(Lütfen son seçimlerden önce yayınlanan ve aşağıda verilen videoyu tamamen izleyin zira bugün hepsi doğru çıktı. Tamamen izleyin ve paylaşın ki hiçbir sorgulama yapmayan beyinleri az da olsa sorgulamasına vesile olalım) Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündemi, her zaman tartışmalı konularla dolu olmuştur; özellikle dini semboller üzerinden yürütülen polemikler, toplumun dikkatini çekmeyi başarır. Ancak asıl meseleler, bazen bu sembollerin gölgesinde kalır ve halkın gerçek sorunları göz ardı edilir. Ekonomik vaatlerden mülteci politikalarına, enflasyon rakamlarından dini uygulamalara kadar uzanan bir yelpazede, son dönemdeki gelişmeler, iktidarın tercih ettiği söylemleri ve kaçındığı konuları bir kez daha gündeme getiriyor.

Anlatıcı, dolar kurunun 30-40 TL arasında olacağı tarihlerin ekonomistler tarafından açıklandığını belirtiyor ve bu öngörülerin, seçim sonrası olası bir ekonomik depremin habercisi olduğunu vurguluyor. Bu bağlamda, ekonomistlerin daha önce güldüğü bitkinin bugün parladığını söyleyen anlatıcı, ünlü ekonomistlerden Erdoğan'ın var olmadığını iddia ederek ironik bir eleştiri getiriyor. Hükümetin seccade üzerinden gündem değiştirme yeteneğinin Nobel'e aday gösterildiğini ekleyen anlatıcı, Hulusi Akar'ın Türkiye'ye mülteci akını olmadığını iddia ettiğini aktarıyor. Ancak tam iki ay sonra, 30 yaşındaki bir gencin enkazdan çürümüş cesedinin çıkarıldığını hatırlatarak, seçim kazanma uğruna yapılanların bedelini sorguluyor. Tragikomik gündem maddelerini detaylandıran anlatıcı, hükümetin cami hutbelerinde okutulmak istenmeyen ayet ve seccade kadar konuşulmayan gerçeklere değineceğini belirtiyor.

Dolar kurunun 30-40 TL aralığına yükseleceği öngörüsünden önce, Tayyip Erdoğan'ın Ülkücü Ocakları'nı ziyaret ettiğini ve Alparslan Türkeş'in mezarına gittiğini belirten anlatıcı, bu hareketin Erdoğan'ın geçmişteki söylemleriyle çeliştiğini vurguluyor. Anlatıcı, Erdoğan'ın idealistleri ırkçı, kafatasçı ve ayrımcı olarak nitelendirdiğini, Türkçülüğü ayrılıkçı gördüğünü ve her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını hatırlatıyor. Peki, bu fotoğrafların nedeni ne diye soran anlatıcı, Erdoğan'ın bu sefer milliyetçileri kullanarak seçimi kazanmayı hedeflediğini söylüyor. Fethullah Gülen'le yürüdüğü gibi, HDP ve PKK ile barış adı altında oy topladığı gibi, şimdi de geçmiş söylemlerinin tam tersi retorikle milliyetçilerden oy almaya çalıştığını ekliyor. Anlatıcı, Erdoğan'ın tek amacının iktidarı kazanmak olduğunu, yoksa bu salınımların açıklanamayacağını belirtiyor.

Dün yine, dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasına gireceğiz vaadinin 2023 vaatleri arasında yer aldığını söyleyen anlatıcı, Galatasaray'ın bile hesap sorulması gerektiğini belirtiyor. Enflasyonun 2023'te yüzde 5 olacağı, ihracatın 500 milyar dolar, kişi başı gelirin 25 bin dolar olacağı vaatlerini hatırlatan anlatıcı, daha önce defalarca en iyi 10 ekonomi vaadi verildiğini aktarıyor. Şu an Türk ekonomisinin değil en iyilere girmek, 2002 öncesi seviyeden dört sıra aşağıda olduğunu belirten anlatıcı, onlarca vaatten birini bile tutturamayan hükümetin hâlâ aynı vaatleri verme cesaretini sorguluyor. Türkiye'nin ekonomik büyümesinin yanı sıra, bir toryum eşiğinde olduğunu söyleyen anlatıcı, tüm dünya ve Türkiye'nin seçim sonrası ekonomik depremi beklediğini vurguluyor.

