Son dönemde İslam dünyasını adeta ikiye bölen, geleneksel inançları sarsan ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran şok edici bir yorum gündeme oturdu. Dinî sohbetleriyle tanınan ve bu alanda farklı bir bakış açısı sunan ilahiyatçı Hakkı Yılmaz’ın, yüzyıllardır üzerinde ittifak edilen bazı Kur'an ayetlerine getirdiği yeni yorumlar, tüm ezberleri bozdu. Bu iddialar, özellikle sosyal medyada ve akademik çevrelerde büyük bir tartışma fırtınası başlattı.
Tartışmaların fitilini ateşleyen ilk iddia, İsra Suresi’nin 103. ayetinde geçen ve Firavun’un, Hz. Musa ile İsrailoğulları’nı Mısır’dan sürmek istediği şeklinde yorumlanan kısmına dairdi. Yıllardır bu ayetin “sürgün” anlamı taşıdığına inanılırken, Hakkı Yılmaz, bu yorumun ayetin bütünlüğü içinde çelişki barındırdığını öne sürdü. Bu çelişkiyi dile getiren kişinin ise Süheyl Aksoy olduğu belirtiliyor. Yılmaz, "yestefizehum" kelimesinin esasen "korkutarak mallarını bırakıp yoksul ve varlıksız bir şekilde kaçırmaya zorlamak" anlamına geldiğini belirtti. Yılmaz’a göre Firavun, İsrailoğulları’nı mallarıyla birlikte kovmak değil, onları mallarından mahrum bırakarak Mısır’dan çıkarmak istiyordu. Hz. Musa’nın ise Kehf Suresi’ndeki hikayeden ilham alarak İsrailoğulları’na altın ve gümüşlerini saklamalarını öğütlediğini anlatan Yılmaz, bu şekilde firavunun asıl amacına ulaşamadığını iddia etti. Bu yorum, Firavun'un neden İsrailoğulları'nın peşine düştüğü sorusuna da mantıklı bir açıklama getiriyor: Firavun, mallarını bırakarak kaçmalarını istediği halkın, değerli eşyalarını yanlarında götürdüğünü öğrenmişti ve bu duruma engel olmak için onları takip etmek zorunda kalmıştı.
"Kevser" Kelimesi Yanlış mı Anlaşıldı?
Ancak asıl bomba etkisi yaratan ve dinî çevrelerde büyük bir infiale yol açan açıklama, Kuran’ın en kısa surelerinden olan Kevser Suresi’ne dairdi. Geleneksel olarak “Kevser” kelimesinin Cennet’te bulunan bir havuz veya ırmak anlamına geldiğine inanılırken, Hakkı Yılmaz bu yaygın inancın ayetin gerçek anlamını gizlediğini iddia etti. Yılmaz, bu kelimenin aslında "çok çok şey" anlamına geldiğini ve Peygamber'e ahirette değil, dünya hayatında bahşedilen maddi ve manevi nimetleri, yani “bolluk ve bereketi” simgelediğini savundu. Bu yorum, yüzyıllardır İslam alimlerinin üzerinde durduğu ve hadis kaynaklarıyla desteklenen "Cennetteki havuz veya ırmak" rivayetine tamamen ters düşüyordu. Yılmaz, bu iddialarına kanıt olarak Duha ve İnşirah surelerini işaret etti. Yılmaz’a göre bu sureler, Peygamber'e yetimken barınak verilmesi, yoksulken zenginleştirilmesi ve şanının yüceltilmesi gibi somut nimetleri anlatıyordu ve bu durum Kevser Suresi'ndeki "bol hayır"ın dünyevi anlamını destekliyordu.
Asırlık Gerçeklerin Üzerindeki Örtü Kalkıyor mu?
Hakkı Yılmaz'ın bu sarsıcı açıklamaları, geleneksel tefsir bilginlerinin eserlerinde yer alan ve nesilden nesile aktarılan bilgileri doğrudan hedef alıyor. Otoriteler tarafından yapılan resmi açıklamalarda ve yayınlanmış makalelerde Kevser’in Cennet’te bir havuz olduğu ve hadislerle desteklenen bu bilginin İslam inancının bir parçası olduğu belirtiliyor. Hatta, bazı kaynaklar bu havuzu inkar edenleri bidatçı olarak nitelendiriyor.
Ancak Yılmaz’ın getirdiği bu yeni yorumlar, dinî metinleri daha rasyonel ve dünyevi bir bağlamda anlamlandırmak isteyenler arasında hızla kabul görüyor. Bu yeni bakış açısı, asırlardır süre gelen ezberleri bozarken, birçok kişiyi Kuran ayetlerinin derin anlamları üzerine yeniden düşünmeye sevk ediyor. Yılmaz'ın bu cesur yorumları, bir yandan ilahiyat dünyasında şaşkınlık ve tepkiyle karşılanırken, diğer yandan da büyük bir heyecan uyandırıyor. Bu yeni tefsir akımı, acaba Kuran'ın bugüne kadar fark edilmeyen katmanlarını mı açığa çıkarıyor, yoksa geleneksel inançları tehlikeye mi atıyor? Tartışmalar henüz yeni başlıyor. Bu açıklamaların din bilimleri alanında nasıl bir paradigma değişimine yol açacağı ise merakla bekleniyor.