin rotasını belirleyen bir pusula.
Sonuç olarak, "Artıramayacaksan faizi indirmek tehlikeli" uyarısı, TCMB'nin önünde bir ayna gibi duruyor. Fed'in gölgesinde alınan karar, sıcak para akımlarını ve enflasyon risklerini dengelemek zorunda; Erdoğan'ın siyasi ağırlığı ise artırım kapısını aralık bırakmıyor. İktisatçıların temkin çağrısı, yüklü indirimlerin kısa vadeli cazibesine karşı bir kalkan; TEPAV ve Akbank gibi kurumların analizleri, hedef revizyonunun tek çıkış yolu olduğunu gösteriyor. Yarınki 150 baz puanlık indirim beklentisi gerçekleşirse, piyasalar coşar ama riskler büyür; temkinli 100 baz puan ise istikrarı korur. Bu karar, sadece ekonomiyi değil, halkın geleceğini şekillendirecek; TCMB, bu tehlikeli kumarın farkında mı? Zaman, en acımasız hakem olacak.