Seccade Krizi ve Ekonomik Deprem Uyarıları Arasında İktidarın Gizlemeye Çalıştığı O Ayet Ne Anlatıyor?
Seccade Krizi ve Ekonomik Deprem Uyarıları Arasında İktidarın Gizlemeye Çalıştığı O Ayet Ne Anlatıyor?
İçeriği Görüntüle

Kur baskısının ertelenmiş zamlarının seçim adına ertelendiğini belirten anlatıcı, 14 Mayıs'ı bekleyen artan zamları hatırlatıyor. Eğer Tayyip Erdoğan yeniden seçilirse, Kemal Kılıçdaroğlu yerine bir tsunaminin kaçınılmaz olduğunu söyleyen anlatıcı, dolar kurunun 30-40 TL, enflasyonun birkaç ayda yüzde 200 civarına çıkacağını öngörüyor. İthalat yapılamayan, kuyrukların ve kıtlıkların yaşanacağı bir Türkiye'yi tasvir eden anlatıcı, tek kurtuluşun hükümet değişikliği olduğunu belirtiyor. Kılıçdaroğlu'nun seçilmesi halinde hemen cennete koşulmayacağını, ancak açık cehennem kapılarının kapanacağını ve adım adım toparlanmanın başlayacağını ekliyor. Uluslararası sermaye ve fonların seçimi beklediğini, Erdoğan kazanırsa gelmeyeceklerini, aksine gideceklerini söyleyen anlatıcı, Mehmet Şimşek'in ekonomi bakanlığını reddetmesini buna işaret olarak gösteriyor.

Erdoğan'ın seçimi kazanmak için sunacağı hiçbir proje kalmadığını belirten anlatıcı, onu motive edenin seçim kaybederse yargılanma endişesi olduğunu söylüyor. Eğer böyle bir şey olmayacağını bilse, kendi çekileceğini belirten anlatıcı, faiz nasır ve enflasyonun yüzde 19'dan AKP'ye göre yüzde 122'ye, kendilerine göre yüzde 200'e çıkmasını sorguluyor. Böyle bir ekonomi anlayışıyla Türk ekonomisinin bataklıktan çıkarılamayacağını söyleyen anlatıcı, Suriye felaketini başımıza saranların bizi düştüğümüz çukurdan çıkaramayacağını ekliyor. 14 Mayıs'ta oylanacak olanın enflasyon, işsizlik, ülkeden kaçan gençler, üretim eksikliği, yoksulluk, döviz kuyrukları, çocuklarımızın geleceği olduğunu belirten anlatıcı, yalan ve aldatmacaya son verme, damatların milyar dolarlar almasına isyan olduğunu vurguluyor.

Anti-Amerikancılık üzerinden mesaj veren Erdoğan'ın "bu seçimde onlara ders verelim" dediğini aktaran anlatıcı, nedeni olarak ABD Büyükelçisi'nin Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etmesini gösteriyor. Ancak 15 gün önce AKP'li Numan Kurtulmuş'un, 13 gün önce Spor Bakanı Kasapoğlu'nun büyükelçiyi ziyaret ettiğini hatırlatan anlatıcı, Erdoğan'a "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?" diye soruyor. Büyükelçinin ziyareti sana helal, Kılıçdaroğlu'na haram mı diyen anlatıcı, Kemal Bey'in büyükelçiye gitmediğini, büyükelçinin ona gittiğini ekliyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın 2002'de hiçbir sıfatı yokken ABD Başkanı George Bush ile görüşmelerini unuttuğunu söyleyen anlatıcı, bugün ABD Büyükelçisi ile Kılıçdaroğlu görüşmelerine "Hangi sıfatla görüşüyorsun?" diye tepki gösterdiğini belirtiyor.

ABD büyükelçisinden rahatsız olduğunu belirten Erdoğan'ın "Bundan sonra hangi yüzle randevu isteyecek? Kapılarımız kapalı, bir daha giremez" dediğini aktaran anlatıcı, o dönem Büyük Orta Doğu Projesi'nin devam ettiğini, Erdoğan'ın hükümette muhatap olmadığını hatırlatıyor. O görüşmeden sonra Erdoğan'ın ABD'nin kanlı kalemlerle çizdiği projenin eşbaşkanı ilan edildiğini söyleyen anlatıcı, Erdoğan'ın bugüne kadar 34 kez eşbaşkan olduğunu belirlediğini ekliyor. Dilek'in ayrı bir konuşmada bunu getirdiğini, Erdoğan'ın "Böyle bir şey demedim, kanıtlamayan şerefsiz ve namussuzdur" dediğini aktaran anlatıcı, müzik eşliğinde Erdoğan'ın kendi sözlerini hatırlatıyor: "Büyük Orta Doğu Projesi'nin eşbaşkanlarından biriyiz ve bu görevi yapıyoruz. Ellerinde kağıt parçasıyla dolaşıyorlar. Avrupa Amerika'nın projesidir."

Kanıtlamazlarsa şerefsiz ve namussuz olduklarını söyleyen Erdoğan'ın güçlü konuştuğunu belirten anlatıcı, daha da ileriye gittiğini ekliyor. Türkiye'de sürekli Başbakan'ın Büyük Orta Doğu Projesi eşbaşkanı olduğu söylendiğini, oradan çekilmesi gerektiğini aktaran anlatıcı, Erdoğan'ın "Büyük Orta Doğu Projesi'nin hedefleri belli, Türkiye'nin o hedefler içinde üstlendiği görev belli. Orta Doğu'da barış için, ekonomik kalkınma için, özgürlük için, kadın hakları için, eğitim özgürlüğünü ilerletmek için adım olarak alındı. Türkiye'de bir görev verildi, biz bu görevi üstlendik" dediğini hatırlatıyor. Eğer kanıtlanırsa ne olacağını söylemediğini ekleyen anlatıcı, Hulusi Akar'ın mülteci akını iddialarının yalan olduğunu söylediğini belirtiyor. 5-6 milyonun hesabında pek değeri olmadığını, iki kere ikinin kaç olduğunu soran anlatıcı, o noktaya bile gelmediklerini ekliyor.

Her şey ortada ve tartışmaya açıkken, AKP'nin yüzde 70'in üzerinde oy aldığı Erzurum'da vatandaşların kar altında saatlerce ucuz et kuyruğunda beklediğini belirten anlatıcı, pazarlarda soğanın 26 liraya çıktığını aktarıyor. Gözlerinde ışıkla ekonomik verileri övmeye çalışan Nurettin Nebati'nin, enflasyonun 2022 Ekim'de yüzde 85'e çıkıp aldıkları adımlarla 2023 Mart'ta yüzde 50,5'e düştüğünü söylediğini hatırlatan anlatıcı, enflasyon düşse bile ne fark eder diye soruyor. Bugün bir kilogram bitkisel yağın bir gram altınla yarıştığını, bir ay önceki market alışverişinin neredeyse iki katı olduğunu ekleyen anlatıcı, enflasyonu düşürürken market fiyatlarını dikkate almalarını istiyor.

Vatandaşların artık bu numaralara kanmadığını söyleyen anlatıcı, sokak röportajlarında gördüğünü, ancak birçok vatandaşın sorgulamayı bırakıp söylenene inandığını belirtiyor. Ancak gerçeğin 15 Mayıs'ta görüleceğini ekleyen anlatıcı, yerli otomobil markasını piyasaya sürdüklerini, ancak üretilen araçların üretim bandından nasıl geçtiğine dair haber yayınlanmadığını belirtiyor. Fiyatın 1 milyon 250 bin TL ile 1,5 milyon TL arasında değiştiğini aktaran anlatıcı, asgari ücretlinin 9,5 yıl yemeden içmeden çalışsa bile o arabayı alamayacağını söylüyor. Ama yerli ve milli araba diye mutlu olduğunu, "Yerli ve milliyse neden bu kadar pahalı?" diye sormadığını ekleyen anlatıcı, Almanya'da asgari ücretlinin 4 maaşıyla Volkswagen alabileceğini, neden bizde olamadığını sorgulamadığını belirtiyor.

Yolsuzluk iddialarına yeter diyen anlatıcı, fakir ayrımı yapmadan geleceklerini ipotek eden projelere ses çıkarmayanları, 34 oğlan çocuğunun cinsel istismarına sessiz kalanları, bir tarikat şehrinde 6 yaşındaki kız çocuğunun istismarına tek kelime etmeyenleri eleştiriyor. Seccade üzerinden kıyamet koparan zihniyeti sorgulayan anlatıcı, kutsal olanın insan hayatı, adalet olduğunu, Kur'an bütünlüğünde Allah katında kutsal olanın insan olduğunu belirtiyor. Diyanet'in seccade basmanın günah olmadığını belirten fetva verme ihtiyacını ne zamandır duymadığını soran anlatıcı, Diyanet İşleri Başkanı'nın görevden alınmasına şaşırmayacağını ekliyor. Seccade üzerinden kıyamet koparmak isteyenlere, kendi çıkarları için dini kullananlara hatırlatma yapan anlatıcı, 1996'da bugünün terör örgütü lideri Fethullah Gülen'in Papa'nın elini öpmek için İtalya'ya giderken havaalanında televizyona açıklama yaptığını belirtiyor.

Gülen'in Papa ile dinlerarası diyalog projesinin uygulanması konusunda görüşeceklerini söylediğini aktaran anlatıcı, burada parantez açıyor. Dinin tek sahibinin Allah olduğunu, dinin Kur'an'da belirtilen ilkeler ve yasalar olduğunu belirten anlatıcı, din Allah'a ait olduğundan yasa koyma yetkisinin sadece O'nda olduğunu ekliyor. Peygamberlerin bile kendi akıl ve ideolojilerine göre yasa koyamayacağını söyleyen anlatıcı, FETO gibi dinlerarası diyalog çağrısı yapanların Tanrı'nın koyduğu ilkeleri değiştirmek ve tüm dinleri tek çatı altında birleştirmek istediğini belirtiyor. Bunu 1996'da açıkça ilan ettiklerini ekleyen anlatıcı, bugün karşı tarafta görünenlerin o zaman neden tepki vermediğini ve uzaklaşmadığını soruyor.